The Atlantic: BM'de Filistin'in tanınması dengeleri nasıl değiştirecek?
1947-1948 ve 1967 sürgünleri, 1. ve 2. İntifada, Oslo Anlaşmaları ve BM kararları. Bir Filistin Devleti'nin kurulması yıllarca nasıl engellendi? Eylül ayında BM'de Filistin'in tanınması neden önemli?
Son Güncelleme: 23.08.2025 - 00:31
ABD'nin önde gelen yayın organlarından The Atlantic'de, Filistin Devletini'nin tarih boyunca kurulmasının İsrail tarafından nasıl engellediği ve Eylül ayında BM Zirvesi'nde çok sayıda ülkenin tanıma hamlesinin sürece olası etkilerini değerlendiridliği bir analiz yayınlandı.
İsrail'in işgal ve sürgün politikaları ile tarih boyunca Filistin halkının büyük bir bölümünü yerinden ettiğine ve Camp David, Oslo Anlaşmaları ve BM kararları gibi anlaşmalara rağmen bir Filistin Devleti'nin kurulmasını engellediğine dikkat çekilen analizde, Eylül ayındaki tanımanın tüm bu sürece karşı sembolik de olsa bir meydan okuma olacağı tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; tanınmanın ardından Filistin Devleti için atılabilecek diğer uluslararası adımlara dair de değerlendirmelerde bulunuldu.
İşte The Atlantic'de yayınlanan analiz:
Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Malta, Eylül ayında yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Filistin devletini tanıma hazırlığında olduklarını açıkladılar ve bu ülkeler, halihazırda Filistin'i tanıyan 147 BM ülkesine katılacaklar.
Bazı açılardan bu adım sembolik bir anlam taşıyor olsa da Orta Doğu'daki gerçekleri değiştirmesi açısından önemli bir adım olacak.
İsrail-Filistin çatışması uzun süredir temel bir asimetri ile karakterize edilmiştir. Zira Filistinliler, 1947'de BM'nin bölünme kararıyla kendi devletlerini kurma fırsatına sahip olabilirdi.
O dönemde Yahudiler, özel mülkiyetindeki arazilerin sadece yüzde 6'sına sahipti. Ancak BM'nin bölünme kararı, önerilen Yahudi devletine toprakların yüzde 56'sından fazlasını tahsis edecekti. Bu neden anlaşma gerçekleşmedi.
Yirmi yıl sonra, birçok savaşın ardından İsrail, Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi dahil olmak üzere, nüfusunun çoğunluğu Filistinli Arap olan tüm toprakları kontrol edecek bir devlet olduğunu ilan etti. 1947 ve 1948'de yaklaşık 800.000 Filistinli sürgün edildi. 1967'de ise 300.000 kişi daha aynı kaderi paylaştı ve neredeyse hiçbirinin geri dönmesine izin verilmedi.
1968'de Filistinliler, Altı Gün Savaşı'ndan sonra Mısır ve diğer Arap ülkelerinden karar verme yetkisini alan bir bağımsızlık hareketini yeniden canlandırdı. Ancak Mısır'ın ezici yenilgisi, Filistinlilerin devlet kurmasının önünde engel oldu.
1980'lerde ise bir devlet kurma adımları büyük trajedilerle sonuçlandı. Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, İsrail'in 1967'den beri işgal ettiği tüm topraklarda bağımsız bir Filistin devleti kurulması. 1987'de başlayan işgal altındaki topraklarda İsrail yönetimine karşı Birinci İntifada olarak adlandırılan ayaklanma yaşandı.
Bu gelişmenin ve Soğuk Savaş'ın ardından bir dönüm noktası yaşanması mümkün görünüyordu.
1993'te Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Başkanı Yaser Arafat, İsrail Başbakanı İzak Rabin'e bir mektup yazarak, Filistin halkı adına İsrail'i ve saldırı ve tehditlerden uzak bir şekilde var olma hakkını tanıdığını teyit etti.
Rabin, Arafat'a bir mektupla yanıt vererek FKÖ'yü meşru bir muhatap olarak tanıdı ve onunla müzakereye girmeyi taahhüt etti. Ancak Filistin devletini tanımadı ve 1993'te İsrail ile imzalanan Oslo Anlaşmaları'na rağmen de Filistinlilerin bir devlete sahip olma hakkını tanımadı.
2000 yazında, ABD Başkanı Bill Clinton Camp David'de bir zirve düzenledi. O dönemde Başbakan Ehud Barak'ın liderliğindeki İsrail'in ne teklif ettiği konusunda farklı görüşler var. Ancak bilinen tek nokta, zirveye katılan Filistinliler, kendilerinden daha büyük bir İsrail içinde yarı bağımsız bir devlet fikri ile karşı karşıya kaldı. Clinton ise İsrail'i tamamen destekledi.
Bu gelişmelerin ardından ise işgal altındaki topraklarda İsrail yönetimine karşı 28 Eylül 2000'de şiddetli bir İkinci İntifada süreci başladı.
Aralık ayı sonlarında Clinton, çatışmayı sona erdirecek bir anlaşma için şimdiye kadar önerilen en makul çerçeveyi açıkladı. Ancak İsrail, 2001'in başlarında yapılacak seçimler nedeniyle müzakereleri askıya aldı. Sağcı eski General Ariel Sharon başbakan oldu ve görüşmeler yeniden başlamadı.
Yakın dönem
Sonraki yıllarda, Filistin devletinin kurulması için bazı umut verici işaretler devam etti.
2002 yılında, Başkan George W. Bush Filistin devletinin kurulmasını destekledi ve yönetimi, ilk kez açıkça “güvenli ve tanınmış sınırlar içinde yan yana” iki devlet kurulmasını talep eden BM Güvenlik Konseyi'nin 1397 sayılı kararını oyladı.
Bu gelişmenin ardından Filistinliler, müzakereler yoluyla devlet kurma konusunda potansiyel bir şansa sahipti. Ancak bu defa da 2008 yılında İsrail Başbakanı olan Olmert, Abbas liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) tamamen farklı bir anlaşma önerdi.
Anlaşma, mülteciler gibi konularda Filistinlilerin taviz vermesini de içeriyordu ve müzakereler yine sonuçsuz kaldı.
O zamandan bu yana, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu İsrail siyasi sahnesine hakim oldu ve Filistin devletinin kurulmasına yönelik her türlü hareketi engellemeye kendini adadı.
Netanyahu, özellikle Batı Şeria'daki El Fetih ile Gazze'deki Hamas arasındaki ayrılığı istismar ederek, her ikisini de iktidarda tutmaya ve birbirleriyle kavga etmelerini sağlamaya çalıştı ve böylece her ikisinin de bağımsızlık vizyonlarını ilerletmelerini engellemeye çalıştı.
Tüm bu gelişmelerin ve İsrail'in uzlaşmaz tavırlarının ardından 7 Ekim 2023'de gerçekleşen Aksa Tufanı sonrası İsrail yönetimi tutumunu da sertleştirdi.
Gazze'de savaşın sürdüğü yaklaşık iki yıl boyunca Netanyahu, iki devletli çözümü reddetme konusunda giderek daha açık hale geldi. Geçen ay, Filistin devletinin kurulmasının İsrail'in ortadan kaldırılması için bir platform görevi göreceğini söyleyerek bu olasılığı tamamen reddettiğini açıkladı.
İsrailliler, Filistin devletinin tanınmasının Hamas'ı ve terörizmi ödüllendireceğini iddia ediyor. Ancak gerçek tam tersi.
Sonuç
Dünyanın gözleri Gazze'deki savaşın dehşetine odaklanmışken, İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich önderliğindeki aşırı sağcı İsrailli yetkililer, Batı Şeria'yı fiilen ele geçirmiş ve sağcı yerleşimcileri Filistinli köylülerle çatışmaya teşvik ederek çatışmayı körüklemektedir.
Nitekim; Donald Trump geçen yıl ABD başkanlığını kazandığında, Smotrich bunu kutlayarak Batı Şeria'yı ilhak etme fırsatının geldiğini söylemişti. Birleşmiş Milletler'e göre, İsrail ordusu bu bölgedeki 40.000 Filistinliyi yerinden etti ve aşırı sağcı yerleşimciler köylüleri taciz etmeye ve saldırmaya devam ediyor.
Gelinen noktada Filistin devletinin uluslararası alanda tanınması, İsrail'in hem Gazze hem de Batı Şeria'daki planlarını ciddi şekilde karmaşıklaştırabilir.
İngiltere, Gazze savaşı Eylül ayına kadar devam ederse Filistin'i tanıyacağını açıkladı, ancak Fransa ve Kanada, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesini engellemeye odaklanmış görünüyor.
Her iki ülke de İsrail'e net bir mesaj gönderiyor ve “Gazze'deki savaşı sonlandırın ve Filistinliler için gerçek bir devlet haline gelebilecek Batı Şeria'daki resmi kontrolünüzü genişletmeyin.”
İsrail'in ilhak çabalarına karşı çıkmak, iki devletli çözüm olasılığını yeniden canlandırmak için çok önemlidir.
Kanada, Avustralya, İngiltere, Fransa ve Malta, hatta ABD, hem Gazze hem de Batı Şeria'da atılan adımların iki devletli çözümü tamamen ortadan kaldıracağının farkında.
Gelinen noktada dünya, iki devletli çözümün sadece mümkün değil aynı zamanda gerekli olduğunu bilerek hareket etmelidir.
Eylül ayında BM'de Filistin devletinin uluslararası tanınması, bu sürecin önemli bir başlangıcı olacaktır. Dünya liderleri için omuz silkip uzaklaşmak ve bu sonucu kabul etmek bir seçenek olamaz.
Kaynak:
The AtlanticİLGİLİ HABERLER
The Epoch Times: İsrail ve Türkiye'nin Suriye'deki nüfuz mücadelesi
İsrail'in Eurovision'a katılımı onaylandıktan sonra 6 ülke boykot kararı aldı
Gazze'ye giren yardımları çalan çetenin lideri Yasir Ebu Şebab öldürüldü
israil, Gazze’deki ateşkese rağmen 2026 savunma bütçesini 34 milyar dolara çıkardı
BM Sudan'da artan tehlikeye dikkat çekti
İşgalci İsrail bir kez daha ateşkesi ihlal ederek Gazze’yi bombaladı
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


