Brussels Signal: Avrupa Birliği ABD'ye nasıl teslim oldu?
AB, çok kutuplu dünyada bağımsız bir güç olarak hareket edemez noktaya geldi! İşte Avrupa Birliği-ABD anlaşmasının detayları ve Avrupa Birliği'nin kabul ettiği teslimiyet yaklaşımı.
Son Güncelleme: 29.07.2025 - 02:12
Brüksel merkezli önemli yayın organlarından Brussels Signal'de, Avrupa Birliği ve ABD arasında AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen tarafından imzalanan anlaşmanın detaylarının yer aldığı ve olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Amerika ve Avrupa Birliği arasında imzalanan anlaşmanın Avrupa için bir felaket olarak tanımlanabileceği belirtilen analizde, AB'nin temelde çok kutuplu bir dünya için kurulmadığı ve değişen dünyaya rağmen Avrupa Birliği'nin “Konfederasyon Maddeleri” olarak adlandırılabilecek bir aşamada sıkışıp kaldığı tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; AB'nin şu anki yapısıyla, çok kutupluluk içinde bağımsız bir güç olarak hareket edeyemeyeceği tespitine yer verildi.
İşte Brussels Signal'de yayınlanan analiz:
Amerika ve Avrupa Birliği arasında imzalanan ticaret anlaşması Avrupa için felaket olarak tanımlanabilir.
Nitekim; Financial Times da bunu “AB'nin Trump'ın baskısına boyun eğmesi” olarak nitelendirdi ve anlaşma ile AB, çelik ve alüminyum hariç, ABD'ye ihraç edilen tüm mallara geniş tabanlı %15'lik bir gümrük vergisi uygulamayı kabul etti.
AB ayrıca önümüzdeki üç yıl boyunca Amerikan enerjisine yılda 250 milyar dolar harcayacak ve ABD'ye karşı uygulanan gümrük vergilerini düşürecek.
Anlaşma şok edici derecede tek taraflı ve AB'nin “elde ettiği” tek şey, Başkan Donald Trump'ın ticaret savaşına girmemesi olacak.
Ancak anlaşmayı AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen müzakere etmiş olsa da, bu gerçekten onun suçu değil. Avrupa Birliği, NATO Genel Sekreteri'nin Trump'a “Baba” demesini izlemek ve birkaç hafta sonra aşağılayıcı bir ticaret anlaşması yapmak zorunda kaldığı bu durumda sıkışıp kalmıştır.
Çünkü AB temelde çok kutuplu bir dünya için kurulmamıştır ve değişen dünyaya rağmen “Konfederasyon Maddeleri” olarak adlandırılabilecek bir aşamada sıkışıp kalmıştır.
Amerika'nın mevcut anayasası, ülkenin ilk yönetim anlaşması değildir. İlk yönetim anlaşması, Amerikan Devrimi sırasında yazılan Konfederasyon Anlaşması'dır. Bu anlaşma, 13 eyaletin gevşek bir birliği olup, her eyaletin büyük yetkilerle donatıldığı bir yapıydı. Önemli kararların alınması için oybirliği gerekiyordu ve “merkezi hükümet” ancak 13 eyaletin hükümetlerinden izin alarak hareket edebiliyordu.
Ancak bu sistem kısa sürede ortadan kalktı. 1787'ye gelindiğinde Amerika'nın liderleri, 1790'ların sonlarında çok kutuplu dünyada, Amerika'nın bu kadar zayıf bir yönetim yapısıyla varlığını sürdüremeyeceğini fark etti.
Ülke, İngiliz veya Fransız kutuplarıyla, kendi kıtasıyla, hatta kendi savunma veya vergi politikalarıyla ilgili olarak hiçbir adım atamıyordu. Her eyaletten izin almak zorunda olmak, büyük gecikmelere ve kararlı adımlar atılamamasına neden oluyordu. 1789'da Amerika yeni bir anayasaya ve yeni bir yönetim modeline kavuştu.
Avrupa Birliği de şu anda benzer bir durumda.
Dünya iki kutuplu iken, pan-Avrupa anlaşmaları iyi işliyordu. Bu anlaşmalar çoğunlukla Batı Avrupa ile sınırlıydı ve Amerika'nın askeri ve nükleer şemsiyesi altındaydı. Bunlar, geçmişteki farklılıkları bir kenara bırakıp ticareti ve seyahati kolaylaştırmak için iyi koşullar oluşturuyordu.
Avrupa Birliği 1993'te resmen kurulduğunda, dünya tek kutuplu hale gelmişti. Sovyetler Birliği çökmüş ve Amerika rakipsiz kalmıştı.
Koruduğu müttefikleri orta ve doğu Avrupa'yı da kapsayacak şekilde genişleyebilirdi. 1993'ten bugüne kadar, Birliğin 27 üye ülkesinin çoğu olan 16 ülke katıldı. Bu, AB'nin karşılaştığı zorlukları artırdı ve sonuçta, jeopolitik ölçekte Fransa ve Belçika, hatta Fransa ve Almanya benzer hedeflere sahip olmaktan giderek daha fazla uzaklaştı.
27 ülkenin tümünden izin almak zorunda olmak, gecikmelere neden olmaya başladı ve Avrupa'nın pazarlık gücü giderek zayıfladı.
Bu süreçte Amerika'nın, Avrupa'nın koruyucusu olarak kalmaya devam edeceği açık olsaydı, bu hızlı genişleme Avrupa için sorun teşkil etmezdi. İç çelişkiler Amerikan şemsiyesi altında gölgede kalabilirdi.
Trump'ın iki başkanlığı döneminde Amerika tam da bunu yaptı. Ancak dünya çok kutupluluğa doğru kayarken, AB'nin iç çelişkileri ciddi sorunlara yol açıyor.
Amerika, Çin ve Rusya olmak üzere en az üç kutbun olduğu bir dünyada, birlik birçok yöne çekiliyor ve büyük bir yönetim krizi yaşıyor.
Avrupa, ihracatının çoğunu Amerika'ya gönderiyor, ancak ithalatının çoğunu Çin'den yapıyor.
Ayrıca, Avrupa savunma harcamaları konusunda büyük sözler sarf etse de, fon artırma vaatleri temelde göz boyamadan ibaret ve Von Der Leyen'in “800 milyar avroluk savunma harcaması” öngörüsü gibi vaatler sadece varsayımsal olmaya devam ediyor.
Amerika, Brüksel'in Çin'e boyun eğmesini kabul etmeyecek ancak sonuçta Çin, bu yüzyılın ilk yarısında Amerika'nın ana rakibi oldu ve bu gerçek değişmeyecek.
Sonuç
Avrupa'nın, Amerika'nın liderlerinin 1780'lerde farkına vardığı şeyi fark etmesinin zamanı çoktan geldi.
Zira çok kutupluluk ve Konfederasyon Anlaşması tarzı yönetişim birbiriyle uyuşmuyor ve Avrupa Birliği gerçekten ayakta kalmak istiyorsa bu gerçekliğin farkına varmalı.
AB şu anki yapısıyla, çok kutupluluk içinde bağımsız bir güç olarak hareket edemez ve edemeyecek.
Kaynak:
Brussels SignalİLGİLİ HABERLER
The New York Times: Avrupa yerli savunma sanayi ve ABD bağımlığı ikilemini aşabilecek mi?
The Guardian: Trump'ın Ortadoğu kumarı nasıl sonuçlanacak?
The New Arab: İsrail'in Gazze'deki tehcir ve kabus senaryosu
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Somali Başbakanı Barre: "Trump'a yanıt vermeye bile gerek yok"
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


