Middle East Monitor: Körfez ülkeleri yeni güvenlik garantörlerine mi yöneliyor?
Bölgesel nükleer güçler Çin ve Pakistan ile Körfez ülkeleri arasında yeni bir dönem başladı. Topraklarındaki ABD askeri varlığına rağmen, Körfez ülkeleri yeni güvenlik garantörlerine mi yöneliyor?
Son Güncelleme: 24.10.2025 - 01:18
İngiltere merkezli yayın organlarından Middle East Monitor'de, İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'yı vurması ve ABD'nin bölgedeki güvenlik garantilerinin İsrail'e desteğinin gölgesinde kalmasına dair sürecin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Körfez ülkelerinin, uzun zaman sonra İsrail'in yayılmacı saldırılarından muaf olmadıkları gerçeği ile yüzleştiği belirtilen analizde, özellikle İsrail'in Doha saldırısı sonrası bölgede yeni bir güvenlik denkleminin oluştuğu tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; Körfez ülkelerinin Amerikan askeri varlıklarına ev sahipliği yapmalarına rağmen nükleer güç olan Pakistan ve Çin gibi ülkeler ile güvenlik işbirliği adımları attığına dair değerlendirmelere yer verildi.
İşte Middle East Monitor'de yayınlanan analiz:
Körfez ülkeleri, uzun zamandır yıpranmış ve sertleşmiş Levant gerçeğinden çok uzak, petrol kaynaklı zenginleşmeye odaklı ve bölgenin sorunlarından neredeyse hiç etkilenmedikleri bir gerçekte yaşıyorlar.
Bu nedenle, Eylül ayında İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'yı vurması, dünya çapında birçok kişiyi şaşırttığı gibi Körfez ülkelerini de şaşırttı.
Diğer bir ifade ile Körfez ülkeleri, işgalden uzak olmalarına ve arabulucu rollerine rağmen, İsrail'in yayılmacı saldırılarından muaf olmadıkları gerçeği ile yüzleşti.
Saldırı, güvenlik yanılsamalarının kırılganlığını ortaya çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda Körfez ülkeleri ve diğer ABD müttefiklerinin Amerikan askeri hegemonyası altında korunan aktörler olarak konumlarını da önemli ölçüde sorgulamaya açtı.
Doha ile Washington arasında imzalanan tarihi güvenlik anlaşmaları, İsraillilerin Katar'a ateş açmasını engelleyemedi. Aynı şekilde büyük ölçüde Katarlılar tarafından finanse edilen ve bakımı yapılan Al-Udeid ABD hava üssünün varlığı da bunu engelleyemedi.
Katar'ın komşuları ve diğer Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletleri, Tel Aviv'in saldırısına uğrayabileceklerinin çok gerçek bir olasılık olduğu ve böyle bir sonucun hala masada olduğu konusunda gerçek bir gelişme ile karşı karşıya kaldı.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Doha saldırısının “tamamen bağımsız bir İsrail operasyonu” olduğunu ve “tüm sorumluluğu üstlendiğini” açıkladıktan sonra, düşmanlarını “nerede olurlarsa olsunlar” vurulacaklarını da açıklayarak sürecin devam edebileceğinin sinyalini verdi.
Yeni garantörler arayışı
İsrail'in saldırısı ve ABD'nin bu saldırıdan önceden haberdar olması ve hatta muhtemelen onaylaması, sadece diplomatik bir kriz değil, aynı zamanda savunma ve derin stratejik bir kriz de tetikledi.
Körfez bölgesinde şu anda yaygın olarak sorulan soru, ABD'nin önemli müttefikleri olarak, kendi topraklarında ABD askeri varlığı ve ekipmanı olmasına rağmen, kendi bölgelerinde dış saldırılardan güvende hissedemeyen bu ülkeler, ABD'ye ve savunma garantilerine nasıl güvenebilir?
Axios'a göre, bu soru Katar ve başbakanının Trump yönetimine Doha'nın saldırıyı Washington'un “ihanet adımı” olarak gördüğünü söylemesine ve ABD Özel Elçisi Steve Witkoff'a Katar'ın ABD ile “güvenlik ortaklığını derinlemesine değerlendireceğini ve belki başka ortaklar bulacağını” bildirmesine neden oldu.
Aslında, Haziran ayında İran saldırısının da gösterdiği gibi, Körfez ülkeleri ilk kez saldırıya uğramıyordu. Ancak İsrail'in saldırısı, ABD'nin bu tehdidi önleme veya hatta engelleme konusunda herhangi bir isteklilik veya yetenek eksikliğini açıkça ortaya koydu.
Bir dizi hamle, ABD ile Körfez ülkeleri arasında on yıllardır süren bağlayıcı olmayan güvenlik anlaşmalarını, diğer güvenlik garantörlerinin lehine tersine çevirmeyi amaçlıyor gibi görünüyor.
Eylül ayında Suudi Arabistan, Pakistan ile karşılıklı savunma anlaşması imzaladı. Pakistan başbakanlık ofisine göre, bu anlaşma “her iki ülkeye yönelik herhangi bir saldırının, her iki ülkeye yönelik bir saldırı olarak kabul edileceğini” belirtiyor.
Müslüman dünyasının tek nükleer silahlı güç ve en büyük ve en güçlü ordulardan birine sahip olan Pakistan ordusu, on yıllardır Arap devletlerinin savunma ortağı olarak, onların kuvvetlerini eğitmiş ve hatta önemli savunma girişimlerine katılmıştı. Ancak ilk kez böyle bir anlaşma imzalandı.
Pakistan ordusu ve hava kuvvetleri, Hindistan gibi rakiplerin savaş uçağı saldırılarına ve ihlallerine karşı koydukları sayısız örnek de dahil olmak üzere, önemli ve kanıtlanmış savaş deneyimine sahip.
Bu nedenle İslamabad, Körfez devletlerinin yeni savunma garantörü ve caydırıcı gücü olarak en bariz seçenek gibi görünüyor.
Anlaşma, yıllarca süren görüşmelerin sonucu olarak ortaya çıktı ve Reuters'a konuşan bir Suudi yetkiliye göre “belirli ülkelere veya belirli olaylara bir yanıt değil, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden ve derin işbirliğinin kurumsallaşması” olsa da, İsrail'in saldırıları sürerken bölge için uygun bir zamanda geldi.
Doğuya yönelme mi?
Bölgesel anlaşmazlıklar bir yana, ABD'nin giderek artan güvensizliği ve güvenilmezliği göz önüne alındığında, Körfez ülkeleri için dikkate alınması gereken bir başka potansiyel garantör daha var. O da; Washington'un yeni jeopolitik rakibi ve Pakistan'ın önemli müttefiki Çin.
ABD, İsrail'in Doha'ya düzenlediği saldırıyla hiçbir ilgisi olmadığını iddia etmek için çabalarken ve aynı zamanda da saldırıları kınamaktan bile kaçınırken, Çin bu hareketi şiddetle kınayanlar arasında yer aldı ve Washington'u Orta Doğu'da İsrail ve Arap devletleri arasında “ayrımcılık yapmakla” eleştirdi.
Pekin, uzun süredir Körfez devletlerinin en önemli ticaret ortaklarından biri ve bu ülkeler aynı zamanda Çin'in en büyük petrol ve enerji ihracatçıları olduğundan, iki blok arasındaki ilişkiler istikrarlı, sağlam ve giderek güçleniyor.
Bu durum, ABD ve Avrupa Birliği ile devam eden gerilimler ve ticaret savaşı nedeniyle Çin için özellikle önemli ve ülkeyi Körfez ile ticari bağlarını güçlendirmeye ve buradaki pazarını genişletmeye zorluyor.
Ancak şu ana kadar, Suudi Arabistan'ın Çin yapımı İHA'lar, füzeler ve silah bileşenlerini giderek daha fazla satın alması dışında, Pekin ile Körfez ülkeleri orduları arasında önemli bir savunma işbirliği olduğuna dair pek bir işaret görülmedi.
Şimdi soru şu: Körfez ülkeleri Çin ve Çin silahlı kuvvetleriyle bir savunma anlaşması imzalayabilir mi, hatta topraklarında bir Çin askeri üssüne ev sahipliği yapmaya açık olabilir mi?
Şu anda Çin'in silahlı kuvvetlerinin konuşlandığı tek bir yurt dışı askeri üssü var. O da; Doğu Afrika'daki Cibuti'de yer alıyor. Ancak yakın gelecekte, Katar ve diğer Körfez ülkelerinde, orada konuşlanmış Amerikan kuvvetlerinin tam karşısında Çin üsleri yer alabilir.
Böyle bir senaryo, çok kutupluluğun aşırı bir tezahürü olarak ortaya çıkarsa hiçbir uzman bu duruma şaşırmayacaktır.
Pakistan'ın Suudi Arabistan ile imzaladığı anlaşma, güvenlik garantörü olarak artan rolü ve diğer Körfez devletlerinin bu modelle daha fazla işbirliği yapma potansiyeli nedeniyle, Çin yakın gelecekte bu tür askeri ittifaklara diplomatik ve teknik destek sağlayarak, önemli bir tutum benimsemeye karar verebilir.
Körfez ülkeleri, özellikle Riyad ve Doha'nın ABD ve onun bölgedeki savunma hegemonyasından acil veya radikal bir kopuşa gitme olasılığı düşük görünüyor. Bu ülkeler büyük ölçüde Washington'un güvenlik garantilerine bağımlı olmaya devam ediyor.
Ancak görünen o ki; alternatifleri de artık eskisi gibi gözardı etmiyor.
Kaynak:
GDH Haber
GDH Digital Telegram kanalına abone olabilirsiniz.
İLGİLİ HABERLER
The New Arab: Gazze'de ateşkesin üzerinde asılı duran soru işaretleri ne?
The Washington Post: Sızdırılan CENTCOM belgelerinde neler var?
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Gazze'ye giren yardımları çalan çetenin lideri Yasir Ebu Şebab öldürüldü
Somali Başbakanı Barre: "Trump'a yanıt vermeye bile gerek yok"
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


