Responsible Statecraft: İran, ABD'nin yeni Irak'ı mı olacak?
ABD'nin İran saldırısı krizin sonu değil, çok daha tehlikeli bir dönemin başlangıcı olacak!İran, ABD'nin yeni Irak'ı mı olacak?
Son Güncelleme: 23.06.2025 - 04:04
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Responsible Statecraft'da, ABD'nin İran'a düzenlediği saldırıların ve sürecin bundan sonra nereye sürüklenebileceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
İran'ın ilerlemesini durdurmak yerine, ABD'nin saldırıları tercih etmesinin çok daha geniş ve muhtemelen rejim değişikliğine yol açacak bir savaşa dönüşebileceği belirtilen analizde, bu durumun da İran yönetiminin artık nükleer konusunda daha ciddi adımları atmasını beraberinde getireceği tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca, sürecin geleceğinin ABD için yeni bir Irak sürecine dönüşebileceği ve yaşanan saldırının krizin sonu değil, çok daha tehlikeli bir dönemin başlangıcı olduğu belirtildi.
İşte Responsible Statecraft'da yayınlanan analiz:
İran'ın üç nükleer tesisini bombalama kararıyla birlikte Trump, ABD'yi başka bir Orta Doğu savaşının içerisine soktu.
Saldırılar kısa vadede taktiksel bir başarı sağlasa bile, diplomatik yollarla çözülebilecek bir sorunu askeri bir krize dönüştürdü.
Zira; birkaç tesisi vurmak İran'ın nükleer programını ortadan kaldırmayacak, aksine sadece programı daha da gizli hale getirecek ve Tahran'ın kararlılığını sertleştirecek ve muhtemel sonuç, silah üretme kararlılığıyla yeniden yapılandırılmış bir nükleer program olabilir.
İran'ın ilerlemesini durdurmak yerine, bu sözde “hassas” saldırılar çok daha geniş, muhtemelen rejim değişikliğine yol açacak bir savaşa dönüşebilir.
ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, ABD'nin “İran'la savaşta değil, İran'ın nükleer programıyla savaşta” olduğunu iddia etti. Ancak bu ayrım kasıtlı olsa bile, anlamlı bir diplomasi için çok daha uzun bir süre gerekirken, başarıya ulaşması için sadece iki ay süre tanınan kırılgan nükleer müzakerelerin tam ortasında İsrail ile koordineli olarak İran'a saldırılar düzenlemek, Tahran'da daha geniş bir saldırganlık eylemi olarak anlaşılacaktır.
Bazı İsrailli yetkililerin kışkırtıcı söylemleriyle birleştiğinde, bu saldırı sınırlı bir operasyon olarak değil, rejimi yıkma niyetinin bir beyanı olarak yorumlanma riski taşıyor.
ABD Başkanı Trump'ın saldırıları duyururken ABD-İsrail işbirliğini övmesi, Washington'u İsrail'in devam eden suikast kampanyaları da dahil olmak üzere daha geniş stratejisinin suç ortağı olarak gösterir ve İran'ın rejim değişikliğinin nihai hedef olduğu inancını sadece pekiştirir.
Bu tırmanış, bölgedeki ABD askerlerini ve diplomatik temsilciliklerini, özellikle Irak ve Suriye'de tehlikeye attı. Yönetim, bir kez daha kısa vadeli askeri etkiyi uzun vadeli stratejik başarıyla karıştırıyor ve Irak Savaşı'nın ilk haftalarında ve Başkan George W. Bush'un talihsiz “Görev Tamamlandı” anının ardından gösterdiği aynı kibri tekrarlıyor.
Beyaz Saray, bundan sonra ne olacağına dair bir plan olmadan başka bir istikrarsız çatışmanın içine dalıyor. Ve bu bir krizin sonu değil, çok daha tehlikeli bir şeyin başlangıcı!
Meclis Başkanı Mike Johnson gibi milletvekilleri, ABD'nin “yakın bir tehlike” ile karşı karşıya olduğunu ısrarla savunabilirler, ancak gerçekler farklı bir hikaye anlatıyor.
Hem Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) hem de Trump'ın kendi Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, İran'ın aktif olarak nükleer silah geliştirmeye çalışmadığı sonucuna vardı. Kitle imha silahlarının oluşturduğu acil tehdit söylemi, Irak Savaşı'nın öncesini o kadar net bir şekilde yansıtıyor ki, bu paralellikleri görmezden gelmek imkansız.
İran hükümeti için ders, çok geç olsun ya da olmasın, nükleer kapasiteyi daha hızlı ve daha gizli bir şekilde geliştirmeleri gerektiği olacaktır.
Bazı analistler, bu saldırının, Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani'nin suikastı gibi geçmişteki eylemlerle birlikte, ABD Başkanı Trump'ın gelecekteki tehditlerine güvenilirlik kattığını ve İran ile nükleer müzakerelerde elini güçlendirdiğini yanlış bir şekilde düşünebilir. Ancak bu görüş, temel bir gerçeği göz ardı ediyor. Tüm ülkeler gibi İran'ın da iç politikası var. Liderliği ABD ve İsrail'in saldırganlığına boyun eğdiği görülürse, iç çöküş riskiyle karşı karşıya kalır.
İran'ı köşeye sıkıştırarak Trump diplomatik etkisini artırmamış, anlamlı müzakereleri neredeyse imkansız hale getirmiştir. Bunu bir güç gösterisi olarak kutlayabilir, ancak bu kısa vadeli bir bakış açısıdır.
İran zaten müzakere masasındaydı ve şimdi diğer düşmanlara verilen mesaj, baskı altında taviz vermek değil, bir sonraki hedef olmamak için inandırıcı caydırıcılar geliştirmek olabilir.
Daha da trajik olanı, ABD Başkanı Trump'ın İran ile güçlü bir nükleer anlaşma yapma konusunda gerçek bir fırsatı olmasıydı. İkinci dönem başkan olarak, daha geniş ve uzun vadeli bir anlaşma yapmak için hem siyasi özgürlüğe hem de iki partinin desteğine sahipti ve bu anlaşma, sonunda ilişkilerin normalleşmesi için zemin hazırlayabilirdi.
Bunun yerine, Ted Cruz gibi müdahaleci milletvekilleri ve nükleer meselenin çok ötesinde rejim değişikliği için uzun süredir baskı yapanlar tarafından kışkırtılan Trump, diplomasi yerine çatışmayı tercih etti. Dönüm noktası niteliğinde bir diplomatik başarı olabilecek bir gelişme, şimdi uzun süreli bir çatışmaya doğru atılmış bir adım haline geldi.
Elbette, rotayı değiştirmek için henüz çok geç değil, ancak ABD'nin son eylemleri diplomasiyi çok daha zor hale getirdi ve İran'ın misillemesi neredeyse kesin.
Yine de, müzakere edilmiş bir anlaşmanın masada olduğunu açıkça belirtmek, hiç bir anlaşma sunmamaktan daha iyidir.
Ancak sorun, İran'ın artık ABD'ye güvenmek için çok az nedeni olması, nükleer caydırıcılık peşinde koşmak için birçok nedeni olması ve yeni bir anlaşmayı kabul etmek için çok az motivasyonu olmasıdır.
Daha da kötüsü, rejim değişikliği çağrıları daha da güçlenebilir ve bu da Irak savaşından daha da istikrarsızlaştırıcı bir savaşa yol açabilir.
Kaynak:
GDH Haber
The Guardian: Trump'ın Ortadoğu kumarı nasıl sonuçlanacak?
The Wall Street Journal: İran'ın ‘Direniş Ekseni’ neden harekete geçmiyor?

Arab News: Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir dönem başladı!
Alman halkının %51'i İsrail'e silah ihracatına karşı çıkıyor
ABD öğrencilerin vize başvurularını askıya aldı

İsrail Genelkurmay Başkanı Suriye'ye saldırı planını onayladı
The New Arab: İsrail'in Gazze'deki tehcir ve kabus senaryosu
Politico: AB-Çin Zirvesi küresel bir krizi mi tetikleyecek?
National Security Journal: Batı izlediği politika ile İsrail'in soykırımına nasıl ortak oluyor?
Center for Strategic and International Studies: İran ve Rusya'nın “dostluğunun” sınırları ne?
The Economist: Trump Türkiye ile ilişkilerde yeni bir dönem başlattı
Newsweek: Çatışmaların gölgesinde Ortadoğu nasıl yeniden şekilleniyor?
Asia Times: Avrupa pusulasız ve etkisiz bir blok haline dönüşüyor
Arab News: Türkiye Güney Kafkasya'daki etkisini giderek artıyor
Tablet Mag: Batı'da yükselen yeni kavram “Anti-Siyonizm”
Middle East Monitor: İran ve İsrail uzun süreli bir savaşa mı hazırlanıyor?

