Epstein davası ile New York’taki sinagog baskını bağlantılı mı?
Uluslararası kamuoyunun ilgisinin Epstein davasında olduğu bir süreçte sinagog baskınının gerçekleşmesi, “İki olay arasında bir bağlantı var mı?” sorusunu akıllara getiriyor.
7 Ekim 2023’te başlayan İsrail – Hamas çatışmalarının ilk gününden itibaren dünya gündemindeki en önemli konulardan biri tüneller oldu. Hamas’ın silahlı kanadı olan El Kassam Tugayları’nın Gazze’de meskun mahal muharebesi yürütmek için tasarladığı tüneller, savaşın başından bu yana İsrail’in karşılaştığı en ciddi sorun ve aynı zamanda İsrail ordusunun Gazze’deki başarısızlığının temel nedeni. Ancak 9 Ocak 2024 itibariyle dünya, farklı bir tüneli konuşuyor.
New York’taki 70 Eastern Parkway Sinagogu’na ABD polisinin yaptığı baskın neticesinde sinagogun altında bir tünel ağı tespit edildi. Hasidik cemaatine ait sinagogdaki tünellerden kanlı bir yatağın, bir bebek arabasının ve çocuk elbiselerinin çıkması ise çeşitli soruları beraberinde getirdi.
Unutmamak gerekir ki; çeşitli cemaatler ve tarikatlar, gizli ayinler düzenleyebiliyor. Dolayısıyla radikal bir Yahudi cemaatinin kan döktüğü ve çocukları istismar ettiği ayinleri bu tünelde düzenliyor olma ihtimali var.
Rahatsız edici olan bir diğer olasılık ise meselenin çok daha sistematik suçların bir parçası olma ihtimali. Öncelikle belirtmek gerekir ki; Hasidik cemaatinin tüneli, organ ticareti için kullanıyor olması ihtimallerden biri. Dahası bu süreçte dünyanın farklı yerlerinden kaçırılan çocuklar da istismar ediliyor olabilir. Henüz tünelin hangi amaçla kullanıldığı hakkında somut bir bilgi yok. Fakat iddialar ve ihtimaller, mide bulandıracak cinsten.
Öte yandan tünel baskınının zamanlamasının da manidar olduğu vurgulanmalı. Dünya gündeminin Epstein davasında olduğu bir süreçte sinagog baskınının gerçekleşmesi, “İki olay arasında bir bağlantı var mı?” sorusunu akıllara getiriyor.
Zengin iş insanı Jeffrey Epstein’in pedofili suçlusu olduğu ve fuhuş ağı kurduğu bilinmekte. Fuhuş ağına ilişkin davadaki isimlerin açıklanması ise büyük bir skandalı dünyanın gündemine taşıdı.
Ünlü sanatçıların, iş adamlarının ve devlet yöneticilerinin Epstein’in fuhuş ağının bir parçası haline geldiği aşikar. Aralarında eski ABD Başkanı Bill Clinton, CIA Başkanı William Burns, yönetmen Steven Spielberg, oyuncu Leonardo Di Caprio, bilim insanı Noam Chomsky ve fizikçi Stephen Hawking gibi yüzlerce ismin bulunduğu liste, sosyal medyada gündem olurken bu kişilerin Epstein’in fuhuş ağında yer aldığı ifşa oldu.
Resmen doğrulanmasa da Epstein’in İsrail istihbarat kuruluşu Mossad için çalıştığı öne sürülüyor. Bu da fuhuş ağına dahil olan kişilerin cinsel birlikteliklerinin kayıt altına alınarak siyasi düşüncelerinin yönlendirildiği fikrini oluşturuyor. Böylesi bir ortamda ABD’de gazetecilerden siyasetçilere, film yıldızlarından bilim insanlarına uzanan kamuoyu oluşturma gücüne sahip bir grup insanın Mossad’ın kontrolü altına girdiği çıkarımı yapılabilir. Bu da ABD siyasetinin İsrail tarafından esir alınması anlamına geliyor.
Durum tam olarak şu: ABD siyasetine ve Amerikan toplumunun görüşlerine yön verebilecek kişiler, zaafları üzerinden ağın içine çekiliyor. Bu da ABD’nin İsrail yanlısı tutumunun pekiştirilmesi anlamına geliyor. Elbette Gazze’deki tünelleri imha etmek için sivil yerleşim yerlerinde 22 binden fazla sivili katleden İsrail’in katliamları karşısında ABD’nin sessiz kalması ve hatta desteklemesi, bu fuhuş ağı ile ilişkili olabilir.
İfade etmek gerekir ki; mesele bununla sınırlı değil. Zira Epstein’in pedofili suçlusu olduğu biliniyor. Dava dosyasında yazılanlara bakıldığında, Epstein’in Virgin adasındaki özel adasında, malikanelerinde ve yatlarında organize ettiği fuhuş olaylarında 14 – 18 yaş arasındaki kız çocukları istismar edilmiş. Davanın tanıklarının ifadeleri de bunu teyit ediyor. Epstein’in eski kız arkadaşı Ghislaine Maxwell’in istismar edilecek kız çocuklarını bulan ve ağın içine çeken temel isim olduğu belirtiliyor. Zaten Maxwell, bu suçtan 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Lakin mesele, Maxwell ile sınırlı olmayabilir. Daha da önemlisi, Amerikan siyasetini yönlendirmek için fuhuş ağı oluşturan tek isim Epstein de olmayabilir. Bu noktada akıllara gelen bir diğer soru, istismar edilen çocukların ABD’ye nasıl getirildikleri ve ilk aşamada nerede ve nasıl kaldıkları.
Esasen Epstein davasının gündemde olduğu bir dönemde New York’taki bir sinagogda ortaya çıkarılan tünel de bu tarz soruların yanıtı olabilir. Yani Mossad’ın Hasidik Yahudileri kullanmayı seçmesi ihtimal dahilinde. Nitekim bahse konu olan sinagog, 30 yıldır çocuk istismarı iddialarıyla anılan bir yer.
Rahatsızlık verecek bir başka husus da Hasidik cemaatinin önde gelen isimlerinden Hirschel Pekkar’ın 1991 yılında 5 yaşındaki bir kız çocuğuna “yapılmaması gereken şeyleri” yaptığını; yani cinsel istismarda bulunduğunu itiraf etmiş olması. Belki de sinagog, bu işler için kullanılıyordu ve Epstein davasıyla yakından ilişkiliydi.
İfade etmek gerekir ki; henüz Epstein davası ile sinagog baskını arasında bir bağlantı olduğunu doğrulayan herhangi bir açıklama yok. Ancak güçlü şüpheler olduğu ortada. Zamanlama ise göz ardı edilemeyecek bir rastlantısallık barındırıyor.
Mevcut gelişmeler, ABD siyasetinde Mossad etkisini ortaya koyarken, yaklaşan 2024 seçimleri öncesinde yaşanan bu hadiselerin Amerikan halkındaki İsrail karşıtlığını tetiklemesi muhtemel. Belki de ilk kez Amerikan seçimlerinde Yahudi lobisi, kazandıran değil de kaybettiren aktör olacak. Çünkü Amerikan halkının Gazze’ye düzenlenen saldırılardan dolayı zaten İsrail’e öfkeli olduğu biliniyor. Ülkedeki siyasetçilerin ve ünlülerin Mossad ile bağlantılı bir fuhuş ağı tarafından rehin alınmasının ifşa edilmesi ve hiçbir şey olmasa bile mutlaka bir şeylerin olduğu tünellerin ortaya çıkması, İsrail’e ilişkin kaygıları da artıracak mahiyette.