Project Syndicate: Amerikan yüzyılının sonu ve Asya'nın yükselişi

Avrupa, Asya'nın yükselişi olarak tanımlanan küresel değişimi kabul etmek zorunda! Peki Trump, Amerikan Yüzyılı'nın bitişini hızlandırırken dünyayı nasıl bir gelecek bekliyor?

Son Güncelleme: 07.03.2025 - 23:20

Abone Ol

Google News Logo
Project Syndicate: Amerikan yüzyılının sonu ve Asya'nın yükselişi

ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Project Syndicate'de, son dönemde dünyada yaşanan gelişmelerin ve Trump'ın gelişi ile hızlanan küresel düzendeki değişim sürecinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Trump'ın göreve geldiği andan itibaren izlediği yaklaşımın, uluslararası düzenin geleceği konusunda ciddi şüpheleri artırdığı belirtilen analizde, bu sürecin Amerikan Yüzyılı'nın bitişini hızlandırırken Asya'nın yükselişini de resmileştirdiği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; yaşanan süreçten en fazla Avrupa'nın zarar gördüğü ve Avrupalı elitlerin artık Asya'nın yükselişi olarak tanımlanan küresel değişimi kabul etmek zorunda olduğu belirtildi.

İşte Project Syndicate'da yayınlanan analiz:

ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve geldiği andan itibaren izlediği yaklaşım, neredeyse tüm dünyada uluslararası düzenin geleceği konusunda ciddi şüpheler yarattı.

Son konuşmalarında ve BM'deki oylamalarda Trump yönetimi, Ukrayna'ya karşı yıkıcı bir savaş başlatan Rusya'nın yanında yer aldı.

Beyaz Saray'ın ticaret ortaklarına gümrük vergisi uygulama politikası, uzun süredir devam eden ittifaklar ve küresel ticaret sisteminin geleceği hakkında soru işaretleri yaratırken, Paris iklim anlaşmasından ve Dünya Sağlık Örgütü'nden çekilmesi de küresel düzen açısından kritik gelişmeler olarak kayıtlara geçti.

Görünen o ki; tamamen bağlantısız ve kendine odaklanmış bir ABD'nin dünya düzeni açısından rahatsız edici sonuçları olacak.

Rusya'nın bu durumdan faydalanarak İran ve Çin gibi ortakları ile güç kullanma ya da güç kullanma tehdidiyle Avrupa'yı etkisi altına almaya çalışacağını hayal etmek ise kesinlikle abartı değil.

Sonuç olarak; ABD'nin desteği önemli olmaya devam etse bile Avrupa'nın daha fazla birlik olması ve kendi savunmasını sağlaması gerekecek.

Benzer şekilde, Çin'in komşuları üzerinde açıkça hakimiyet kurmaya çalıştığı Asya'da kendini daha fazla gösterdiğini bir sürecin başlayacağı öngörülebilir.

Diğer bir ifade ile; aslında dünyadaki tüm ülkeler ABD'nin bu politikasından etkilenecek. Çünkü devletler ve diğer büyük ulus ötesi aktörler arasındaki ilişkiler birbirine bağlı ve uluslararası düzen, devletler arasında istikrarlı bir güç dağılımına ve meşrulaştıran normlara dayanır.

Belirli bir uluslararası düzen, açık bir paradigma değişimine yol açmadan aşamalı olarak gelişebilir. Ancak dengeleyici başat gücün sahneden çekilmesi her şey tersine çevirebilir ve bir kaos ortamı hızlı bir şekilde oluşabilir.

Küresel düzen kolay oluşmadı!

Modern devlet sistemlerinden önce küresel düzen, Çin ve Roma gibi bölgesel imparatorluklar şeklinde, genellikle güç ve fetih yoluyla şekilleniyordu. Güçlü imparatorluklar arasındaki savaş ve barış farklılıkları, normlar ve kurumlardan ziyade bir coğrafya meselesiydi.

İmparatorluklar hem sert hem de yumuşak güce bağlı bir yaklaşım izlerler ve fetihlerini meşrulaştırmak için yerel güçleri asimile etme yoluna giderlerdi.

18. yüzyılın sonunda Fransız Devrimi, Avrupa güç dengesini uzun süre ayakta tutan monarşik normları ve geleneksel kısıtlamaları bozdu. Napolyon'un imparatorluk arayışı Moskova'dan çekilmesinden sonra başarısızlığa uğramış olsa da, orduları birçok toprak sınırını ortadan kaldırmış ve yeni devletler kurarak 1815 Viyana Kongresi'nde modern bir devlet sistemi yaratmaya yönelik ilk bilinçli çabalara yol açmıştı.

Viyana sonrası “Avrupa Konvansiyonu” sonraki on yıllar boyunca, özellikle de 1848'de milliyetçi devrimlerin kıtayı kasıp kavurmasıyla bir dizi kesintiye uğradı. 

Bu çalkantıların ardından Otto von Bismarck, 1878 Berlin Kongresi'nde de görüldüğü üzere, bölgede güçlü bir merkezi konuma gelen Almanya'yı birleştirmek için çeşitli savaşlar başlattı.Rusya ile kurduğu ittifak sayesinde Bismarck, Kayzer Wilhelm II'nin 1890'da kendisini kovmasına kadar istikrarlı bir düzen sağladı.

Ardından Birinci Dünya Savaşı geldi ve bunu başarısızlığı İkinci Dünya Savaşı'na zemin hazırlayan Versailles Antlaşması ve Milletler Cemiyeti izledi.

BM ve Bretton Woods kurumlarının (Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü'nün öncüsü) kurulması, 20. yüzyılın en önemli kurum oluşturma serüvenine işaret etti ve ABD başat oyuncu olduğu için 1945 sonrası dönem “Amerikan Yüzyılı” olarak anılmaya başlandı.

Soğuk Savaş'ın 1991'de sona ermesi, DTÖ, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Paris İklim Anlaşması gibi kurumların oluşturulmasına veya güçlendirilmesine olanak tanıyan tek kutuplu bir güç dağılımı yarattı.

Dünyayı neler bekliyor?

Trump'tan önce bile bazı analistler bu Amerikan düzeninin sona ermekte olduğunu dile getiren analizler yayınlıyor ve değişen küresel dengelerin yeni sonuçlar ortaya çıkaracağı konusunda tezler ortaya koyuyordu.

Nitekim; 21. yüzyıl, güç dağılımında Asya'nın yükselişi olarak tanımlanan bir değişimi beraberinde getirdi. 

Asya 1800 yılında dünya ekonomisinde en büyük paya sahipken, Batı'daki Sanayi Devrimi'nden sonra geride kaldı. Ve diğer bölgeler gibi, Batılı askeri ve iletişim teknolojilerinin mümkün kıldığı yeni emperyalizmden zarar gördü.

Şimdi Asya, küresel ekonomik çıktının önde gelen kaynağı olma statüsüne geri dönüyor ve bu gelişmenin ardından kaybeden ABD'den çok Avrupa olarak ortaya çıktı.

Sonuç olarak; Trump yönetiminin politikaları, zaten aşınan Amerikan Yüzyılı'nın bitişini hızlandırırken yeni bir küresel düzenin ve Asya'nın yükselişinin resmileşmesini de hızlandırıyor.

Kaynak:

GDH Haber

GDH Digital'i sosyal medyadan takip edin!

|Takip Et
|Takip Et
|Takip Et
|Takip Et
etiketler
Xi
Yeni Dünya Düzeni
AB
ABD
Rusya
Çin
Asya
Trump
Putin
Loading Spinner