German Institute for International Affairs: Avrupa'nın Türkiye ile işbirliği kaçınılmaz
Türkiye'nin artan etki alanı, güçlenen savunma sanayisi, NATO'daki rolü, Karadeniz güvenliği ve değişen küresel dengeler. Avrupa, artık Türkiye ile işbirliğinin kaçınılmaz olduğunu kabul ediyor.
Son Güncelleme: 11.08.2025 - 04:30
Almanya merkezli önemli düşünce kuruluşlarından German Institute for International Affairs'de, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin geleceğinin ve bu ilişkinin küresel dengelere etkilerinin değerlendirildiği bir rapor yayınlandı.
Avrupa Birliği yapısının ve ülkelerinin, özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı ve Trump'ın politikaları nedeniyle giderek daha fazla Türkiye'ye ihtiyaç duyduğu belirtilen raporda, Avrupa Birliği ülkeleri arasında savunma sanayi başta olmak üzere Türkiye ile işbirliğini artırmaya yönelik yaklaşımların giderek arttığı belirtildi.
Raporda ayrıca; AB ülkelerinin Ankara'ya aşırı bağımlılık başta olmak üzere çeşitli tedirginlikler yaşadığı belirtilerek, Türkiye'ye ile işbirliği kurulması için nasıl bir yol haritası izlenmesi gerektiğine dair değerlendirmelere yer verildi.
İşte German Institute for International Affairs'de yayınlanan raporun tam metni:
Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'ya yönelik çok cepheli saldırısının başlamasından bu yana Türkiye, güvenlik ve ekonomik çıkarlarını korumak için Batılı müttefikleri ile Rusya arasında dengeleme politikası izlemektedir.
Moskova'nın 2014 yılında Kırım'ı ilhak etmesi ve iki Rus vekil devletinin Donbas'ın bazı bölgelerini işgal etmesinden bu yana, Ankara Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne olan bağlılığını defalarca vurgulamış ve savunma ihracatı ve ortak üretim yoluyla Ukrayna ordusunu desteklemiştir.
Ancak Türkiye, Haziran 2025'te Türkiye'nin de imzaladığı NATO Lahey Zirvesi Deklarasyonu'nda “Rusya'nın Avrupa-Atlantik güvenliğine yönelik uzun vadeli tehdidi”ne atıfta bulunulmasına rağmen, Rusya'yı birincil tehdit olarak görmemektedir.
Ayrıca Türkiye, Batı'nın Rusya'ya uyguladığı yaptırımlara katılmamıştır. Ancak ABD'nin ikincil yaptırımlar uygulamaya başlamasından bu yana bu yardımın boyutu önemli ölçüde azalmıştır.
Trump 2.0 ve AB ile Ankara arasında yakınlaşma
Mevcut Trump yönetiminin Ukrayna savaşına ilişkin asimetrik tutumu, Ankara ile Brüksel arasında işbirliğinin güçlendirilmesi için yeni bir ivme yaratmış görünüyor.
Türkiye, Birleşik Krallık ve Fransa'nın liderliğindeki “koalisyon” toplantılarına katıldı ve Ukrayna'da olası bir ateşkese destek vermeye hazır olduğunu ifade etti. Ayrıca, çok uluslu bir müdahalenin deniz boyutunda sorumluluk üstlenmeye hazır olduğuna dair de görüşler ortaya atıldı.
Türkiye ayrıca, İstanbul'da Rus ve Ukrayna heyetleri arasında görüşmelere ev sahipliği yaptı. Ancak bu görüşmelerde ateşkes konusunda somut bir ilerleme kaydedilmedi.
NATO'nun en büyük ikinci ordusu ve Karadeniz'in en uzun kıyı şeridine sahip ülkesi olan Türkiye, önemli bir stratejik rol oynamaktadır. Montrö Sözleşmesi'nde belirtildiği üzere, savaş zamanında savaş gemilerinin Karadeniz'e erişimini kontrol etmesi, bu önemi daha da vurgulamaktadır.
Türkiye'nin büyüyen savunma sanayisi ve özellikle de mühimmat ve insansız hava araçları (İHA) alanındaki rekabet avantajı, ülkenin AB savunma tartışmalarındaki önemini daha da artırmaktadır.
2010 yılından bu yana Türkiye'nin savunma ve havacılık ihracatı istikrarlı bir şekilde artmaktadır ve 2024 yılında toplam 7,15 milyar ABD dolarına ulaşarak bir önceki yıla göre yüzde 29 artış göstermiştir.
Ancak Türkiye son dönemde her ne kadar İHA üretimi ile öne çıksa da, Türk savunma sanayisi kara, deniz ve hava savunması ile ilgili alanlarda da başarılar elde etmiştir.
Türk liderlik, ekonomik zorluklara ve alt sistem ve bileşen düzeylerinde teknolojik bağımlılığa rağmen savunma yatırımlarına bağlılığını sürdürmekte ve çeşitli AB üye ülkeleri ve Ukrayna ile savunma ilişkileri yoğunlaşmaya devam etmektedir.
Yakın zamanda hem Avrupa Komisyonu hem de Avrupa Konseyi tarafından “aynı görüşte” bir AB dışı ortak olarak tanımlanan Türkiye, diğer aday ülkelerle birlikte, ortak savunma yatırımlarını güçlendirmek için tasarlanan yeni bir mekanizma olan AB'nin SAFE yönetmeliği kapsamında bir savunma ürününün yüzde 35'ine kadar katkıda bulunabilir.
Brüksel'deki endişeler: AB üyeliği ve Ankara'ya aşırı bağımlılık
Trump yönetiminin jeopolitik zorunlulukları nedeniyle, Türkiye kendini avantajlı bir konumda görüyor.
Avrupa'nın güvenliğinin Türkiye'nin katılımı olmadan mümkün olmadığına inanan Ankara, AB savunma tedarikine aktif olarak katılmakla kalmayıp, savunma işbirliğini AB üyeliği için bir koz olarak kullanmaya çalışıyor.
AB üyeliğine yönelik bu yaklaşım, Brüksel'de hassas bir noktaya dokunmuş görünüyor ve Avrupa Parlamentosu, Türkiye'nin stratejik ve jeopolitik öneminin, ülkenin devam eden demokratik gerilemesini telafi etmediğini uyarısında bulundu.
AB ise Ankara'nın sınırları dışındaki stratejik nüfuz hedeflerinden çekiniyor. Ancak diğer yandan da Türkiye ile işbirliğinin kaçınılmaz olduğunu kabul ediyor.
Gelinen noktada; Brüksel'in savunma konusunda Türkiye'ye aşırı bağımlılık konusundaki endişeleri göz ardı edilemez. Aynı zamanda, AB, Türkiye'yi güvenlik ortağı olarak dahil etmek için tutarlı bir stratejik yaklaşım belirleyemedi.
Üye devletler arasındaki farklılıklar
AB üye devletlerinin Türkiye ile savunma ve güvenlik işbirliğine yönelik farklı tutumları, böyle bir yaklaşımın oluşturulmasını zorlaştırmaktadır. Burada etkili olan faktörler, farklı tehdit öncelikleri ve Avrupa'nın stratejik özerkliği konusunda farklı görüşlerden, rekabet halindeki askeri-endüstriyel çıkarlara kadar uzanmaktadır.
Ankara'nın jeopolitik hedefleri ve dış politikasına ilişkin algılar da bir başka faktördür. Zira, üye devletlerin Türkiye ile ikili ekonomik bağları ve Türk diasporası topluluklarının büyüklüğü ve etkisi bu ülkeleri tedirgin etmektedir.
Türkiye ile ilişki kurmaya isteksiz olan ülkeler olarak Fransa ve Yunanistan başta gelirken, Türkiye ile ikili işbirliği yapan ülkelerin başında ise Polonya, İspanya ve İtalya geliyor.
Polonya, İspanya ve İtalya'nın Türkiye ile ikili ilişkileri, her şeyden önce güvenlik gereklilikleri ve askeri-endüstriyel çıkarlar tarafından şekillenmektedir. Varşova, Türkiye ile ilişkilerin derinleştirilmesini, günümüzün istikrarsız güvenlik ortamında NATO'nun doğu kanadını güçlendirmeye yönelik stratejik odak noktasıyla uyumlu olarak değerlendirmektedir.
2021 yılında Polonya, Türk Bayraktar TB2 insansız hava araçlarını satın alan ilk AB ve NATO ülkesi oldu. Aynı zamanda, Türk savunma şirketi ASELSAN, Polonyalı AMZ Kutno şirketine keşif ve gözetleme sistemleri tedarik etmektedir.
Her şeyden önce, Polonyalı karar alıcılar, şu anda tedarikle sınırlı olan Türkiye ile savunma işbirliğini, Türkiye'yi Batı güvenlik mimarisine sıkı sıkıya bağlamanın bir yolu olarak görüyor.
Bu görüşe göre Ankara, Rusya'yı kontrol altında tutmak için çok önemli bir ortaktır. Nitekim Nisan 2025'te Türkiye, stratejik ortak olarak Üç Deniz Girişimi'ne katıldı. Bu girişim, Baltık, Adriyatik ve Karadeniz çevresindeki 12 AB üye ülkesi arasında ulaşım, enerji ve dijital altyapı bağlantılarını güçlendirmek amacıyla 2015 yılında Hırvatistan ve Polonya tarafından başlatıldı.
Polonya gibi İspanya da NATO'yu Türkiye ile işbirliği için ana kurumsal çerçeve olarak görüyor.
Ancak Varşova'nın aksine, Madrid'in ana ilgisi NATO'nun güney kanadında. Türkiye'nin katılımı, orta, doğu ve kuzey Avrupa müttefiklerinin doğu kanadına yönelik önceliklerini dengelemek için stratejik olarak çok önemli görülüyor.
İspanya'nın bakış açısına göre, Türkiye Doğu Akdeniz'in güvenliğinde hayati bir rol oynarken, Ankara'nın “Batı Akdeniz'de, özellikle Fas ve Cezayir konusunda nispeten sınırlı katılımı”, ulusal hassasiyetlerden kaynaklanan ikili gerilimler riskini azaltmaktadır.
İki ülkenin Hamas'a yönelik farklı yaklaşımlarına rağmen, Madrid'in Netanyahu hükümetinin Gazze politikasına yönelik eleştirileri Ankara'da olumlu karşılanmaktadır.
İspanya da savunma alanında Türkiye ile işbirliği yapmaktadır.
İspanya, Türkiye'nin en önemli savunma tedarikçileri ve ortak üretim ortaklarından biri haline gelmiştir. Aralık 2024'te İspanyol Hava Kuvvetleri için Hürjet gelişmiş eğitim uçağını ortaklaşa geliştirmek üzere bir mutabakat zaptı imzalayan Madrid, kısa süre önce 1,375 milyar avroluk bir yatırım yapacağını duyurdu.
Ayrıca, Türkiye'nin insansız hava aracı kapasiteli amfibi saldırı gemisi TCG Anadolu'nun tasarımı, İspanyol uçak gemisi Juan Carlos I'in tasarımına dayanmaktadır.
Madrid'in Ankara'ya savunma alanında potansiyel bir ortak olarak yaklaşımı, “savunma ihracatını artırmak ve daha dominant Avrupa şirketleri ve üye devletlerin etkisini dengelemek” amacıyla dış ortaklıklarını genişletme stratejisinin bir parçasıdır.
İspanya gibi İtalya da Ankara'yı önemli bir savunma ortağı olarak görüyor.
Türkiye'ye yapılan silah ihracatında İspanya (%34) ve İtalya (%24) son zamanlarda Almanya (%19) ve ABD'yi (%17) geride bıraktı. İtalya'nın Türkiye ile savunma işbirliği, endüstriyel hedefleri tarafından güçlü bir şekilde motive edilmektedir.
Mart 2025'te, İtalyan şirketi Leonardo ve Türkiye'nin Baykar Technologies şirketi, Avrupa'nın nispeten zayıf olduğu bir sektör olan İHA üretimi için bir ortak girişim kurmak üzere bir mutabakat zaptı imzaladı. Bu ortaklık, her iki taraf için de karşılıklı faydalar sunmaktadır.
İtalya için hızla büyüyen İHA pazarına erişim ve yeni ihracat pazarları, Türkiye için ise Avrupa savunma pazarına daha derin entegrasyon. Baykar'ın Aralık 2024'te İtalyan havacılık şirketi Piaggio Aerospace'i satın alması, bu karşılıklı olarak güçlendirici dinamiği vurgulamaktadır.
Savunma sektörünün ötesinde, Roma, Ankara'yı enerji güvenliği, göç akışlarının yönetimi ve Afrika'da güvenliğin sağlanması konusunda potansiyel bir ortak olarak görüyor. Ancak aynı zamanda, iki ülke Libya ve Doğu Akdeniz'de nüfuz için rekabet ediyor.
İhtiyatlı ama işbirliğine açık ülkeler olarak ise İsveç, Finlandiya ve Almanya gösterilebilir.
İkinci grup AB üye ülkeleri, Türkiye ile ilişkilerinde daha temkinli, ancak nispeten açık bir yaklaşım benimsemektedir. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılım deneyimleri, bu ülkelerin Türkiye ile savunma işbirliği konusundaki algılarını büyük ölçüde şekillendirmiştir.
Ankara'yı öngörülemez olarak görme eğiliminde olsalar da, coğrafi konumu ve askeri yetenekleri nedeniyle NATO içindeki stratejik önemini kabul etmektedirler.
Türkiye'nin “kaybetmek için çok önemli, öncelik vermek için çok güvenilmez” olduğu hissi, bu iki ülkenin Ankara ile olan pragmatik, ancak biraz da çelişkili ilişkilerini özetlemektedir.
Almanya da benzer bir bakış açısına sahiptir.
Ancak, Türkiye ile ilişkileri her şeyden önce daha derin diplomatik, ekonomik ve toplumsal bağlarla karakterize edilmektedir. AB içinde en büyük Türk diasporasına sahip ülke olan Almanya'nın Türkiye ile ilişkisi karmaşıktır.
Bu ilişki, bir yandan iş dünyası, siyaset ve güvenlik elitlerinin devam eden işbirliğine karşı temkinli tutumu, diğer yandan ise Türkiye'deki insan hakları ve hukukun üstünlüğü ile ilgili konuların yanı sıra genel olarak silahlanma konusunda artan kamuoyu eleştirisi arasındaki sürtüşmeyle şekillenmektedir.
Almanya'nın Türk Donanması'na silah ihracatı için verdiği son onay, bu değişen durumdan kaynaklanmaktadır. Bu adım, Türkiye'nin 2019'da Suriye'ye askeri müdahalesinin ardından Almanya ve diğer AB üye ülkeleri tarafından uygulanan ambargonun kaldırılmasının ardından geldi.
Ayrıca Berlin, Türkiye'ye Eurofighter uçaklarının teslimatı konusundaki vetosunu da kısa süre önce geri çekti. Bu politika değişikliğinin altında yatan nedenler ise; Karadeniz'de Rusya'nın etkisini sınırlamak, Türkiye'yi Batı'ya yakın tutmak ve Türkiye ile savunma işbirliğinin tamamen kopmasını önlemektir.
İşbirliği yapmaya isteksiz ülkeler olarak ise Fransa ve Yunanistan göze çarpıyor.
İkinci grup ülkeler gibi, Fransa ve Yunanistan da Türkiye'ye karşı siyasi güvenleri düşük.
Paris, Ankara'yı giderek daha fazla “stratejik rakip” olarak görürken, Atina'nın Türkiye'ye yönelik tehdit algısı yüksek.
Son on yılda Fransa ve Türkiye arasında Suriye ve Doğu Akdeniz gibi alanlarda birçok gerginlik yaşandığı için, iki ülke arasındaki ilişkiler giderek kötüleşti.
2013'ten 2022'ye kadar Türkiye, Fransız silah ihracatının en büyük alıcıları arasında sadece 30. sırada yer aldı. 2019'da Türk ordusunun Suriye'ye girmesinden bu yana Fransa, ihracat lisanslarını duruma göre onaylamakta ve artık silah sistemlerinin satışına izin vermemektedir.
Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden düzenlenmesi çabaları ve Orta Doğu'daki değişen bölgesel dinamikler arasında ikili ilişkiler yeni bir diyalog aşamasına girmiş gibi görünse de, Paris ile Ankara arasında son zamanlarda görülen geçici yakınlaşmanın, Fransa'nın Türkiye ile güvenlik ve savunma alanındaki ilişkilerine ilişkin algısında sürdürülebilir bir değişime, yani “olası çatışma”dan “aktif işbirliği”ne geri dönüşe yol açıp açmayacağı belirsizliğini korumaktadır.
Burada iki faktör önemlidir. İlki, Fransa ile Türkiye arasındaki stratejik rekabet ve Fransa'nın bu rekabete ilişkin algısı ile ilgilidir.
Paris, Ankara'yı Moskova ile Batılı müttefikleri arasında dengeleme çabası ve Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi satın alması nedeniyle güvenilmez ve ikircikli olarak görmektedir. Aynı zamanda, Fransa'da istikrarı bozan ve kutuplaşmaya neden olan İslam'ın yeniden canlanmasının Türk Müslüman örgütler tarafından desteklendiğine inanmaktadır.
Fransa'nın Türkiye ile güvenlik ve savunma işbirliği konusundaki algısını şekillendiren ikinci ana faktör, Paris'in Avrupa'nın stratejik özerkliğine verdiği önem ve bununla bağlantılı olarak Avrupa endüstrilerini önceliklendirme eğilimidir.
Örnek olarak 2024 yılında Fransa, GKRY ve Yunanistan ile birlikte Türkiye'nin Ukrayna'ya insansız hava araçları ve top mermileri tedarikine yönelik finansmanı engellemiştir.
Yunanistan da savunma alanında Türkiye ile işbirliği yapmaya isteksiz olan bir başka üye ülkedir.
Atina ve Ankara birbirlerini tarihi düşmanlar olarak görmektedir ve Ege Denizi'ndeki adaların statüsü, hava sahası ile ilgili konular ve hem Ege hem de Akdeniz'deki deniz sınırları konusunda çözülmemiş birçok anlaşmazlığa karışmışlardır.
İki ülke, bu anlaşmazlıkların nasıl çözüleceği konusunda da farklı görüşlere sahiptir. Ayrıca, Yunanistan'ın Ege adalarını militarize etmesi üzerine Ankara'nın Yunanistan'a yönelik üstü kapalı tehditleri Atina'da endişe kaynağı olmaya devam etmektedir.
1995 yılında Türk parlamentosu, Yunanistan'ın Ege Denizi'ndeki karasularını tek taraflı olarak altı deniz milinin ötesine genişletmesi durumunda hükümete savaş nedeni ilan etme yetkisi verdi. Atina ise Ankara'nın AB savunma programlarına katılımının, Türkiye'nin savaş tehdidini kaldırmasına bağlı olmasını talep etmektedir.
Karadeniz bölgesinin güvenliği
ABD Başkanı Donald Trump'ın Moskova'ya dolaylı olarak güç vermesi şüphesiz olarak Ankara'da olumlu karşılanmayacaktır.
Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana Türkiye'nin Karadeniz politikası, Moskova ile doğrudan çatışmadan kaçınırken Rusya ile güç dengesini korumak olmuştur.
Yani ne güçlü ne de zayıf bir Rusya Ankara'nın çıkarlarına uygundur.
Türkiye şu anda, askeri ve jeopolitik açıdan güçlenen ve Ankara'nın aleyhine Kuzey Afrika, Kafkasya ve Orta Doğu'da kaybettiği zemini geri kazanmaya çalışabilecek bir Rusya ile karşı karşıya kalmak istemiyor.
Böyle bir senaryo ayrıca ne AB'nin ne de Ukrayna'nın çıkarlarına uygun.
Kiev ise Türkiye'yi Karadeniz bölgesinin güvenliğini ve istikrarını sağlamada kilit bir aktör olarak görüyor.
NATO ittifakını sağlamlaştırmak
Trump'ın NATO'yu ve Washington'un Avrupa ve Ukrayna'ya verdiği güvenlik garantilerini sorgulama politikası, Ankara tarafından hem bir fırsat hem de bir risk olarak görülüyor.
Ankara, Türkiye'nin Avrupa güvenliğine katılımının bir seçenek değil, bir zorunluluk olduğuna kesin olarak inanıyor. Ancak Ankara sadece katılımcı olmakla kalmayıp, Avrupa güvenliğinin geleceğini aktif olarak şekillendirmek de istiyor.
NATO, Türkiye'nin güvenlik kimliğinde merkezi bir rol oynamaktadır. NATO üyeliği, Türkiye'nin Rusya ile Batılı müttefikleri arasında dengeleme rolünü yerine getirmesini sağlarken, Türkiye'nin güvenlik elitleri bunu ülkenin kendi güvenliğinin temel garantörü olarak görmektedir.
Bu nedenle Ankara, NATO'nun sadece Avrupa güvenliği için değil, kendi güvenliği için de ana çerçeve olmaya devam etmesinde büyük çıkarları bulunmaktadır.
Ayrıca Türkiye, Karadeniz'de 24 saat hava ve deniz keşif görevleri yürüterek, NATO ve Ukrayna'ya tüm durum farkındalığı bilgilerinin yüzde 67'sini sağlamaktadır.
Sonuç
Türkiye ve AB, Avrupa'nın savunma ve güvenlik geleceğinin yeniden şekillendirilmesi sürecinde bir dönüm noktasında bulunmaktadır.
AB, Türkiye'yi savunma ve güvenlik girişimlerine, programlarına ve mekanizmalarına entegre etmek için adım adım bir yaklaşım izlerken odaklanması gereken üç geniş alan bulunmaktadır.
İlk olarak, Türkiye dahil olmak üzere Avrupa'nın stratejik güvenlik aktörü olarak rolünü güçlendirmek için Türkiye ile ekonomik, güvenlik ve savunma alanlarında işbirliğini kademeli olarak genişletmelidir.
Bu amaçla Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu ile birlikte, tüm üye devletlerin Türkiye'ye uyguladıkları resmi ve gayri resmi silah ambargolarını kaldırmalarını sağlayarak Türkiye ile savunma alanında somut işbirliği için gerekli koşulları yaratmalıdır.
Buna paralel olarak, Avrupa Konseyi, askeri açıdan güçlenen Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de AB üye ülkeleri, özellikle Yunanistan ve Kıbrıs'a (GKRY) karşı harekete geçme riskini azaltmak için karşılıklı savunma maddesini güçlendirmelidir.
Ayrıca, gerilimleri yönetmek ve tırmanmayı önlemek için NATO'nun Avrupa ayağı içinde Yunanistan ve Türkiye arasında çatışmaları önlemeye yönelik kalıcı bir ikili mekanizma kurumsallaştırılmalıdır.
İkincisi, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu'na Türkiye ile savunma ve güvenlik işbirliğinin ülkenin AB üyelik sürecinden ayrı bir konu olarak ele alınacağına dair güvence vermelidir. Bu, AB'nin Türkiye üzerindeki az sayıdaki kaldıraç gücünün korunmasına yardımcı olacaktır.
Üçüncüsü, Türkiye ile ortak üretilen silahların AB'nin güvenlik çıkarlarını ve normlarını zedelememesini sağlamak için silah ihracatı yönetimi sıkı bir şekilde uygulanmalıdır.
Böyle bir çerçeve, Türkiye'nin mevcut ve gelecekteki AB savunma girişimlerine ve programlarına kademeli olarak katılımını mümkün kılacaktır. Bu durumun Türkiye'nin başlangıçtaki beklentilerini karşılaması muhtemel olmadığından, diplomasiyi nasıl yürüteceği konusu yine de son derece önemli olacaktır.
Bu bağlamda AB, Kasım 2018'den bu yana toplanmayan Türkiye ile üst düzey siyasi diyalog toplantılarını yeniden başlatmalıdır.
İşbirliği derinleştikçe ve uyum arttıkça AB, Türkiye ile bugüne kadar ulaşılan stratejik yakınlaşma düzeyini yansıtan özel bir savunma paktı müzakere etmeyi de yeniden düşünebilir.
etiketler
İLGİLİ HABERLER
The National Interest: Türkiye'nin etkili bölgesel güç hamlesi ve beklentiler
The Economist: Trump Türkiye ile ilişkilerde yeni bir dönem başlattı
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Somali Başbakanı Barre: "Trump'a yanıt vermeye bile gerek yok"
Avrupalı liderlerden ABD'nin barış görüşmelerine sert eleştiri
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


