Asia Times: Kurallara dayalı uluslararası düzen nasıl ayakta kalabilir?
Evrensel ilkeleri koruma kisvesi altında, BM ve UCM dahil uluslararası yapılarda çifte standarta imza atılıyor. Orman kanunlarının hakim olması için, “kurallara dayalı uluslararası düzende” büyük bir revizyona ihtiyaç var!
Kanada merkezli yayın organlarından Asia Times'da, savaşlar ve ekonomik gelişmelerle birlikte yeniden şekillenmeye başlanan dünya düzenine dair gelişmelerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
1945 sonrası kurulan dünya düzeninin; Rusya-Ukrayna ile İsrail-Filistin gibi iki korkunç savaşa sahne olduğu ve korkunç bir ekonomik buhrana doğru ilerlediği belirtilen analizde, “kurallara dayalı düzeninin” korunması için, artık büyük bir revizyona gidilmesi gerektiği tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; Batılı güçlerin evrensel ilkeleri koruma kisvesi altında BM dahil tüm yapılarda çifte standarta imza attığına dikakt çekildi.
İşte Asia Times'de yayınlanan analiz:
Büyük güç rekabetinin daha önce görülmemiş bir ölçekte yeniden canlanmasıyla birlikte, ana aktörlerin de uzlaşı yapmak için çok az motivasyonu var gibi görünüyor.
Bu rekabetçi ve geri adımın adeta yasak olduğu ortam ise, küresel işbirliğini giderek daha zor hatta imkansız hale getiriyor.
Bu çalkantılı zamanların en çarpıcı işaretlerinden biri, “kurallara dayalı uluslararası düzene” yönelik artan saldırılardır.
Bu terim Soğuk Savaş'tan sonra ortaya atılmış olsa da, devletlerin esas olarak barış ve güvenlik nedenleriyle böyle bir düzene bağlılıkları, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra düzeni tesis etmeye yönelik önemli çabalara kadar uzanmaktadır.
Kavram birçok farklı anlamda kullanılmakla birlikte, çoğu zaman devletlerin faaliyetlerini küresel meseleleri yöneten bir dizi yerleşik ilke, kural ve kuruma uygun olarak yürütme konusundaki ortak taahhütleri olarak anlaşılmaktadır.
Ancak bu düzen hangi özel kurallara atıfta bulunmaktadır? Ve bunları belirleme ve uygulama yetkisine kim sahiptir?
Devletler ve diğer uluslararası aktörler, evrensel ilkeleri koruma kisvesi altında, bir dizi tutarsız bağlayıcı ve bağlayıcı olmayan kurala ve çifte standarda tabidir.
Örneğin, Batılı liderler Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili kanıtların toplanmasına katılırken, İsrail-Hamas savaşıyla ilgili benzer şekilde hareket etmekte tereddüt etmektedirler.
Aynı şekilde, hükümetler Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Rusya liderini savaş suçlarından yargılamasını desteklerken, İsrail başbakanı için tutuklama emri çıkarma kararını eleştiriyor.
Gerçek şu ki, hala büyük ölçüde Amerikan liberalizminden etkilenen kurallara dayalı uluslararası düzen, artık pek çok kişi tarafından, tutarlı bir küresel yönetişim sistemini yapılandırmak bir yana, etkili bir şekilde düzenlemekten bile aciz olarak görülüyor.
Son zamanlarda, süregelen iki ana savaş uluslararası düzenin sınırlarını zorlamış ve uluslararası işbirliğine alternatif yaklaşımları destekleyen yarı anayasal bir momenti katalize etmiştir.
1945 sonrası kurulan dünya düzeni, iki korkunç savaşa ve korkunç bir ekonomik buhrana doğru ilerlerken, kurallara dayalı düzenin doğası ve mimarisi artık revizyon gerektirmektedir.
Bu revizyon, diğer güçlerin uluslararası düzen vizyonlarına uyum sağlamak ve orman kanununun hakim olmasını önlemek için gereklidir.
Kurallara dayalı uluslararası düzeni uçurumun kenarından kurtarmak ve etkinliğini arttırmak için iki temel belirleyici göz önünde bulundurulmalıdır.
İlk olarak, uluslararası düzen yeni jeopolitik ve ekonomik gerçekleri yansıtmalı, özellikle Küresel Güney'den yükselen orta güçlerin ulusal vizyonlarını içeren daha çok kutuplu bir güç dağılımını barındırmalıdır.
Bu güçler, 20. yüzyıldaki selefinden potansiyel olarak daha etkili olan yeni bir Bağlantısızlar Hareketi ile giderek daha fazla bağlantılı hale gelmektedir. Başlangıçta kural belirleme sürecinden dışlanan devletlerin entegrasyonunda taahhütler, benzer düşünen grupların taahhütlerine kıyasla daha genel hale gelebilir.
Bu kapsayıcı yaklaşım, benzer düşünen devletlerden oluşan rakip bloklardan kaynaklanabilecek potansiyel çatışmaları azaltmak için elzemdir.
İkinci olarak, uluslararası düzen, temel ilke ve değerlere dayanan ve uluslararası işbirliğine pragmatik bir yaklaşım benimseyen uluslararası yasal ve kurumsal bir çerçeve oluşturmalıdır.
Esasen, devletler arasındaki çatışmaları etkili bir şekilde yönetmeli, daha kapsayıcı, adil, esnek ve sürdürülebilir bir küresel siyasi ekonomiyi teşvik etmeli, çeşitli devlet ve devlet dışı aktörler tarafından kuralların belirlenmesine izin vermeli ve büyük ulus ötesi ve gezegensel zorlukları ele almak için yeterli uluslararası işbirliğini teşvik etmelidir.
O halde, herkes için makul bir şekilde başarılı olabilecek ve tüm tarafların bağlı kalabileceği ortak ilkeler zemini nedir?
Tüm devletlerin uluslararası hukuk kurallarına benzer görmediği uluslararası kurallara dayanan bu yaklaşımın başarı şansı sınırlıdır. Uluslararası toplumda, tıpkı yerel bağlamlarda olduğu gibi, kurallar ve normlar sadece teknik kılavuzlar olarak değil, aynı zamanda kolektif eylemin hedeflerini ve gidişatını tanımlayan ilkelerin otoriter ifadeleri olarak da hizmet ederler.
Bu nedenle, BM Şartı'nın temel ilkeleri ve diğer uluslararası standartlar geçerli olmalıdır.
Bunlar arasında egemenliğe saygı, müdahale etmeme ve toprak bütünlüğünün yanı sıra insan hakları, temel özgürlükler ve açık bir uluslararası ekonomik sistem yer almaktadır.
Bu ilkeler BM üyesi devletler tarafından halihazırda kabul görmektedir, çünkü insanlığın büyük bir kısmının derinden sahip olduğu değerleri somutlaştırmakta, bu da onları hem ahlaki bir zorunluluk hem de uluslararası ilişkilerin hukuki temeli haline getirmektedir.
BM ile uyumlu kurallara dayalı bir düzenin, özellikle Güvenlik Konseyi içinde ayrıcalıklar ve hiyerarşi gerektirdiği açıktır. Bununla birlikte, daha öngörülebilir bir ortamı teşvik etmek için bazı güç farklılıklarının ılımlı hale getirildiği, farklı aktörlerin karar alma sürecine katılmasına ve söz sahibi olmasına olanak tanıyan bir sistemi de temsil eder.
İlk bakışta, BM'nin temel ilkelerine güvenmek, güncel olayların çeşitliliği, değişimi ve yeniliği ile uyumsuz görünebilir.
O halde bu zıt unsurlar pratik taahhütler halinde nasıl uzlaştırılabilir?
Bu ilkelerin, çelişkili içerimleri nedeniyle belirli sorunlara otomatik çözümler sunamayacağı inkar edilemez. Ancak, rasyonel çözümlere ulaşmak için dikkatle tartılabilecek ve dengelenebilecek kriterler olarak hizmet ederler. İlkeler ve acil ihtiyaçlar arasındaki doğal gerilime rağmen, uyum içinde çalışmak üzere hizalanabilirler.
İlkeler, belirli prosedürel kalıplar veya ayrıntılı eylem mekanizmaları öngörmedikleri için esnektir.
Adaptasyona izin verirler ve karşıt eğilimleri içerebilirler.
Örneğin, insan haklarına riayet gibi bir ilke, müdahale etmeme kavramı ile dengelenir. Benzer şekilde, devletler arasında eşitlik ilkesi her zaman büyük güçlerin sorumluluklarını içeren bir çerçeve içinde ele alınır.
Bu ilkelere sürdürülebilir bağlılığın sağlanmasında önemli bir unsur, ortak eylem ve üzerinde mutabık kalınan standartlar için bir temel olarak ortak çıkarların belirlenmesidir.
Biden yönetimi tarafından önerilen “diplomatik değişken geometri” kavramı, her bir sorunun özel bir ortak kombinasyonu yoluyla ele alındığı pragmatik bir yaklaşımı savunmaktadır. Bu düzenlemelerin başarılı olabilmesi için sadece devletlerin değil, devlet altı aktörlerin ve sivil toplumun da sürece dahil edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Yeni ulusötesi örgütler ve düzenlemeler ticaret, kalkınma, finans ve para politikası alanlarında işbirliğinin sürdürülmesinde önemli bir rol oynarken yeni küresel standartların oluşturulmasına da yardımcı olacaktır.
Bu tür eylemler ve operasyonel tedbirler, uluslararası davranış standartlarının geliştirilmesini ve bunların etkili bir şekilde uygulanmasını sağlayabilir.
Özetle; “kurallara dayalı uluslararası düzen” artık sadece büyük bir revizyon paketi ile hayatta kalabilir.