Project Syndicate: Trump “Batı sonrası dünya düzenini” nasıl tetikliyor?
Ticaret savaşları, toprak iddiaları, etki alanları, zorlayıcı çatışmalar ve tutarsız politikalar. Trump attığı adımlar ile “Batı sonrası dünya düzenini” nasıl tetikliyor?
Son Güncelleme: 01.07.2025 - 01:45
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Project Syndicate'de, ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve geldiğinden bu yana izlediği dış politika stratejisinin küresel etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Batı ülkelerinin onyıllardır sadece Rusya ve Çin tarafından “tehdit edildiği” belirtilen analizde, ABD Başkanı Trump'ın altı ay gibi kısa bir sürede, Batı’ya her iki ülkenin de yapabileceğinden daha büyük ve daha kesin bir darbe indirdiği ve tehdit süreçleri ortaya koyduğu tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; Trump'ın izlediği politikalar ile şimdiye kadar Batı'ya karşı meydan okuyan aktörleri de güçlendirdiği iddia edildi.
İşte Project Syndicate'de yayınlanan analiz:
Ticaret savaşları, toprak iddiaları, etki alanları, zorlayıcı çatışmalar ve tutarsız politikalar Donald Trump, dünya düzeninin bir fikri ve düzenleyici ilkesi olarak Batı'ya en büyük zararı veriyor.
Trump yönetimi Batı hakimiyetini zayıflatırken ABD’nin küresel etkisini de tahrip ediyor.
ONALD TRUMP, ilk döneminde göreve başladıktan kısa bir süre sonra , "Zamanımızın temel sorusu, Batı'nın küresel tehlikelere karşı hayatta kalma isteğine sahip olup olmayışıdır" demişti. Ancak son birkaç ay, Batı liderliğindeki dünya düzenine yönelik en büyük tehdidin Trump'ın kendisi olduğunu gösterdi.
Bu gelişme temel bir değişimi işaret ediyor. Onlarca yıldır Batı'ya yönelik algılanan başlıca tehditler Rusya ve Çin'den geliyordu. Buna karşılık, Trump altı ay gibi kısa bir sürede, Batı’ya, her iki ülkenin de yapabileceğinden daha büyük ve daha kesin bir darbe indirdi.
Şimdiye kadarki en zararlı hamlelerinden biri, Batı'yı bir fikir olarak somutlaştıran kurumlara ve ittifaklara yönelik tam ölçekli saldırı oldu. Trump, 2024 başkanlık kampanyası sırasında, ittifakın savunma harcama hedeflerini karşılamayan NATO üyelerini, Rusya'nın "önüne atmakla" tehdit etti. Trump’ın bu tutumu artık ABD'nin Avrupa'ya yönelik temel yaklaşımını tanımlıyor.
Ardından, bu yılın başlarında Münih Güvenlik Konferansı'nda, Başkan Yardımcısı JD Vance, Avrupalıları değerlerine ihanet etmekle, göç ve kültürel çeşitliliğe karşı sağcı söylemleri kastederek, "özgür konuşmayı" bastırmakla suçladı. En sonunda da Trump yönetimi Avrupa'yı Ukrayna'nın geleceğiyle ilgili müzakerelerden dışladı.
Trump’ın yeni yönetimi, sadece kıta Avrupasını küçümsemekle kalmadı. Trump ayrıca Kanada'yla Amerika'nın 51. eyaleti olması gerektiğini savunarak alay etti.
Danimarka'yı Grönland'ı ele geçirmekle tehdit etti, Panama Kanalı'nın ABD tarafından kontrol edilmesini savundu ve en sonunda Japonya, Güney Kore, Avustralya, Birleşik Krallık ve diğer uzun soluklu müttefiklerine cezalandırıcı tarifeler duyurdu.
Trump, Batı birliğini baltalarken, Avrupa, savunma harcamalarını artırarak ve Ukrayna'ya daha fazla yardım sunarak karşılık verdi. Ancak bazı Doğu Avrupa ülkeleri, özellikle Macaristan, Avrupa'nın stratejik özerklik arayışını engellemeye çalışırken, ABD ve hatta Rusya ile ayrı güvenlik düzenlemeleri peşinde koşabilir.
Dahası, Trump ve Vance'in Avrupa liberalizmine yönelik saldırıları, Batı'yı içeride daha fazla bölecek olan aşırı sağ partileri cesaretlendirdi.
Transatlantik ilişkilerdeki kriz tüm dünyada yankılanıyor ve Batı'yı küresel bir güç olarak zayıflatıyor. Avrupa'nın stratejik özerklik arayışı çok ileri gitmese bile, güçlendirilmiş bir askeri kapasite oluşturma çabası, kaynaklarını zorlayacak ve dünyanın en büyük uluslararası insani yardım kaynağı olma rolünü azaltacaktır.
Trump'ın ABD dış yardımlarına yaptığı büyük kesintilerle birleştiğinde, Batı'nın kalkınma ve insani yardımda lider statüsü (küresel etkisinin önemli bir kaynağı) ölümcül bir yola girecek.
Trump, kendi gündemini takip ederken, Batı emperyalizminin klasik aracı olan” böl ve yönet” stratejisini benimsedi. Hem ekonomik hem de askeri zorlamayı kullanarak, kendisiyle anlaşmaya istekli olanları (Hindistan gibi) daha az istekli olanlardan (Çin gibi) ayırmayı hedefliyor. El Salvador'dan İtalya'ya kadar sağcı popülistleri destekleyerek, küresel bir ideolojik bölünmeyi de keskinleştiriyor.
Diğer taraftan Trump, şimdiye kadar Batı'ya karşı meydan okuyan aktörleri de güçlendiriyor. Trump’ın yıkıcı siyaseti, küresel dikkatleri Çin'in, gelişmekte olan ülkelerle yaptığı şeffaf olmayan finansman anlaşmaları ve Kuşak - Yol Girişimi gibi tartışmalı politikalarından uzaklaştırdı.
Trump'ın Grönland'ı istemesinin gerekçesi (doğal kaynaklara ve stratejik konuma sahip büyük bir bölge olması dolayısıyla) Çin'in Güney Çin Denizi'nde toprak iddialarını öne sürme motivasyonuna çok benziyor.
Trump ayrıca Rusya için Ukrayna'ya yönelik tam ölçekli işgalinden de muafiyet sağlıyor ve Kremlin'in küresel konumunu güçlendirmesine yardımcı oluyor. Ukrayna'nın NATO üyeliği talebini reddediyor ve hatta Rusya'yı G7'ye geri davet etmek istiyor (Rusya, 2014'te Kırım'ın yasadışı ilhakının ardından G7’den çıkarılmıştı).
Ayrıca, Rusya'ya Ukrayna'dan ele geçirdiği toprakları elinde tutmasına izin verecek bir anlaşmanın parçası olarak yaptırımların hafifletilmesine de açık. Böyle bir sonuç, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in jeopolitik hırslarını meşrulaştıracak ve Avrupa güvenlik düzenine ölümcül bir darbe vuracaktır.
Bazıları Trump'ın ABD müttefiklerini yabancılaştırmasının bir sonraki yönetimde tersine çevrilebileceğini umuyor olabilir. Buna bahse girmek için oldukça geç. Gümrük vergisi savaşı nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Trump'ın Batı fikrine verdiği zarar çok aşikar.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in dediği gibi , "bildiğimiz Batı artık yok." Liberal Parti'nin Kanada'daki şaşırtıcı dönüşü, o ülkenin ABD'ye karşı duyduğu iğrenmenin derinliğini gösteriyor. Bir gecede parçalanan ilişkilerin yeniden inşası yıllar alacaktır.
Trump Batı'yı zayıflatırken ABD'yi güçlendirmeye devam edebilir mi? Buna da bahse girmeyin. Amerika'nın dostları ve müttefikleri güvenilir bir güvenlik ve ticaret ortağı olarak ona olan inançlarını kaybetmekle kalmadılar ve ABD'nin onlardan başka hangi kaynakları ve tavizleri koparmaya çalışabileceğinin tedirginliğiyle yaşayacaklar.
Bu tür endişeler, Batı'ya Rusya ve Çin'e karşı her zaman belirleyici bir üstünlük sağlayan ittifak sistemini zayıflatacaktır.
Japonya, Suudi Arabistan, Güney Kore, Hindistan ve Singapur gibi ülkeler ABD ile güvenlik bağlarını kesmeyecek olsalar da Amerika'ya olan bağımlılıklarını azaltma ve diğerleriyle bağlarını iyileştirme eğiliminde olacaklar.
Trump'ın dış politikası neredeyse kesinlikle daha fazla korunmaya veya tarafsızlığa yol açacak. Örneğin Avrupa Birliği, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika ve Türkiye gibi Batı dışı yükselen güçlerle ortaklıklarını genişletmeye çalışacak.
Aynı zamanda Trump'ın politikaları, yakın zamanda beş yeni üye ekleyerek toplam sayısını ona çıkaran BRICS gibi grupların arkasındaki ivmeyi güçlendirebilir. Ayrıca Çin'i içeren ancak ABD'yi içermeyen düzenlemelerin cazibesini artıracaktır.
Örneğin, Avustralya, Japonya, Güney Kore ve Singapur gibi ABD ortaklarını ve müttefiklerini içeren bir Asya-Pasifik serbest ticaret anlaşması olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık ve ayrıca Çin, Hindistan, Britanya, Almanya ve İtalya'yı bir araya getiren Asya Altyapı Yatırım Bankası da önemli birer küresel oyuncu haline gelebilir.
Deniz Hukuku, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Paris İklim Anlaşmasında görülen bu tür Amerikan dışı iş birliği, Trumpçı bir dünyada daha da ivme kazanacak. Yeni ABD yönetimi yalnızca Batı hakimiyetini değil, aynı zamanda Amerika'nın kendi küresel etkisini de hızla zayıflatıyor.
Trump, yükselen güçlerin, orta güçlerin, bölgesel nüfuz sahiplerinin ve "Batı ve Diğerleri" ayrımında diğer düzenlemelerin farklı kombinasyonlarını teşvik edeceğinden emin.
Ve bu yeni, çoklu küresel çerçeve hem Amerikan sonrası hem de Batı sonrası bir dünyanın gelişini hızlandıracak.
Kaynak:
GDH Haber
GDH Digital NSosyal hesabını takip edebilirsiniz.
İLGİLİ HABERLER
The Quincy Institute: İran nükleer caydırıcılığı mı, diplomasiyi mi tercih edecek?
The Guardian: ABD'nin “İsrail'in üstünlüğüyle bölgeyi yönetme” yaklaşımı çöküyor!
The Economist: Netanyahu için görev tamamlandı mı?
İsrail'in Eurovision'a katılımı onaylandıktan sonra 6 ülke boykot kararı aldı
israil, Gazze’deki ateşkese rağmen 2026 savunma bütçesini 34 milyar dolara çıkardı
Nevada'da 5.9 büyüklüğünde deprem
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


