Middle East Eye: Türkiye Suriye'de daha aktif bir stratejiye geçebilir
Suriye'de, Türkiye ve İsrail arasında karşılıklı hamleler ile nasıl bir satranç oynanıyor Türkiye Suriye'de daha aktif bir stratejiye geçmeye mi hazırlanıyor?
Son Güncelleme: 28.08.2025 - 00:56
İngiltere merkezli yayın organlarından Middle East Eye'de, İsrail Suriye'de artan kışkırtıcı adımlarının ülkeye etkilernini ve Türkiye'nin Suriye politikasının geldiği noktanın değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye, Esed rejiminin düşüşünden sonra elde ettiği stratejik avantajı ihtiyatlı bir dış politika ile yönettiğine dikkat çekilen analizde, ancak değişen dengeler ışığında gerekirse Türkiye'nin daha aktif ve sert bir stratejiye geçmeye hazır olduğu belirtildi.
Analizde ayrıca; Suriye'de İsrail tarafından atılan kaos adımlarına ve Türkiye'nin olası hamlelerine dair değerlendirmelere yer verildi.
İşte Middle East Eye'de yayınlanan analiz:
Türkiye, Esed rejiminin düşüşünden sonra elde ettiği stratejik avantajı ihtiyatlı bir dış politika ile yönetti. Diplomatik yatıştırma olarak nitelendirilebilecek bu yaklaşım, sahadaki askeri faaliyetleri sınırladı ve siyasi geçiş süreçlerinde aşırı görünürlükten kaçındı.
Ankara, yeni Suriye politikasını da “bölgesel sahiplenme” ilkesine göre şekillendirdi ve uyguladı. Suriye politikasının merkezinde yer alan YPG/SDG konusunda aceleci davranmadı ve bunun yerine örgütün Şam ile ortak bir zemin bulma çabalarını destekledi.
Türkiye, hem Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak hem de YPG'nin uluslararası meşruiyet arayışını engellemek için dengeleyici bir strateji olarak bu süreci benimsedi. Bu dönemde YPG, Şam ile bir anlaşma imzalayarak zaman kazanmayı başardı ve böylece hem Ankara'nın hem de Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şaraa yönetiminin askeri baskısından kurtuldu.
Ankara, İsrail'in Suriye'deki agresif tutumuna karşı da benzer bir yatıştırma politikası izledi.
İsrail'in yeni Şam yönetimini zayıflatma ve Suriye'deki kendi etki alanını genişletme girişimleriyle karşı karşıya kalan Türkiye, diplomatik müzakereleri ve istihbarat mekanizmalarını harekete geçirdi ve doğrudan askeri çatışmayı önlemek için teknik görüşmeleri tercih etti.
Ancak bu süre zarfında İsrail, yeni Suriye rejiminin askeri kapasitesini yok etti, Golan Tepeleri üzerindeki toprak kontrolünü genişletti ve güneydeki Dürzileri “korumak” için Şam'a sembolik bir hava saldırısı düzenledi.
Ancak şu anda, hem İsrail'i hem de YPG'yi yatıştırma stratejisi sonuç vermiyor.
İsrail, Türkiye'yi bölgeden dışlamak ve Şam hükümetini zayıflatmak için Suriye'nin güneyinde doğrudan bir etki alanı oluşturmaya çalışıyor ve böylece istikrarsız ve zayıf bir Suriye yaratıyor.
Suveyda merkezli gelişmeler ve mezhepsel çatlaklar boyunca izlenen politikalar, Türkiye'nin Suriye içinde kurmaya çalıştığı güvenlik mimarisini de hedef alıyor.
Hakimiyet kurmak
Suriye, Türkiye ile İsrail arasındaki stratejik rekabetin yeni cephesi haline geldi. Bu noktada, Ankara'nın İsrail'in bölgesel müdahaleci politikasına karşı daha açık bir caydırıcı tutum sergilemeden gidişatı değiştirmesi zor görünüyor.
İsrail, Suriye hava sahasında mutlak hakimiyet kurmak istiyor. Suriye'de düzenli hava saldırıları ve istihbarat operasyonlarıyla sahayı şekillendirmeye çalışıyor.
Öte yandan Türkiye, bu asimetrik müdahaleleri dengelemenin tek yolunun Şam yönetiminin askeri kapasitesini güçlendirmek olduğunu biliyor.
Bu nedenle de Tel Aviv, Türkiye'nin Şam ile askeri işbirliğini kurumsallaştırmasını ve üs anlaşmaları imzalamasını “kırmızı çizgi” olarak ilan etti.
Ancak, bu sözde kırmızı çizgi gerçek bir caydırıcı olmaktan çok stratejik bir blöf gibi görünüyor.
Bunun nedeni, İsrail'in Suriye'deki Türk askeri unsurlarını doğrudan hedef almasının Ankara'yı doğrudan bir askeri çatışmaya davet etmek anlamına gelmesidir. Türkiye kararlı bir şekilde hareket ederse, ne Tel Aviv ne de Washington böyle bir senaryoyu göze alamaz.
İsrail'in Suriye politikası, güney Suriye'deki dinamikleri şekillendirmek için Dürzi azınlığı bir vekil aktör olarak kullanarak yeni bir etki alanı yaratmakla sınırlı değildir. YPG meselesi de bu denklemin kritik bir parçasıdır. İsrail, YPG aracılığıyla Türkiye'nin sahadaki manevra alanını daraltma stratejisi izlemektedir.
Bu strateji sadece sahada değil, diplomatik alanda da izlenmektedir. Zira Tel Aviv, YPG'ye dolaylı güvenlik garantileri vererek bu grubu Türkiye'nin kırmızı çizgilerinin ötesine itmeye çalışmaktadır.
Diğer bir deyişle, YPG, Şaraa yönetimi veya Türkiye kendisine karşı askeri operasyon başlatırsa İsrail'in Şam'ı hedef alacağı ihtimaline güveniyor.
İsrail'in amacı, YPG ile Şam arasında olası bir anlaşmayı engellemek, Türkiye'nin dengeleyici kapasitesini zayıflatmak ve ABD'nin Suriye politikasını Türkiye karşıtı bir yöne çekmek.
İsrail'in, Türkiye'nin ABD Büyükelçisi Thomas Barrack gibi Türkiye'nin pozisyonuna yakın olduğu düşünülen isimlerin yerine, İsrail'e daha yakın isimlerin getirilmesi için Washington'da lobi yaptığı iddia ediliyor.
Ankara ise YPG konusunda net bir eşik stratejisi izliyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın açıklamaları, Türkiye'nin YPG'ye belirli bir süre tanıdığını ve bu süre içinde örgütün Şam ile bir anlaşmaya varmasını beklediğini ortaya koyuyor.
Türkiye, bu uzlaşmayı sadece YPG'yi etkisiz hale getirmek için değil, aynı zamanda Suriye'nin siyasi birliğini güçlendirmek için de anahtar olarak görüyor.
Sürdürülebilir anlaşma
Ancak bu beklenti karşılanmazsa, Ankara askeri seçeneği daha güçlü bir şekilde masaya yatıracağını açıkça belirtti.
Bu, Türkiye'nin YPG'yi dönüştürmeyi öncelikli gördüğünü, ancak gerekirse askeri olarak zayıflatma seçeneğini de saklı tuttuğunu gösteriyor.
Ankara için YPG meselesi artık Washington ile olan gerginliklerle sınırlı değil. Aynı zamanda İsrail ile de önemli bir sürtüşme noktası olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye, YPG'nin geleceği için üç stratejik senaryoyu göz önünde bulundurmalıdır.
Birincisi, YPG'yi domine etmek ve kontrol etmek. Bu seçenek, uzun vadeli istihbarat ve sahada hakimiyet gerektirir. Ancak mevcut durum, Ankara'nın bu seçeneği tercih etmeye istekli olmadığını gösteriyor.
İkincisi, YPG ile Şam arasında sürdürülebilir bir anlaşmayı destekleyerek örgütü dönüştürmektir. Bu model siyasi koordinasyonla mümkündür ve hem Ankara hem de Şam'a fayda sağlayacaktır. Ayrıca Türkiye'nin PKK'yı silahsızlandırma politikasını güçlendirecek ve İsrail'in bu gruplar üzerinde nüfuz kurma girişimlerini zayıflatacaktır.
Üçüncü seçenek ise askeri güç kullanarak YPG'yi zayıflatmaktır. Bu seçenek operasyonel olarak uygulanabilir olsa da, ciddi siyasi riskler taşımaktadır. Böyle bir müdahale, Türkiye'deki PKK'nın silahsızlandırma sürecini olumsuz etkileyebilir, ABD ile ilişkileri zedeleyebilir, Türkiye'yi sahada agresif bir pozisyona itebilir ve Arap ülkelerinin desteğini zayıflatabilir. Ayrıca Şam rejimini İsrail'e karşı daha savunmasız hale getirebilir.
Türkiye'nin şimdi İsrail'in saldırganlığına karşı daha aktif bir stratejiye ihtiyacı var.
Şam ile askeri ve diplomatik kurumsallaşmayı güçlendirmek, Arap ülkeleriyle ortak diplomasiyi derinleştirmek ve YPG bir tehdit haline gelmeden onu entegre etmek veya etkisiz hale getirmek, bu stratejinin temel taşları olmalıdır.
Türkiye, Suriye'deki stratejik derinliğinin bozulmasını durdurmak ve İsrail'in artan etkisini dengelemek istiyorsa, yatıştırma politikasının ötesine geçmeli ve ikna edici ve proaktif bir askeri-diplomatik stratejiyle İsrail'in oyununa karşı çıkmalıdır.
Kaynak:
GDH Haber
İLGİLİ HABERLER
The Hill: Dünya Soğuk Savaş'tan bu yana en kritik dönemde
The New Arab: İsrail'in “kıyamet günü yerleşim planı” ve sonuçları
The Quincy Institute: Alaska zirvesi başarı mı yoksa fiyasko mu?
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Gazze'ye giren yardımları çalan çetenin lideri Yasir Ebu Şebab öldürüldü
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


