Asia Times: Avrupa pusulasız ve etkisiz bir blok haline dönüşüyor
Avrupa; ortak bir sesi, pusulası ve tutarlı bir anlatısının olmadığı etkisiz bir blok haline dönüşüyor. Washington'un gündemi belirlediği, Pekin'in uyum sağladığı düzende Brüksel kaybeden olarak ortaya çıkıyor.
Son Güncelleme: 07.07.2025 - 00:27
Kanada merkezli önemli yayın organlarından Asia Times'da, Trump'ın ikici döneminin başından bu yana hem küresel hem de Avrupa'ya yönelik hamlelerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Trump'ın neredeyse 6 aylık ikinci başkanlık döneminde Washington'un gündemi belirlediği, Pekin'in hassas bir şekilde bu sürece uyum sağladığı, Brüksel'in ise adeta bu sürece teslim olarak tek kaybeden taraf olduğu tespiti yapılan analizde, AB liderlerinin stratejik bir körlük yaşadıkları belirtildi.
Analizde ayrıca; Avrupa'da ortak bir ses, pusula, tutarlı bir anlatının olmadığı ve asla liderlik edemeyen bir blok haline dönüştüğü tespiti yapıldı.
İşte Asia Times'da yayınlanan analiz:
Trump'ın ikinci başkanlığında yeni bir model ortaya çıktı. Washington gündemi belirliyor, Pekin hassas bir şekilde uyum sağlıyor ve Brüksel adeta bu sürece teslim oluyor.
Ortaya çıkan şey ise; Avrupa'nın kendini finansör ve destekçi rolüne indirgediği iki kutuplu bir düzen oldu.
Trump poker oynuyor. Avrupa ise basit bulmacalarla uğraşıyor. Diğer yandan beş ay içinde Trump, önceki başkanların sadece teorik olarak düşündüğü savunma harcamaları taahhütlerini garantiledi.
Çin'in nadir toprak ihracat kısıtlamaları Washington'u hızlı bir yeniden ayarlamaya zorlarken, Avrupa sadece boş sözlerle yanıt verdi. Asimetri her şeyi ortaya koyuyor.
Avrupa ve stratejik başarısızlık
Trump'ın dönüşü, AB'nin stratejik başarısızlıklarını ortaya çıkardı. Liderler, sınırlar belirlemek veya kolektif gücü kullanmak yerine, Washington'a yağ çekmeye ve Pekin'i günah keçisi ilan etmeye başladılar.
Bu “anti-diplomasi”, AB'yi Çin karşısında zayıflatırken, Amerika'ya garantili bir karşılık olmadan hizmet sunuyor.
Meksika ve Kanada pazarlık yaparken, Avrupa koşulsuz olarak diz çöktü. Çin kararlı bir şekilde misilleme yaparken, Avrupa retoriği tırmandırdı ve özü teslim etti.
Ardından gelen savunma harcamaları konusunda yapılan teslimiyet de Avrupa için aynı derecede utanç vericiydi.
Merz, Macron ve Sanchez gibi liderler, herhangi bir kamuoyu tartışması yapmadan, askeri harcamaları GSYİH'nın %5'ine çıkarmayı kabul ettiler.
Görünen o ki Avrupalı liderler, Trump'ın popülizmi ve demokrasiye yönelik tehditlerine takıntılıyken, asıl önemli olanı gözden kaçırıyorlar. Trump tam olarak istediğini elde ediyor.
Çin karşıtı takıntı
Avrupa'nın Çin politikası, bağımlılığın son aşamasını ortaya koyuyor. Etki gücü, koordinasyon veya nihai hedef olmaksızın sergilenen düşmanlık. 5G kısıtlamalarından elektrikli araçlara uygulanan gümrük vergilerine kadar her önlem, Washington'un oyun kitabından alınmış, Brüksel tarafından fotokopisi çekilmiş ve Avrupa'nın özerkliği olarak yeniden markalanmış.
İroni, parodinin sınırlarına yaklaşıyor. Avrupa Çin teknolojisine yaptırımlar uygularken, Washington doğrudan baskı yoluyla tavizler elde ediyor. Brüksel ekonomik baskı hakkında ahlaki dersler verirken, Trump Avrupa ihracatına %50'yi aşan gümrük vergileri uyguladı.
Bu çelişki, Avrupa'nın kafa karışıklığını ortaya koyuyor. Avrupa, Amerika'nın Çin'e yönelik düşmanca retoriğini benimsemiş, ancak Amerika'nın Avrupa'ya yönelik düşmanca muamelesini kabul etmiş durumda.
Dahası, Avrupa liderleri ticaret gerilimlerini yatıştırmak veya kritik tedarik bağımlılıklarını ele almak için diplomatik kanallar açmak yerine, ahlaki gösteriş ve düzensiz kısıtlamaları tercih ettiler.
Çin, “kısmen kötü niyetli”, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının “kararlı bir destekçisi” olarak etiketlendi ve politika yapıcılar yeni “güvenlik tehdidi” çerçeveleri oluşturdu. Brüksel retoriğini tırmandırırken, Trump'ın dönüşü gerçeği ortaya çıkardı. Avrupa'nın tüm duruşu, ödünç alınmış Amerikan anlatılarına dayanıyordu.
AB liderlerinin Pekin'i es geçerek Washington'a yaptıkları ziyaretler bu körlüğü somutlaştırıyor.
Avrupa'nın önemi yalnızca Amerika'nın onayıyla ölçülüyor gibi davranıyorlar ve dünyanın en büyük ikinci ekonomisiyle doğrudan ilişki kurmayı ihmal ediyorlar. Üçlü diplomasi olabilecek bir durum, tek yönlü bir yalvarışa dönüştü.
Friedrich Merz'in durumu daha da skandal. İlk dış politika konuşmasında, “otokrasi ekseni”nden bahsederek Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore'yi ayırt edilemeyen bir tehdit olarak bir araya getirdi.
Avrupa'nın Ukrayna'yı desteklemek için mücadele ettiği bir dönemde, Hint-Pasifik'te “kalıcı” bir Avrupa deniz varlığı çağrısında bulunuyor. Alman şirketlerine Çin'e yatırım yapmanın “büyük bir risk” olduğunu söyledi ve hükümetinin onları kurtarmayacağını açıkça belirtti.
Çöküş süreci mi?
Trump, Avrupalı meslektaşlarının aksine, Çin'e karşı acımasız ama tutarlı bir yaklaşım sergiliyor. O, dalkavukluğu değil gücü önemsiyor. Ve Xi asla boyun eğmedi.
Washington gerilimi tırmandırdığında, Pekin açıklamalarla değil, kesin misillemelerle yanıt verdi.
Bürokratik bir hamle, Çin'in nadir toprak elementleri üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdı ve Beyaz Saray'ı yeniden ayarlamaya zorladı.
Avrupa'nın izlediği yol, ittifak sadakati kisvesi altında yönetilen bir gerilemeye doğru gidiyor.
Savunma bütçeleri, Avrupa üreticileriyle rekabet eden Amerikan silahlarının ithalatı nedeniyle sosyal harcamaları tüketmeye devam edecek. Ticaret, Amerikan talepleri ve Çin'in misillemeleri arasında dalgalanacak ve Avrupa sanayisi her ikisine de pazar payı kaybedecek.
Direnen az sayıdaki lider Avrupa adına değil, kendi adına konuşuyor. Ortak bir ses, pusula, tutarlı bir anlatı yok. Geriye kalan, tepki veren, uyum sağlayan ve taviz veren, ancak asla liderlik etmeyen bir blok.
Bu noktada Avrupa için akıllara şu ünlü söz geliyor. Hem sevilmek hem de korkulmak mümkün değilse, korkulmak sevilmekten daha iyidir.
Kaynak:
GDH Haber
İLGİLİ HABERLER
The New Arab: ABD'nin Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırması neleri değiştirecek?
The Wall Street Journal: Ortadoğu'daki yeni dengeler ve İbrahim Anlaşmaları'nın geleceği
The Guardian: ABD'nin “İsrail'in üstünlüğüyle bölgeyi yönetme” yaklaşımı çöküyor!
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Avrupalı liderlerden ABD'nin barış görüşmelerine sert eleştiri
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


