Foreign Policy: Dünyada artan çatışmalar enerji savaşlarına mı dönüşecek?

 Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin gibi çatışmalar, küresel enerji yollarını ve sevkiyatlarını baltalıyor. Giderek artan çatışmalar, dünyayı enerji savaşlarına mı sürükleyecek?

1. resim

ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Policy'de, Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin savaşlarının, dünyadaki enerji piyasalarına etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Dünyada artan çatışma bölgelerinin ardından Avrupa'dan Ortadoğu'ya, Balkanlar'dan Pasifik bölgesine kadar çok sayıda noktada enerji başlığında kritik gelişmelerin yaşandığı tespiti yapılan analizde, önümüzdeki dönemde enerji koridorları üzerinde kritik gelişmelerin yaşanabileceği belirtildi.

Analizde ayrıca, yaşanan gelişmelerin küresel enerji fiyatları üzerindeki olası olumsuz etkilerine de değinilerek, gelişmelerin dünyada bir enerji savaşını da beraberinde getirebileceği tespitinde bulunuldu.

İşte Foreign Policy'de yayınlanan analiz:

Küresel çatışmalar kötüleştikçe, Avrupa'dan Orta Doğu'ya ve Asya'ya enerji altyapısı ve sevkiyatları giderek daha fazla saldırı altında kalıyor.

Ancak enerji sektörü aynı zamanda çatışmaların kendisini ve bu çatışmaları yönetmeye ve hafifletmeye yönelik diplomatik çabaları da şekillendiriyor. Rusya-Ukrayna savaşı ya da İsrail-Filistin savaşı gibi çatışmaların geleceği son derece belirsizken, enerji önemli bir rüzgar gülü görevi görüyor.

Ancak belki de hiçbir jeopolitik sıcak nokta enerji sektörünün önemini Rusya-Ukrayna çatışması kadar vurgulamamıştır.

Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'yı geniş çaplı olarak işgal etmeye başlaması, Avrupa Birliği'nin savaştan önce bloğun doğal gaz ithalatının yüzde 40'ını oluşturan Rusya'dan uzaklaşma çabalarını hızlandırmasıyla birlikte küresel enerji akışlarının büyük ölçüde yeniden düzenlenmesine yol açtı.

Şimdi bu rakam büyük ölçüde azaldı ve 2023 yılında ithalat yüzde 50'den fazla düşecek.

Bu arada Rusya, savaşın başlamasından bu yana başta Çin ve Hindistan olmak üzere Batılı olmayan ülkelere enerji ihracatını artırdı.

ABD ve AB, Rus enerji endüstrisine yönelik yaptırımları artırırken Kremlin de Avrupa'ya yönelik enerji kesintilerini siyasi gerekçelerle sürdürdü. Ancak enerji mücadelesi aynı zamanda savaş alanında yeni bir önem kazandı.

Rusya, Ukrayna'daki kritik enerji altyapısına drone ve füze saldırılarıyla saldırdı ve şimdi Ukrayna da Moskova'ya karşı benzer taktikler kullanıyor. Ukrayna'ya ait insansız hava araçları Rusya'nın batısındaki enerji tesislerini hedef alarak Rus petrol rafinerilerine zarar verdi ve Kremlin'in altı ay süreyle benzin ihracatını yasaklamasına neden oldu.

Düşmanın ikmal hatlarına ve lojistiğine saldırmak savaş zamanlarında alışılmadık bir durum değil ancak enerji ihracatından elde edilen gelirler Rusya'nın savaş çabaları için önemli bir finansman kaynağı olduğu için bu strateji çatışmanın kilit bir özelliği haline geliyor.

Kiev, çatışmanın ivmesini değiştirmek amacıyla bu kaynağı doğrudan hedef almaya karar verdi.

Bu saldırıların, özellikle Ukrayna'nın ülke içindeki çekişmeli siyaset ve Batı desteğindeki gecikmeler nedeniyle zorlandığı bir dönemde, savaşın giderek daha önemli bir özelliği olması muhtemel. Rusya ülkenin doğusunda Ukrayna güçlerine baskı yaparken, Kiev de Moskova üzerindeki baskısını arttırmak için savaşın kapsamını Rusya'nın içlerine doğru genişletme stratejisine yöneldi.

Ukrayna'nın kendi insansız hava aracı kabiliyetlerini güçlendirmesiyle birlikte bu unsur, 2024'teki daha geniş çaplı çatışmanın belirleyici bir özelliği olabilir.

Bu nedenle Ukrayna'nın bu yıl içinde Rusya'nın daha derinlerindeki enerji ve askeri tesisleri hedef alması ve saldırılarının boyut ve kapsamı konusunda daha iddialı olması beklenebilir.

Orta Doğu'da da benzer bir saldırı dalgası ve gelişmeler görülüyor.

İsrail-Hamas savaşı, ABD ile İran arasındaki vekalet savaşının şiddetlenmesine yol açtı. Bu çatışma en açık şekilde Yemen'deki İran destekli Husilerin, tüm küresel petrol ihracatının yüzde 14'ünü ve küresel sıvılaştırılmış doğal gaz kargosunun yüzde 8'ini oluşturan Kızıldeniz'den geçen Batılı ticari gemilere yönelik saldırılarında kendini gösterdi.

Bu saldırılar gemicilik ve ticaret akışını Kızıldeniz'in her iki ucundaki giriş noktalarından uzaklaştırarak Bab el-Mandeb Boğazı'ndan geçen ticaret hacminde yüzde 64, Süveyş Kanalı'nda ise yüzde 46'lık bir düşüşe yol açarken, Afrika'nın güneyindeki Ümit Burnu çevresinde yüzde 75'lik bir artışa neden oldu.

İsrail-Filistin savaşı ya da diğer bölgesel çatışmalar şiddetlenirse, bu durum küresel petrol geçişinin ve arzının yaklaşık yüzde 20'sini oluşturan Hürmüz Boğazı gibi diğer önemli enerji geçiş noktalarını da etkileyebilir.

Bu durumun Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi büyük enerji üreticileri ve ihracatçıları için önemli etkileri olacaktır. Küresel enerji fiyatları üzerindeki etkisinden ve dünya genelindeki ülkeler için daha geniş ekonomik sonuçlarından bahsetmeye bile gerek yok.

Ukrayna ve Gazze'deki çatışmalar bugün enerji üretimini ve geçişini aktif olarak sekteye uğratırken, ABD ve Çin arasındaki gerilimler de gelecekte enerji sektörünü daha fazla etkileme potansiyeline sahip.

Hürmüz Boğazı gibi Güney Çin Denizi de küresel enerji arzı için önemli geçiş noktaları içeriyor ve küresel petrol geçişinin yüzde 20'sini oluşturuyor. Bu önemli koridor nedeniyle Washington ve Çin arasında yükselen gerilim, Filipinler'in Güney Çin Denizi'nde enerji aramalarına ekonomik ve güvenlik desteği sağlaması için ABD'ye başvurmasına neden oldu.

Çin'in de Tayvan üzerindeki önemli kozlarından biri de enerjidir.

Tayvan enerji tüketiminde yüzde 97 oranında ithalata bağımlı ve bu kaynaklar Çin'in ya engelleme yoluyla ya da ekonomik ve diplomatik devletçilikle desteklenen yasal ve siyasi baskı yoluyla olası kesintilerine karşı savunmasız olabilir.

Çin'in askeri müdahalesi ya da Tayvan'ı tamamen abluka altına almasının önündeki engeller hala oldukça yüksek olduğundan, Pekin'in Tayvan Boğazı çevresinde gri bölge taktikleri uygulamasını ya da Taipei'nin Rusya ve Katar gibi daha Çin dostu enerji tedarikçilerinden bazılarına diplomatik erişimini arttırmasını bekleyin.

Enerji, bu üç jeopolitik sıcak noktanın her biriyle yakından iç içe geçmiş, saldırılar ve kaynak arama ve çıkarma konusundaki çekişmelerden kaynaklanan aksaklıklar yaşamıştır.

Ancak enerji sektörü bu çatışmaları diplomasi yoluyla daha yapıcı bir şekilde de şekillendirmiştir.

Örneğin, Katar, Suudi Arabistan ve BAE gibi enerji zengini Basra Körfezi ülkeleri, Rusya-Ukrayna çatışmasında arabulucu olarak görev aldılar ve hem Kiev hem de Moskova ile enerji kaynaklı ekonomik ve diplomatik bağlarını kullanarak esir değişimi gibi anlaşmaları müzakere ettiler.

Katar da İsrail-Hamas çatışmasında başlıca arabuluculardan biri olurken, Çin kısa süre önce her ikisi de Pekin için önemli enerji tedarikçileri olan İran ve Suudi Arabistan arasında diplomatik bir normalleşme anlaşmasına aracılık etti.

Bu gelişmeler birlikte ele alındığında, enerji sektörünün bu jeopolitik sıcak noktalardan giderek daha fazla etkileneceğini, ancak aynı zamanda çeşitli oyuncuların (ve özellikle de bağlantısız enerji üreticisi devletlerin) diplomatik çabaları için daha fazla ivme sağlayabileceğini göstermektedir.

Enerji ticaretinin birbirine bağlı olması hem askeri bir zafiyet hem de barış için potansiyel bir fırsattır.

Tartışma