Carnegie Endowment for International Peace: Avrupa'nın hiç olmadığı kadar Türkiye'ye ihtiyacı var
Güney Kafkasya, Suriye, Libya, Karadeniz ve enerji ile ulaşım koridorlarında artan etkisi. Avrupa'nın hiç olmadığı kadar Türkiye'ye ihtiyacı var!
Son Güncelleme: 28.05.2025 - 02:02
Brüksel merkezli düşünce kuruluşlarından Carnegie Endowment for International Peace'de, Türkiye'nin son dönemde artan küresel etkisinin Avrupa açısından öneminin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin son dönemde Güney Kafkasya'da attığı adımlarla Avrupa için kritik bir enerji ve ulaşım merkezi haline geldiğine dikkat çekilen analizde, Türkiye'nin sessiz ama etkili diplomasisi ve Avrupa'nın güvenliği için öne çıkan rolü ile küresel denklemde vazgeçilmez bir ülke haline geldiği belirtildi.
Analizde ayrıca; Avrupa için Türkiye ile ortaklık kurmanın hiç olmadığı kadar önemli hale geldiği ve Avrupa'nın Türkiye konusunda pragmatik bir yaklaşıma geçmesinin zamanının geldiği belirtildi.
İşte Carnegie Endowment for International Peace'de yayınlanan analiz:
AB dış politika şefi Kaja Kallas, bölgenin Avrupa'nın stratejik yörüngesinde kalmasını sağlamak amacıyla birliğin Güney Kafkasya'ya yaklaşımını yeniden ayarlaması gerektiğini açıkladı.
Bugüne kadar AB'nin Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan'a yaklaşımı büyük ölçüde geçici stratejiler üzerine şekillenmiş ve uzun vadeli angajmanların üzerine inşa edilebileceği tutarlı bir bölgesel stratejiden yoksun kalmıştır.
Blok, bu üç ülkeyle çeşitli sektörlerde ikili ilişkiler geliştirmiş olsa da, daha geniş bölgesel duruşu tutarlı olmamıştır.
Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgali AB'nin bölgeye müdahalesini geçici olarak hızlandırdı. Bu müdahale sadece Moskova'nın etkisini sınırlama arzusundan değil aynı zamanda Güney Kafkasya ülkelerinin bölgesel sorunlara daha fazla sahip çıkmalarını desteklemeye yönelik daha geniş bir hedeften kaynaklanıyordu.
Ancak gelinen noktada bu ivme azalıyor. Çünkü Washington bölgeden çekiliyor ve Güney Kafkasya artık Rusya ve Batı gibi basit bir ikilemle tanımlanmıyor.
Şimdi, Orta Doğu, Orta Asya ve Karadeniz'de genişleyen etkisi ve ekonomik bağlantıları nedeniyle Türkiye gibi bir aktörün önemi artıyor.
Avrupa Birliği artık bölgede Türkiye'yi atlatmayı göze alamaz.
Zira Türkiye, Hazar enerjisinin Avrupa'ya ulaşmasında kilit bir transit merkez ve stratejik enerji ve ulaştırma projeleriyle Güney Kafkasya, Orta Asya ve Batı arasında önemli bir köprü olma özelliğine ulaştı.
Ankara'yı göz ardı etmek gereksiz sürtüşmelere yol açacak ve AB'nin hedeflerinden uzaklaşmasına neden olacaktır.
Türkiye, Avrupa güvenlik mimarisi açısından kilit bir oyuncu olarak ortaya çıktı ve NATO'daki rolü, Karadeniz'deki etkisi, Ukrayna ve Suriye'deki angajmanı, Ankara'nın stratejik ağırlığının giderek arttığını ortaya koymuştur.
AB-Türkiye işbirliği, çoğu zaman sorunlu olsa da, çeşitli cephelerde ivme kazanabilir. Aynı zamanda, Ankara'nın Güney Kafkasya'daki uzun süreli bağları ve giderek daha fazla kabul gören kalıcı etkisi, Avrupa için de fırsatlar yaratabilir.
AB'nin yanlış stratejisi
Ancak Brüksel, Ankara'nın bölgesel duruşu hakkında uzun süredir sahip olduğu varsayımlardan vazgeçmedikçe ve bölünmüş Kıbrıs adası meselesinin AB'nin stratejik çıkarlarını baltalamasına izin verdikçe böyle bir işbirliği pek olası görünmüyor.
En ısrarcı yanılgılardan biri Ermenistan-Azerbaycan barış süreciyle ilgilidir.
Bakü ve Erivan Mart ayında bir barış anlaşması metnine son şeklini vermiş olsalar da, anlaşmanın imzalanması henüz gerçekleşmedi. Türkiye için bu cephedeki ilerleme, uzun zamandır Türkiye'nin Güney Kafkasya stratejisinin eksik halkası olarak görülen Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirme çabalarıyla yakından bağlantılı.
Avrupa başkentleri genellikle Ankara'yı, Bakü üzerindeki nüfuzunu kullanarak anlaşmanın imzalanmasına yardımcı olması beklenen potansiyel bir aracı olarak görüyor.
Göz ardı edilen şey ise Türkiye'nin sessiz ama etkili diplomasisi.
Ankara, özellikle Azerbaycan ile barış anlaşması süreci şekillenirken, Ermenistan'ın daha yapıcı bir tutum sergilemesini de teşvik etti.
Bu rol, Brüksel'deki politika yapıcılar arasında iyi anlaşılmış olsa da, AB kamuoyu tarafından büyük ölçüde okunamadı. Örnek olarak Ankara bu süreçte özel olarak Bakü'ye itidal telkin ederek daha fazla askeri harekattan vazgeçirmeye çalıştı.
Erivan'da da stratejik bir değişim yaşanıyor. Ankara'yla yakınlaşma sadece tarihi husumetlerin uzlaştırılmasıyla ilgili değil, giderek AB ile daha derin bir angajmana açılan potansiyel bir kapı ve Rusya'ya bağımlılığı azaltmanın bir yolu olarak görülüyor.
Yine de pek çok AB başkentinde Ermenistan'a verilen destek, ülkenin değişen stratejik duruşunun aklıselim bir okumasından ziyade, Türkiye konusunda hükümetten çok daha az pragmatik bir duruşa sahip olan Ermeni diasporasının lobi faaliyetlerinden kaynaklanmaya devam ediyor.
Bu dinamik özellikle Ermenistan'ın AB'deki en güçlü destekçilerinden biri olan Fransa'da fazlası ile belirgin.
Paris'te hem Ankara hem de Bakü ile Güney Kafkasya'nın ötesine uzanan nedenlerle gerilen ilişkiler, sürtüşmeye bir katman daha ekledi ve bölgede anlamlı bir AB-Türkiye ortaklığının bu üçgeni dikkatli bir şekilde yönetmesi gerekecektir.
Ancak şartlar ne olursa olsun, Güney Kafkasya'daki olası bir işbirliği, Türkiye'nin artan etkisi düşünüldüğünde, özellikle Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki normalleşme sürecini destekleme konusunda Avrupa için de umut verici olabilir.
Özellikle Orta Asya ve Güney Kafkasya'yı Hazar Denizi ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya bağlayan bir ticaret ve ulaşım yolu olan Orta Koridor'un varlığı, bu konuda da etkin gücün Türkiye olması nedeni ile AB-Türkiye uyumu için açık bir alan sunmaktadır.
Zira; hem Brüksel hem de Ankara bu doğu-batı koridorunu, özellikle Ukrayna'daki savaştan bu yana, Rusya'nın kontrolündeki altyapıya kritik bir alternatif olarak görüyor.
Son olarak, AB ve Türkiye, üç Güney Kafkasya ülkesi arasında daha fazla bölgesel entegrasyonu destekleme konusunda ortak bir çıkara sahip.
Bu noktada Ankara ve Brüksel, Türkiye'nin bir araya getirme kapasitesi ile AB'nin siyasi ve mali kaynaklarını birleştirerek güven arttırıcı önlemleri ve bölgesel diyaloğu ortaklaşa önerebilir ve destekleyebilir.
Brüksel için bu tür bir angajman, Tiflis'in AB üyeliği yolundan belirgin bir şekilde sapması nedeniyle ilişkilerin kötüleştiği Gürcistan ile de yeniden ilişki kurmak için de bir kanal sunabilir.
Ortak çıkarların artık her zamankinden daha görünür olduğu bir ortamda AB-Türkiye işbirliği şüphesiz kendiliğinden ortaya çıkmayacak.
Ancak Avrupa için bu ortaklık, hem giderek daha mümkün hem de giderek daha gerekli hale gelmektedir.
Avrupa'nın Türkiye konusunda pragmatik bir yaklaşıma geçmesinin zamanı artık gelmiştir.
İLGİLİ HABERLER
The New Arab: Trump ve Netanyahu arasındaki çatlak ne kadar derin?
The Jerusalem Post: Türkiye kendisini küresel ölçekte kilit bir oyuncu olarak konumlandırıyor
The Jerusalem Post: Türkiye bölgesel gücünü pekiştiriyor
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


