Foreign Policy: Çin, Trump dönemini Tayvan işgali için fırsat olarak mı kullanacak?
Trump'ın, Ukrayna'da toprak bütünlüğünü savunma isteksizliği ABD'nin müttefiklerini tedirgin ediyor! Çin, Trump dönemini Tayvan işgali için fırsat olarak mı kullanacak?
Son Güncelleme: 28.08.2025 - 00:56
ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Policy'de, ABD başkanı Trump'ın Ukrayna konusunda izlediği politika ve Putin ile sürece dair görüşmelerinin, ABD'nin diğer müttefikleri açısında ne anlama gelebileceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD'nin güvenlik garantilerinin artık eskisi kadar sağlam görünmediği ve giderek artan bir kargaşaya sürüklenen küresel ortam nedeniyle ABD müttefiklerinin endişelerinin arttığı tespiti yapılan analizde, Trump'ın özellikle Ukrayna'daki toprak bütünlüğü konusundaki tavrının ardından Tayvan'ın daha fazla risk altında olduğu belirtildi.
Analizde ayrıca; Trump'ın ikinci dönemindeki Çin ve Tayvan politikalarına dair ayrıntılara yer verilerek, Çin'in olası bir Tayvan işgali durumunda yaşanabileceklere dair öngörülere yer verildi.
İşte Foreign Policy'de yayınlanan analiz:
ABD Başkanı Donald Trump, saldırganlara karşı durma ya da egemenlik ve toprak bütünlüğü ilkelerini savunma konusunda isteksiz göründüğü kaotik Ukrayna diplomasisini yürütürken, sadece Avrupalılar değil, diğer ABD müttefikleri de artık daha fazla tedirgin oluyor.
Nitekim, ABD'nin güvenlik garantilerinin eskisi kadar sağlam görünmediği, giderek artan bir kargaşa içindeki dünyada yerini endişeyle bekleyen bir halk varsa, o da Tayvan'ın 23 milyonluk nüfusudur.
Tayvan, çoğu ülke tarafından hala bir ülke olarak bile tanınmıyor ve bu yönde atacağı herhangi bir adım, komşusu Çin'in işgaline yol açabilir. En kötü senaryo gerçekleşmese bile Çin, nihai olarak birleşmeyi hedefleyerek Tayvan üzerinde siyasi, diplomatik ve askeri baskıyı acımasızca artıracaktır.
Pekin yıllardır Tayvan'a karşı, aktif bir propaganda ve işgal kampanyası yürütüyor ve birçok kişinin tarihin en büyük askeri yığınak olarak gördüğü bir süreçten geçiyor.
Son birkaç yıldır Pekin, Tayvan Boğazı'nda bir zamanlar tartışmalı olan askeri taktikleri normalleştirmiş durumda. Hava ve deniz kuvvetleri, “orta çizgiyi” her zamankinden daha sık geçiyor, deniz kuvvetleri kuşatma operasyonları tatbikatları yapıyor, canlı ateş tatbikatları düzenliyor ve adanın üzerinde eşi görülmemiş balistik füze testleri gerçekleştiriyor.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in yakın zamanda adaya bir işgal başlatacağını bekleyen çok az kişi var. Ancak, Tayvan'ın elinden kayıp gittiğini hissederse veya aşırı maliyet olmadan bunu yapma fırsatı görürse, bunu yapacağından da şüphe duyan çok az kişi var.
Xi Jinping, ABD'nin Tayvan'ın savunmasını destekleme taahhüdünden şüphe duymaya başlarsa, bu durum çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşebilir.
Tayvan'ın giderek daha çekişmeli hale gelen iç siyaseti de, ülkeyi daha da riskli bir duruma sokuyor. Zira; Pekin'in amansız baskısı, Tayvan'ın ana siyasi partileri arasındaki bölünmeleri daha da şiddetlendiriyor.
İktidardaki Demokratik İlerleme Partisi (DPP) bunu, egemenliğini daha da güçlendirmek için kullanırken, muhalefetteki Kuomintang (KMT) ise Pekin ile ilişki kurmanın gerekli olduğunu savunuyor ve her iki tarafın söylemleri giderek daha sert hale geliyor.
DPP başkanı ve Tayvan Cumhurbaşkanı William Lai kısa süre önce Tayvan'ın siyasi sistemindeki “safsızlıkları” ortadan kaldırmaktan bahsederken, KMT başkanı Eric Chu, Lai'nin bazı eylemlerini Nazi Almanyası'nın eylemleriyle karşılaştırdı.
Tüm bu gelişmeler endişe verici, ancak Tayvan'ın geleceği hakkında soru işaretleri uyandıran en büyük faktör, Trump yönetiminin Tayvan'ı kaderine terk etme ihtimali.
Trump'ın Tayvan yaklaşımı
Trump, ilk döneminde Tayvan'ın güçlü bir destekçisiydi. Aralık 2016'da seçimlerden sonra Tayvan'ın o dönemki cumhurbaşkanı Tsai Ing-wen ile yaptığı telefon görüşmesi, Washington'un 1979'da Çin Halk Cumhuriyeti'ni tanımasından bu yana bir ABD başkanı veya başkan adayı ile Tayvan lideri arasında yapılan ilk doğrudan temas olarak benzeri görülmemiş bir olaydı.
Trump, önceki başkanlardan daha üst düzey diplomatik temaslara izin verdi ve bu tür temasları yasallaştıran yasayı imzaladı. Milyarlarca dolarlık askeri destek sağladı ve ABD'nin Tayvan'ın yanında olacağına dair önceki ABD garantilerini kamuoyuna açıklayarak ve gizliliğini kaldırdı. Ayrıca Tayvan meselesini Çin ile ticaret görüşmelerinin dışında tuttu.
Ancak Tayvanlılar, Trump'ın ikinci döneminin farklı olduğunu düşünmeye başladı ve bunun nedeni sadece Çin şahinlerinin veya Tayvan'ı iyi tanıyan üst düzey yetkililerin nispeten yokluğu değil.
Asıl endişe, Xi ile bir zirve ve ticaret anlaşması yapmak için çaresiz görünen Trump'ın bunu elde etmek için Tayvan'ı satmaya hazır olabilme ihtimali.
Sadece son birkaç hafta içinde Trump, Tayvan cumhurbaşkanının normalde rutin olan ABD'den transit geçiş talebini reddetti, Tayvan savunma bakanının planlanan ziyaretini veto etti, daha önce ihracat kontrollerine tabi olan gelişmiş yarı iletkenlerin Çin'e satışını onayladı ve Tayvan'a diğer önemli ABD ticaret ortaklarına uygulananlardan daha yüksek gümrük vergileri uyguladı.
Tayvan'daki korku, Trump'ın Xi ile bir zirve yapmak için tüm bunları yapmaya istekli olması durumunda, zirvenin başarılı olması için Pekin'e daha fazla taviz vermeye istekli olabileceğidir.
Örneğin, Tayvan'a savunma satışlarını kesmek ve Tayvan'ın bağımsızlığına resmi olarak karşı çıkmak gibi.
Eski ABD Başkanı Joe Biden ve tüm öncüllerinden farklı olarak Trump, dünya güvenlik düzenini korumada ABD'nin rolüne veya ABD'nin demokratik ortaklarını savunması gerektiği fikrine bağlı değildir.
Tayvan'ın ABD'ye çok kötü davrandığını, yarı iletken endüstrisini çaldığını, savunmaya çok az harcama yaptığını ve Amerikalıların binlerce kilometre uzaktaki bir ada için savaş riskine girmemesi gerektiğini ilan edeceğini hayal etmek çok kolay.
Bölge konusunda uzman analistlerden Josh Rogin'e göre, Trump bir keresinde
“Tayvan Çin'den iki adım uzaklıkta. Biz ise 8.000 mil uzaktayız. Eğer işgal ederlerse, bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok”
değerlendirmesinde bulunduğu belirtti.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Alaska'da yapılan zirvede Trump, bir kez daha küçük bir ülkenin demokratik lideri yerine büyük bir gücün otokratik liderinin yanında yer almış gibi göründü ve bu da Tayvan'ın endişelerini daha da artırdı.
Trump yönetiminin ikinci dönem politikaları Tayvan kamuoyunu da olumsuz etkiliyor.
Bu bahar yapılan anketlerde, ankete katılanların yüzde 40,5'inin ABD'ye olumsuz bakış açısına sahip olduğu ortaya çıktı. Bu oran Temmuz 2024'te yüzde 24 civarındaydı. Ankete katılanların yaklaşık yüzde 60'ı ABD'yi güvenilir bir müttefik olarak görmüyor. Bu oran geçen yıla göre yaklaşık 10 puan artış gösterdi. Tayvanlıların yaklaşık %40'ı, Trump'ın ikinci döneminde ABD'nin Tayvan'ı savunma taahhüdünün azalacağına inanıyordu.
Tayvan ne yapabilir?
Tayvan'ın bu zorlu koşullar karşısında seçenekleri sınırlı. ABD'nin desteğine alternatif bir planı olmadığı görülüyor.
Tayvan Lai'nin taahhüt ettiği gibi savunma harcamalarını GSYİH'nin yüzde 3'ünün üzerine çıkararak daha hazırlıklı hale gelebilir.
Şu anda, bu yöndeki öneriler Tayvan parlamentosunda takılıp kalmış durumda ve partiler ek paranın nasıl harcanacağı konusunda tartışıyorlar, ancak muhalefet partisi KMT de dahil olmak üzere tüm partiler prensipte bunu yapmaya kararlı.
Özel bir bütçede yeni savunma harcamaları için ayrılan milyarlarca dolar, insansız hava araçları ve insansız silah platformları gibi asimetrik savaş için ek araçlar satın almak, mühimmat stoklamak, savunma tesislerini geliştirmek ve askerlik hizmetini ve sivil savunma eğitimini genişletmek için kullanılabilir.
Bu, Tayvan'ı daha güvenli ve kendi kendine yeten hale getirmekle kalmayacak, aynı zamanda Trump'ın yük paylaşımı gerekçesiyle Tayvan'ı terk etme bahanesini de ortadan kaldıracaktır.
Diğer yandan Tayvan, özellikle adanın GSYİH'sinin yüzde 8'ini oluşturan dünyanın en büyük yonga üreticisi TSMC'nin ABD'deki yatırımlarını artırarak ABD'nin desteğinin devamını sağlamaya da yardımcı olabilir. TSMC, yarı iletken üretimini ve buna bağlı teknoloji altyapısını genişletmek için ABD'de 165 milyar dolarlık yatırım yapacağını duyurdu.
Bu yatırımın 65 milyar doları sadece Arizona eyaletine ayrıldı. Bu taahhütlerin yerine getirilmesi ve genişletilmesi, tüm Amerikalılara Tayvan'ın yakın bir ekonomik ve teknolojik ortak olarak değerini ve ABD'nin güvenli ve emniyetli bir Tayvan'ı korumaya yardımcı olma çıkarını hatırlatmak açısından büyük önem taşıyacaktır.
Son olarak, Tayvan liderliğinin, Pekin'in misillemesine yol açabilecek bağımsızlık söylemleri veya diğer eylemlerde dikkatli davranması ve Tayvan'a olan taahhüdünün ABD için risklerini vurgulaması yerinde olacak.
Diğer yandan; Tayvan lideri Lai'nin Tayvan'ın bağımsızlığını savunma arzusu ne kadar meşru olursa olsun, şu anda ABD'nin Tayvan'ı savunmak için savaşa girip girmeyeceği gibi uzun süredir tartışılan varsayımsal bir soruyu test etmenin zamanı değil.
Sonuç olarak Trump'ın güvenilmezliği ve öngörülemezliği, tüm ABD ortaklarını daha da tedirgin ediyor. Ancak ABD-Tayvan ilişkilerinin kopması, Çin'i Tayvan'a karşı harekete geçmeye teşvik edebilecek ABD'nin Tayvan'ı satması bir yana böyle bir durum tüm dünya için felaketle sonuçlanacak.
Kaynak:
GDH Haber
GDH Digital Telegram kanalına abone olabilirsiniz.
İLGİLİ HABERLER
The Hill: Dünya Soğuk Savaş'tan bu yana en kritik dönemde
The New Arab: İsrail'in “kıyamet günü yerleşim planı” ve sonuçları
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Somali Başbakanı Barre: "Trump'a yanıt vermeye bile gerek yok"
Avrupalı liderlerden ABD'nin barış görüşmelerine sert eleştiri
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


