Trump’ın ikinci dönemi daha farklı olacaktır
Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ABD iç siyasetini ilgilendiren boyutlarından ziyade dünyayı ilgilendiren boyutları da olacaktır.
Ve ABD seçimleri Donald Trump’ın zaferiyle sonuçlandı.
Kamala Harris ve küreselci ekibe bağlı ABD medyası pervasızca sahaya inmiş olmalarına rağmen bu yarıştan büyük bir darbe alarak çıkabildiler. Oysa ağababaları Obama ve Clinton ellerinde mikrofonla eyalet eyalet dolaştılar.
Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ABD iç siyasetini ilgilendiren boyutlarından ziyade dünyayı ilgilendiren boyutları da olacaktır.
Öncelikli olarak Trump’ın birinci dönem yürüttüğü başkanlık süreci ile ikinci dönem yürüttüğü süreç birbirine çok benzemeyecektir. Birinci döneminde uygulamak istediği radikal ABD siyaseti çoğu zaman bürokratik engeller ile karşılaşmış ve Trump bu bürokratik engeller ile birlikte bir yol yürümek durumunda kalmıştı. Trump’ın, Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yapan John Bolton’u görevden aldıktan sonra söylediği ‘O beni engelliyordu’ sözleri hala hafızamızda yer etmeye devam ediyor.
Kendi projelerinin birçoğunun Pentagon’daki generaller tarafından engellendiğini Başkanlık yarışını kaybettikten sonra da dillendirmeye devam etmişti Trump.
Trump’ın bu şartlar altında ikinci ve son döneminde ABD bürokrasisi ile eskiden olduğu kadar uyumlu çalışmayacağı aşikardır. Çünkü Trump, Biden ile olan seçim sürecinde de Harris ile yaşadığı seçim sürecinde de kendisinin ‘establishment’ yani Derin ABD olarak tanımladığı bürokratik yapı ile verdiği mücadeleyi unutmayacaktır.
O zaman yeni dönemde başta Türkiye ve bölgede meydana gelmesi muhtemel gelişmeler neler olabilir?
Trump’ın seçilmesiyle birlikte daha şimdiden birçok dünya ülkesinde hükümetler düzeyinde bir hizalanma meydana gelmeye başladı bile. Almanya’daki koalisyon hükümetinin dağılması ve erken seçim kararının alınması, İsrail’de Savunma Bakanı Galant’ın görevden alınarak yerine daha radikal bir ismin getirilmesi ve Ukrayna kabinesindeki değişiklikler bu hizalanmaların en güzel göstergesi.
Bu yazıda Trump’ın seçilmesiyle ortaya çıkabilecek küresel değişikliklerden sadece Türkiye özelinde olanlara bir ışık tutalım istiyorum.
Trump, seçim sonrası yaptığı zafer konuşmasında ısrarla savaşları bitiren bir lider olacağının altını kalın kalın tekrar çizdi ve bu konuda ne kadar kararlı olduğunu bir kez daha ilan etti. Bu kapsamda Türkiye açısından da etkili olacak ilk cephe Ukrayna Cephesi olacaktır. ABD Başkan Yardımcısı olacak James David Vance yaşanması muhtemel gelişmeleri bir mülakatında şu şekilde özetlemişti: ‘Ukrayna işgaline bulunacak çözüm; Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçmesini içerebilir hatta Rusya’nın girdiği topraklarda kalmasını da içerebilir.’
Geldiğimiz noktada Ukrayna’nın NATO üyesi olmasını realist hiç kimse zaten öngörmüyor lakin Rusya’nın işgal ettiği toprakların ne kadarında kalmaya devam edeceği sanırım önemli bir pazarlık süreci sonucunda netleşecektir. Bu durumda Zelensky’nin görevinde kalıp kalmayacağını da hep birlikte göreceğiz.
Rusya lideri Putin’in de onurlu bir çıkışa son derece büyük bir ihtiyaç duyduğu dikkate alınırsa, Trump ile birlikte Ukrayna sahasında yeni bir safhaya girileceği aşikardır. Ukrayna’daki krizin sona ermesi mümkün olursa, bu durum Türkiye-Rusya ilişkilerini Suriye sahasında farklı bir noktaya taşıyabilir zira ABD ile mutabakata varmış Rusya’nın, Suriye sahasına teksif olacağından kimsenin kuşkusunun olmaması gerekir.
Turpun büyüğü heybede: Suriye
Türkiye açısından ABD-Türkiye ilişkilerinin sınanacağı asıl alan ise tereddütsüz Suriye sahası olacaktır. İlk döneminden askerlerini Suriye’den çekme konusunda son derece kararlı olan Trump’ın bunda kısmi muvaffak olduğunu görmüştük. Yine de 2018 yılı Aralık ayında Başkan Erdoğan, Trump’ı Suriye’nin kuzeyinden belli bir mesafeye çekilmeye ikna etmişti.
Bu sefer şartlar oldukça farklı
Bir taraftan İsrail saldırganlığı sınır tanımaksızın tüm bölge ülkelerine yayılmış durumda, diğer taraftan da Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki YPG terör yapılanmasına karşı önemli mevzi üstünlüğü elde etmiş durumda. Bu şartlar altında Trump yönetimi, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki muhtemel bir askerî harekâtına karşı en büyük baskıyı bürokrasiden değil, ABD içindeki Siyonist yapılanma üzerinden yiyecektir.
Trump’ın seçim süreçleri devam ederken İsrailli yetkililere ‘artık bu savaşı bir an evvel bitirmelisiniz’ şeklinde yaptığı uyarılar dikkate alındığında, bu baskıya Trump’ın kolaylıkla boyun eğmeyeceği aşikardır.
Ayrıca şu an karşımızda İran’a yönelik bir askeri saldırı için elinde Trump tarafından verilen açık çek ile bekleyen bir Netenyahu yönetimi var. Bu şartlar altında çıkacak muhtemel bir İran-İsrail çatışmasında, Suriye ve Irak coğrafyasındaki ABD askerlerinin İranlı vekil unsurlar tarafından hedef alınacağı da çok aşikardır. Bu durumda Trump’ın askerlerini bölgeden çekerek, Türkiye tarafından önerilecek bir kazan-kazan formülüne soğuk bakmayacağını söyleyebiliriz.
F35 ve yaptırımlar konusu
Ben, Türkiye’nin bu vakitten sonra F35 projesine geri dönmesinin Türkiye’nin bir zaferinden ziyade bir ABD zaferi olacağını düşünenlerdenim. Türkiye’de ısrarla F35 lobiciliğini yapan Biden perspektifine sahip yazar çizer taifesinin konuyu Trump üzerinden hemen gündeme taşınması bizler açısından hiç şaşırtıcı olmadı.
Yaptırımlar konusunda ise S400 konusuna kısa vade içinde bir ara çözüm bulanabileceğini düşünmüyorum. Türkiye kendi hava savunma sistemlerini Çelik Kubbe çatısı altında tekamül ettirdikten sonra elbette S400 sistemlerinin zaruriyeti tartışılabilir lakin Ortadoğu’nun hala patlamaya hazır bir bomba gibi olduğu bir dönemde bu stratejik öneme ait sistemlerden feragat edemeyeceğimiz oldukça açıktır.