Arab Center DC: Arap Devletleri İsrail'e karşı neden çaresiz?
Netanyahu'nun artık açıkça dile getirdiği “Büyük İsrail” söylemi, açlık, soykırım ve işgal. Arap Devletleri İsrail'e karşı neden sessiz ve çaresiz?
Son Güncelleme: 04.09.2025 - 01:20
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Arab Center DC'de İsrail'in 2 yılını geride bırakmak üzere olan soykırım savaşının ve sözde “Büyük İsrail” açıklamalarına karşı Arap Devletleri'nin sessizliğinin neden ve sonuçlarına dair değerlendirmelerin yapıldığı bir analiz yayınlandı.
Netanyahu'nun 2 yılını geride bırakan Gazze'deki soykırım savaşının ardından, son haftalarda “Büyük İsrail” projesine siyasi olarak ne kadar bağlı olduğunu açıkça dillendirmeye başladığına dikkat çekilen analizde, bu projenin tüm bölgeyi tehdit etmesine rağmen Arap Devletleri'nin sessizliğinin nedenlerine dair değerlendirmelere yer verildi.
Analizde ayrıca; Arap Devletleri'nin özellikle Abraham anlaşmaları nedeniyle tarihlerinin en pasif ve çaresiz durumda oldukları bir dönemi yaşadıkları tespiti yapıldı.
İşte Arab Center DC'de yayınlanan analiz:
Netanyahu, son haftalarda “Büyük İsrail” projesine siyasi olarak ne kadar bağlı olduğunu ve bunu gerçeğe dönüştürmek için ne kadar aktif bir şekilde çalıştığını uluslararası arenada açık bir şekilde dile getirmekten çekinmiyor.
Bu sözde Tevrat'a dayalı dini bir vizyon, İsrail'in Wadi al-Arish'ten Fırat Nehri'ne kadar uzanmasını öngörüyor.
“Büyük İsrail” projesi özellikle Filistin toprakları üzerinde ileri bir aşamaya gelmiş görünüyor.
Filistin'in iç kesimlerinin Yahudileştirilmesi, Batı Şeria'da yerleşimcilerin yayılması ve Gazze'nin işgali adımları hızla devam ediyor ve bunun yanı sıra İsrail, Lübnan ve Suriye'ye daha da yayılarak bu hedefine ulaşmak istiyor.
“Jabotinsky” yeniden doğuyor
Birkaç hafta önce Netanyahu, Ze'ev Jabotinsky'nin (Siyonist hareketin kurucularından biri olan ve Filistinlilere boyun eğdirmek için azami şiddet kullanılmasını savunan) vizyonuna bağlılığını ilan eden bir konuşma yaptı.
Netanyahu, babasının Jabotinsky ile olan kişisel yakın bağlarını ve bunun kendisini nasıl etkilediğini gururla vurguladı.
Netanyahu'nun kendisini Siyonist hareketin projesini tamamlayan yeni bir Jabotinsky olarak gördüğü bir sır değil.
Netanyahu'ya göre Jabotinsky İsrail'in “Vaat Edilen Topraklar”da yerini sağlamlaştırırken, kendisi ise vaat edilen “Büyük İsrail”e doğru ilerliyor.
Ancak; sadece Filistin'in değil, Arap coğrafyasının hem bireysel devletler olarak hem de kolektif olarak varlığını tehdit eden bu gelişmelere karşı bölgedeki devletler adım atmamaya devam ediyor.
Bunun yerine, çeşitli düzeylerde sadece kınama açıklamaları yapıyorlar.
Yeni angajman kuralları
Netanyahu'nun bölgenin geleceği konusunda artık düşüncelerini çekinmeden dile getirdiği ve özellikle Suriye'deki değişiklikler ile Gazze ve Lübnan'da yaşananların ardından, projesini mümkün olan en kısa sürede hayata geçirmek için eşi benzeri görülmemiş bir tarihsel fırsat olarak gördüğü bu durumu değerlendirmeye kararlı olduğu açıktır.
Tüm bunlar, Camp David (1978) ve ardından gelen anlaşmalar ve diplomatik ilişkilerle birlikte siyasi, ekonomik ve psikolojik engellerin ortadan kaldırılmasıyla birlikte gerçekleşti.
Görünen o ki; tabu yıkıldı. İsrail için alan açıldı ve şimdi Netanyahu için mesele sadece istenen hedeflere doğru ilerlemek için bu durumu fırsat olarak görüyor.
Dahası, Arap bölgesinin kırılganlığı ve bazı Arap devletlerine Abraham Anlaşmaları ile İsrail'in şemsiyesi altında boyun eğdirilmesi, bölgede yeni bir gerçeklik yarattı.
Diğer yandan Netanyahu Trump'ın Beyaz Saray'daki varlığını, yeni bir güç dengesi oluşturmak için en iyi şekilde değerlendirilmeye çalışıyor.
Gazze'deki Filistinlileri sürme projesinin Trump'ın “Orta Doğu Rivierası” projesi olarak satılıp satılmaması, Arapların protestoları veya dünyanın kınamaları da umurunda değil.
Netanyahu, kendisine ilahi bir görev verildiğini düşünüyor ve “seçilmiş halkını” güçlendirmek, kan ve askeri güçle sınırları ve haritaları yeniden çizerek Orta Doğu'nun kalbinde hakimiyetlerini sağlamak istiyor.
Dahası, Arap Devletleri'nin bu sessizliği, Netanyahu'nun bu hedeflerini kolayca ulaşılabilir, iştah açıcı ve cazip bir lokma haline getiriyor.
Çaresizlik ve aşağılanma
Netanyahu, Arap rejimlerinin çok zayıf olduklarını ve aslında İsrail'e karşı çıkacak bir irade gösteremeyeceklerini biliyor.
Arap dünyasının adeta felç olarak nitelendirilebilecek olan halini daha da kötüleştiren şey ise şüphesiz olarak ABD'nin İsrail'e olan kayıtsız şartsız destği olarak görünüyor.
Arap dünyası sürekli olarak karışıklıklar içerisinde olsa da, neredeyse tüm bölge analistlerine göre hiçbir zaman bugünkü kadar çaresizlik ve aşağılanma yaşamamıştı.
Gazze'deki soykırım neredeyse iki yıldır sürüyor, dünya cinayetleri, açlığı, susuzluğu ve tüm yaşam kaynaklarının yok edilmesini izliyor ve Arap rejimleri çaresizce bekleyerek tek bir şişe su bile göndermeye cesaret edemiyorlar.
Gazze'deki çocukların, kadınların ve yaşlıların bedenleri kururken, Arap komşuları yardım gönderememek için bahaneler uyduruyorlar ve bu bahaneler herhangi bir günahtan daha utanç verici.
Kaynak:
GDH Haber
İLGİLİ HABERLER
The National Interest: İsrail ve Suriye arasında normalleşme mümkün mü?
The Hill: Dünya Soğuk Savaş'tan bu yana en kritik dönemde
The New Arab: Netanyahu küresel düzen için sorun haline gelecek
Gazze'ye giren yardımları çalan çetenin lideri Yasir Ebu Şebab öldürüldü
Yolsuzluktan yargılanan Netanyahu affedilecek mi? Olası senaryolar neler?
İşgalci İsrail bir kez daha ateşkesi ihlal ederek Gazze’yi bombaladı
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


