
1946'dan önce Türkiye'deki muhafazakâr düşünce, dergi ve kültür kurumlarında kendisine yer bulabilmiştir. Bu bakımından, 1935 yılında yayına başlayan Kültür Haftası dergisi önemlidir.
Son Güncelleme: 19 Haziran 2025 Perşembe - 10:03 | GDH Haber
Türk Düşüncesi dergisi, tek parti döneminde kültürel ve özel alana sessizce sığınan muhafazakâr fikriyatın 1946'dan sonra siyasal alana ve kamusal alana çıkışı dolayısıyla yaşadığı dönüşümü hem yansıtan hem de yönlendiren entelektüel bir kulvar olmuştur.
Bu dönem aynı zamanda milliyetçiliğin içinde yer alan "modern" ve "geleneksel" damarların ayrıştığı ve muhafazakâr bir milliyetçiliğin inşa edildiği bir dönemdir.
Kemalist milliyetçilik Ziya Gökalp'in öngördüğü medeniyet-kültür ayrımını reddederek, milliyetçiliğin medeniyet sahasında inkılapçı, kültür sahasında muhafazakâr formülasyonuna imkân vermediği gibi, Türk millî kimliğini tarihî ve sosyolojik zeminden kopartarak, ona karşı tanımlamak ve bunu otoriter bir tek partili rejimde yapmak istediği için, tarih ve vatanı esas alan muhafazakâr milliyetçiliği de susturmuştur.
Kemalist milliyetçilik Renan'ın geçmişi unutmak demek olan millet anlayışının, spekülatif bir antik Türk tarihine atıfla gerçekleştirmeye çalışarak, tarihî sosyolojik gerçekle "kavgalı" bir Türk millî kimliği ortaya koymuştur.
1946'dan sonra ise rejim demokratikleşmeye başlayınca Türk millî kimliği, tarihî ve sosyolojik zeminle ilişkiye geçerek "unutmak" ile "hatırlamak" arasında yeniden mayalanmaya başlamıştır.
1950'den sonra DP'nin iktidara gelmesiyle ulaşım, tarım ve sanayide sağlanan büyük gelişmeler sonucunda toplumsal hareketliliğin artmasıyla alafranga - alaturka, şehirlilik - köylülük ve sınıf gerilimleri de bu mayalanma sürecine katılmıştır.
Türk Düşüncesi, aylık bir fikir ve edebiyat dergisidir. Kurucusu, sahibi ve "neşriyatı fiilen idare edeni" yazar ve edip Peyami Safa'dır (1899 - 1961). İlk sayısı Aralık 1953'te çıkan dergi, 7 yıl yayınlanmış ve son sayısını Nisan 1960'da çıkarmıştır.
Derginin yayınına devam etmeyişinin sebebi, 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesidir. Dergi 13. sayıya kadar 80, ondan sonra 64 orta boy sayfa olarak çıkmış, her altı sayı 1 cilt olarak kabul edilmiştir.
Toplam 63 sayısı çıkan derginin ilk yazı kadrosunda Mustafa Şekip Tunç, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Hilmi Ziya Ülken, Elif Naci, Nurettin Sevin, Reşat Ekrem Koçu, Ahmet Kutsi Tecer, Feyzullah Sacit Ülkü, Behçet Kemal Çağlar ve Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi tanınmış isimler yer almıştır.
İzzeddin Mete (Göktürk), İbnültayyar Semahaddin Cem ve Vecdi Bürün gibi milliyetçi-muhafazakâr kimlikli isimler de dergide yer almıştır.
1946'dan önce Türkiye'deki muhafazakâr düşünce, dergi ve kültür kurumlarında kendisine yer bulabilmiştir. Bu bakımından, 1935 yılında yayına başlayan Kültür Haftası dergisi önemlidir. Bu dergi, Kadro dergisine bir tür aksülamel sayılabilir.
Keza Türk Düşüncesi'nin önemli isimlerinden İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nun Yeni Adam dergisi de, Türk inkılâbını veya Kemalist İnkılâbı Kadro'dan farklı bir kavramlaştırma çabası içinde olacaktır.
Cumhuriyetin erken dönemindeki muhafazakârlığını inceleyen Nazım İrem'e göre "Modern Türk muhafazakârlığının kavramsal matrisi, en genel ifadesiyle İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nun 'ananeci' ve 'kültürcü', Peyami Safa'nın 'muhafazakâr', Ahmed Ağaoğlu'nun 'Türkçü' ve 'liberal', Hilmi Ziya Ülken'in 'ahlâkçı' ve Tunç'un Bergsoncu felsefî anlayışının çakışma noktalarında varlık bulan bir fikir iklimi içinde şekillenmiştir."
Bu isimlerden sadece 1939'da vefat eden Ahmed Ağaoğlu, Türk Düşüncesi dergisinin yazar kadrosuna dahil ol(a)mamıştır. Diğerlerinin tamamı Türk Düşüncesi dergisinde yazmıştır.
Türk Düşüncesi dergisini daha iyi anlayabilmek için derginin kurucusu ve idarecisi Peyami Safa'ya biraz daha yakından bakmak yerinde olacaktır. Safa, DP'nin kurulmasından sonra, bu partinin komünistlerle işbirliği içinde olduğu iddiasıyla partiyi ağır bir şekilde eleştirerek CHP'nin dikkatini çekmiştir.
O zaman CHP milletvekili olan Yusuf Ziya Ortaç, partisinin talimatları doğrultusunda Vefa İdadisi'nden arkadaşı olan Peyami Safa ile yakın bir ilişkiye girmiştir. Ortaç, Safa'ya 1948'de yeniden çıkardığı Çınaraltı dergisinde yazmayı teklif etmiş ve Safa da burada antikomünist yazılar yazmıştır.
Bu ilişkinin sonucu Ulus gazetesinde yazmaya başlayan ve bilahare de 1950 seçimlerinde CHP Bursa milletvekili adayı olan Safa, seçimleri kaybettikten bir süre sonra Ulus gazetesinden düzenli ücret alamadığı için ayrılmıştır.
Peyami Safa bir dergi çıkarmaya karar vererek, para bulmaya çalışmıştır. İki kitabının yeni baskılarından gelecek telif ücreti ve Prof. Dr. Kazım İsmail Gürkan'ın katkılarıyla bu problemi aşan Safa, Türk Düşüncesi adını verdiği derginin profesyonelce çıkmasını istiyor, yazısı ve şiiri çıkan herkese iyi bir telif ücreti vermeyi amaçlıyordu. Safa, bu konuda derginin sonuna kadar hassasiyet göstermiştir.
Peyami Safa'nın CHP'nden DP'ye yönelişi, fikirlerinde de bir değişim yaratmış mıdır? Hilmi Ziya Ülken, Safa'nın Türk Düşüncesi'ndeki çizgisinin, Türk İnkılabına Bakışlar adlı eserinden farklı olduğunu kaydediyor.
Ülken'e göre, Safa'daki değişme şöyle özetlenebilir:
(1) Artık idealizme karşı olmadığı gibi bu akıma dayanmaktadır. (2) Russel'a atıfla Bergson'ı ve mistik düşünceyi ağır bir şekilde eleştirirken, Türk Düşüncesi'nde dine ve mistik düşünceye bağlanıyor. (3) Türk İnkılabına Bakışlar'da doğu kavramı bütünüyle eleştirilirken, ikincisinde doğuyla barışılıyor. Daha önce uzak doğu küçümsenirken, Japonya'nın dışında Bangkok ve Hong-Kong "bizden ileri ülkeler" olarak örnek veriliyor. (4) İlkinde "İnkılabın eskiye hiçbir şey borçlu olmadığı" iddia edilirken, ikincisinde "İnkılap bir tekâmül hamlesidir! Her şey eskiden hazırlan"mıştır deniliyor. Aşağıda görüleceği gibi Peyami Safa, fikirlerinde bir kopuş değil, süreklilik görüyor.
Türk Düşüncesi'nin ilk sayısında, Peyami Safa'nın kaleme aldığı imzasız yayınlanan "Program" başlıklı yazıda, derginin neden çıktığı açıklanıyor. Program yazısında, II. Meşrutiyette her fikir akımının bir dergisi olduğuna işaret edilerek, Batıcıların İçtihat'ı, İslamcıların Sebilü'r-Reşad'ı, Türkçülerin Türk Yurdu, milliyetçilerin Yeni Mecmua'sı sayılıyor.
Bu dergiler "Türk ve Müslüman olduğu kadar da Avrupalı gibi düşünmek ve yaşamak zorunda olan bir millete ait tek realitenin üç cephesini" temsil ettikleri için, diğer dergilerden çok yaşamış ve kamuoyunu etkilemişlerdir.
Bu dergilerin etkileri, bugün hâlâ devam ederken, Cumhuriyetten sonra yayınlanan Hayat, Ülkü, Fikir Hareketleri, Kültür Haftası gibi dergiler, fikir akımlarının temsilcileri olmadıkları için fazla yaşayamamış ve etkili olamamışlardır.
Bir tek Kadro dergisi diğerlerinden ayrılarak tarihî maddeciliği esas alarak bir Türk devrimi felsefesi yaratmaya çalışmış, ancak o da kendisini komünizmden ayırmakta zorlandığı için "millî ve siyasî mukavemete" uğrayarak kapatılmıştır. Bu arada yüzlercesi çıkan solcu dergiler de, diğer dergiler de büyük bir fikir akımlarının temsilcileri olmadıklarından çocuk üfürüğüyle yürüyen kâğıt gemiler gibidirler.
Türk Düşüncesi'nin temel iddialarından biri, Türkiye'de Batı'nın tam anlamıyla tanınmadığıdır:
"Meşrutiyet'ten bugüne kadar çıkan fikir dergilerinden hiç biri XXinci asrın büyük meselelerini ve bunların millî kaderimizle ilgisini sezmemiş, hepsi asrın dışında kalmağa ve düşünmeğe devam etmiştir. Garpçı dergilerin ve kendilerini devrimci sanan birçok fikircilerimizin anladıkları mânâda bir Batı ve bir Avrupa çoktan tarihe karışmış sayılabilir. Batı Avrupa denince onlar geçen yüzyılın ilk üç çeyreğine ait ve bugün hepsi terkedilmiş düşünce kalıplarından kendilerini kurtaramıyorlar."
Kültür hayatı bir fikir ve değer anarşisi içindedir. Bir ölçü olmadığı için fikrî takip ve tenkit gerçekleşmediğinden, bizi doğruya götürecek bir evrimi mümkün kılacak seleksiyon gerçekleşmiyor. Öte yandan Türkiye, bir üretim araçları tekniği devrimi yaşamakta ve makine medeniyetine geçmektedir.
"Anadolu'da öküz son günlerini yaşarken" bu değişimden kaynaklanan birçok mesele, gazete ve dergilerde tartışılamıyor. Türk Düşüncesi dergisi makineyle ortaya çıkan bereketin bir benzerini, fikir ve sanat alanında gerçekleştirmek ve bu meseleleri ele almak istemektedir.
Türk Düşüncesi, Tanzimat'tan bu yana Batı'dan aktarılan dağınık bilgi ve fikirlerin zaafiyeti karşısında, Batı kültürünün ana akımlarıyla devamlı ilişkide bulunarak, değerlendirecektir. Türkiye'nin içinde bulunduğu inkılâp-irtica ikiliğindeki rejim tartışmasını, Batı ilminin son verileri ışığında yüksek seviyede tartışacaktır. Program yazısının sonunda Türk Düşüncesi'nin muhafazakârlığının üzerinde yükseleceği sentez düşüncesi dile getiriliyor:
"Türk devriminin geleceğe yönelen yaratıcı hamlelerine karşı koymak isteyenlerle geçmişin canlı değerlerini - ölülerinden farksızmış gibi- mahkûm etmeğe çalışanların yanılgılarını ortaya koymak ve geçmiş-gelecek, Doğu-Batı, madde-mânâ gibi ikiliklerden Türkiye'nin tarih ve coğrafya durumuna uygun ve üstün bir senteze varılabileceğini ve böylece, bugünkü dünyamızın huzurunu kaçıran ruh gerginliğinin, kültür ve medeniyet buhranının aşılabileceğini izaha çalışmak."
İnkılapçılıkla muhafazakârlığın birlikte savunulması şahsî bir gayretin ürünü değil, tarihî ve sosyal değişmelerin bir sonucudur. Kendisi de bir tezatlar ve paradokslar birleşimi olan modernlik halinin, inkılapçılıkla muhafazakârlık beraberliğini doğurmasını Marshall Berman şöyle ifade ediyor:
"Modern olmak bir paradoks ve tezadı yaşamaktır. Bir yandan, bütün değerleri, hayatları ve toplulukları kontrol ve yok edebilecek bir bürokratik örgütlenme ile güçlenmek demekken, aynı zamanda bu güçler ile karşılaşıp, onların dünyasını değiştirmek ve kendi dünyamız haline getirmek için, savaşmak için karşı konulmaz bir kararlılık içinde olmaktır. Hem devrimci hem de muhafazakâr olmaktır."
Devamını Oku
17 Aralık 2025 Çarşamba - 11:15
Devamını Oku
16 Aralık 2025 Salı - 08:51
Devamını Oku
15 Aralık 2025 Pazartesi - 11:46