Eurasia Review: 2025 yılının en önemli jeopolitik olayları
Yapay zeka atılımı, Çin, Sudan, Hindistan, Ukrayna, Filistin, İran, Venezuela, gümrük vergileri ve transatlantik ittifakının aldığı darbeler. İşte 2025 yılının en önemli jeopolitik olayları ve küresel etkileri.
Son Güncelleme: 25.12.2025 - 02:16
ABD merkezli yayın organlarından Eurasia Review'de, “2025 yılının en önemli jeopolitik olayları” olarak adlandırılan ve küresel etkileri ile öne çıkan küresel gelişmelerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Küresel dengeleri etkileyen yapay zeka atılımından, Çin ve ABD rekabetine, Sudan iç savaşından, Hindistan-Pakistan gerilimine, Ukrayna ve Filistin'deki savaştan, Venezuela, gümrük vergileri ve transatlantik ittifakının aldığı darbelere kadar çok sayıda başlıktaki gelişmelere yer verilen analizde, bu gelişmelerin küresel dengelere etkilerine dair de değerlendirmelere yer verildi.
İşte Eurasia Review'de yayınlanan analiz:
2025 jeopolitik açıdan zorlu bir yıl oldu. ABD Başkanı Donald Trump'ın yeniden göreve gelmesi küresel ittifakları sarsarken, Hartum'dan Keşmir'e kadar çatışmalar şiddetlendi ve hem somut hem de teknolojik yeni güçler ortaya çıktı.
İşte 2025'in en önemli jeopolitik olayları
Ekonomi savaşları
Trump'ın ticaret savaşı türbülansa yol açtı, ancak küresel arenayı derinden etkileyen bu hamle istediği ölçekte bir hakimiyet sağlamadı.
Trump, Çin'den Avrupa'ya, Afganistan'dan Zimbabve'ye kadar birçok ülkeye kapsamlı gümrük vergileri uygulayarak ABD'nin ortalama ithalat vergisi oranını 1930'lardan bu yana en yüksek seviyeye çıkarmıştı.
Gümrük vergileri küresel tehdit oluşturdu, ancak küresel ekonomiyi çökertmedi. Diplomatik ilişkiler sınandı, tedarik zincirleri savaş alanına dönüştü ve Çin ile karşılıklı ticaret savaşı, dünyanın Pekin'e ne kadar bağımlı olduğunu ortaya çıkardı.
Trump, Çin ürünlerine %25 ila %145 arasında gümrük vergisi uygulamakla tehdit ederek finansal piyasaları sarstı.
Çin, kritik öneme sahip nadir toprak minerallerine sıkı ihracat kontrolleri uygulayarak karşılık vermiş ve soya fasulyesi alımlarını bir anda durdurarak Amerikalı çiftçileri tedirgin etmiştir. Ekim ayında yapılan ateşkes gerilimi azaltmış, ancak Çin'in endüstriyel hakimiyetini azaltmamıştır.
Gümrük vergileri, Trump'ın vaat ettiği Amerikan imalat sektöründeki patlamayı tetiklemedi.
Öte yandan Çin, bu yılın ilk 10 ayında imalat üretiminde %7'lik bir artış ve 1 trilyon dolarlık rekor bir küresel ticaret fazlası bildirdi, bu da sıkıntının dengesiz bir şekilde ve çoğunlukla Pekin dışında hissedildiğini gösteriyor.
Bu arada, Trump'ın gümrük vergilerini uygulama yetkisi, önümüzdeki ayın başında beklenen Yüksek Mahkeme kararını bekliyor.
Yapay zekanın büyük atılım yılı
ChatGPT gibi üretken AI araçlarını ilk kez duymasının üzerinden sadece üç yıl geçti, ancak şu anda 1,2 milyardan fazla insan düzenli olarak yapay zeka kullanıyor.
Bu, akıllı telefonların ve internetin benimsenme hızını geride bırakarak tarihin en hızlı büyüyen teknolojisi olarak kayıtlara geçti.
Ancak bu büyüme dengesiz ve en zengin ülkelere ağırlıklı olarak yöneldi. Küresel Güney'deki en yoksul ülkeler arasında, nüfusun %10'undan azı AI kullanabilirken, dahası, internet erişimi bile olmayan 2,6 milyar insanın henüz AI'yı hayatına veya işine dahil etmesi mümkün olmadı.
AI, 2030 yılına kadar küresel GSYİH'ye 15 trilyon dolar kadar katkı sağlayabilirken, bundan yararlanabilecek konumda olan çok az ülke bulunuyor.
Bu durum jeopolitik risk yaratmakta ve ülkeler altyapı, veri depolama ve çalışanlarına yeterli eğitim için yatırım yapmak için rekabet ederken, 2026 yılında izlenmesi gereken önemli bir konu olacak.
Dünyanın en kötü insani krizi giderek kötüleşiyor
Uluslararası kurumlar tarafından; üst üste üçüncü yılda da Sudan'daki iç savaşı dünyanın en kötü insani krizi olarak nitelendirdi.
Bunun nedenleri çok açık. Savaşta tahminen 400.000 kişi hayatını kaybetti, 11 milyon kişi yerinden edildi ve Darfur'da soykırım yapıldığına dair raporlar art arda geliyor.
Şiddetli çatışma sona ereceğe benzemiyor. İlkbaharda Sudan ordusu, başlıca isyancı grup olan Hızlı Destek Güçleri'nden başkent Hartum'u geri alarak ilerleme kaydettiği görülüyordu. Ancak bu ayın başlarında Hızlı Destek Güçleri'nin el-Fasher'i ele geçirmesiyle dengeler değişti.
Nil Nehri kıyılarında intikam, ölüm ve anarşi hüküm sürerken, savaşı durdurmaya yönelik dış çabalar şu ana kadar sonuçsuz kaldı.
İsrail ve savaşları
Yahudi devleti bu yıl iki savaşa ve üç ateşkes anlaşmasına dahil oldu ve bu durum Orta Doğu'daki güç dengelerini büyük ölçüde etkiledi.
Ocak ayında Hamas ile yapılan ilk ateşkes anlaşması iki ay sürdü. Ekim ayında açıklanan ikinci ateşkes anlaşması ise şimdilik devam ediyor. Ancak ateşkesin şartları İsraillileri kayırıyor gibi görünüyor ve Batı liderliğindeki bir grup, harap olmuş bölgenin geçici kontrolünü ele geçirmeye çalışıyor.
İsrail'in ABD'nin de katıldığı diğer savaşı ise Haziran ayında İran ile 12 gün süren çatışma olarak kayıtlara geçti.
İsrail, bu savaşta bölgedeki askeri üstünlüğü elde etmeye çalıştı, bölgedeki en büyük rakibi olarak gördüğü ülkeyi ABD ile birlikte yıprattı.
İran'ın önde gelen birkaç nükleer bilimcileri ve üst düzey isimleri suikasta kurban gitti, Tahran bombalandı ve İran'ın vekil ağı büyük darbeler aldı.
İklim politikası çifte darbe aldı
Ekim ayında, iklim değişikliğiyle mücadeleye milyarlarca dolar harcayan Bill Gates, çalışmalarının diğer önemli odak noktaları olan hastalık ve yoksulluğun şu anda daha fazla dikkat gerektiren acil sorunlar olduğunu savunan bir makale yayınladı ve İklim konusundaki yatırımlarını azaltma kararı aldı.
Bu “stratejik dönüş” çağrısı, Birleşmiş Milletler'in 10 yıllık çabaların ardından dünyanın Paris Anlaşması'nın emisyon hedeflerine ulaşamadığını açıklamasıyla daha da büyük bir krize dönüştü.
Dünyanın en büyük ekonomisinde iklim değişikliğine şüpheyle yaklaşan bir yönetimin yeniden iktidara gelmesi ve gezegenin önde gelen özel sektör aktivistinin ağırlığını başka bir alana kaydırmasıyla, 2025 yılı iklim politikasının ödünleri ve hedefleri hakkındaki küresel tartışmada önemli bir dönüm noktası olarak hatırlanacak.
Ukrayna savaşı devam ediyor, transatlantik ittifak çözülüyor
Trump, görevdeki ilk yılının en önemli özelliği olarak “barış anlaşmaları” yaptı ve İsrail ile Hamas, Tayland ile Kamboçya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasında geçici ateşkesler sağladı.
Ancak Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek konusunda başarılı olamadı.
Beyaz Saray, Rusya'nın taleplerinin bazı unsurlarını yinelemekle Ukrayna'nın pazarlık edilemez taleplerini kabul etmek arasında gidip geldi.
Temelinde, iki tarafın hedefleri uyumsuz olmaya devam ediyor.
Rusya, Ukrayna'nın Donbas'ı terk etmesini ve NATO'ya asla katılmamasını talep ederken, Ukrayna ise toprak tavizlerine veya güvenlik garantisi olmayan barışa karşı çıkıyor.
Aynı zamanda, Washington'un sonuçları ne olursa olsun bir anlaşma yapmak için aceleyle Kiev'i müzakerelere itme çabaları ve Avrupa'ya kendi güvenliğinin sorumluluğunu üstlenmesi için baskı yapması, ABD ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri bozuyor.
Bu endişeler, AB'ye karşı daha düşmanca bir üslup benimseyen son ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin yayınlanmasının ardından daha da derinleşti.
Avrupa için bunun anlamı çok açık. AB, Amerika'nın artık güvenilir bir güvenlik ortağı olmadığı ve transatlantik ittifakla ilgili uzun süredir var olan varsayımların artık geçerli olmadığı bir gerçekliğe hazırlıklı olmak zorunda kalabilir.
Venezuela ve Monroe Doktrini'nin geri dönüşü
Trump yönetiminin Venezuela çevresinde askeri güçlerini artırması, Amerika'nın “arka bahçesinde” rejim değişikliği tehdidinde bulunma isteğinin yeniden canlandığını gösteriyor.
Ülkenin lideri Nicolas Maduro, geçmişte ABD'nin bölgede gerçekleştirdiği müdahaleler istikrarlı ve demokratik sonuçlar üretmekte zorlandı.
Bu konuda en belirgin örnek, 1970'te Şili'de CIA'nın gerçekleştirdiği müdahale, bu müdahale Augusto Pinochet'nin diktatörlüğünün koşullarını yarattı. Dikkat çekici olan, Trump'ın Venezuela'ya yönelik tutumunun ABD dış politikasındaki daha geniş bir değişime nasıl uyum sağlaması oldu.
Washington, Avrupa'dan geri çekilmeye çalışırkeni Batı Yarımküre'ye stratejik odak noktası olarak yeniden tanımladı.
Bu yaklaşım, adıyla olmasa da uygulamada Monroe Doktrini'ni yansıtıyor ve Venezuela'dan Brezilya ve Küba'ya kadar yeni bir gerçekliğin ortaya çıkmasına neden oldu.
Sürekli gerilimler
Hindistan kısa süre önce dünyanın en kalabalık ülkesi haline geldi, ekonomisi Japonya'yı geçerek dünyanın dördüncü büyük ekonomisi olmaya hazırlanıyor ve Apple gibi teknoloji devleri de dahil olmak üzere ABD'li şirketler, iş ihtiyaçları için giderek daha fazla bu Güney Asya ülkesine yöneliyor.
Bu büyümeyle birlikte jeopolitik konularda daha büyük bir rol üstleniyor.
Örneğin, son üç yılda Hindistan, Rusya'dan büyük miktarlarda petrol almaya başladı ve Kremlin'in Ukrayna'daki savaş sırasında finansmanını sürdürmesine yardımcı oldu.
Resmi olarak, Yeni Delhi'nin ittifak kurmama politikası var. Ancak pratikte, bazı değişikliklerin işaretleri var. Hindistan, özellikle Sovyet döneminde Rusya'nın tarihi müttefikiydi. Ancak ABD ile artan ticari ilişkileri, Delhi ile Washington arasında bu yıl yaşanan gümrük vergisi savaşına rağmen, Hindistan'ı Batı'ya biraz daha yaklaştırdı.
Bu yeniden hizalanma, şimdi Rusya'dan petrol alımını durdurması için ABD'nin aylarca süren baskısına kulak vermeyi de içeriyor gibi görünüyor.
Hindistan'ın etkisi büyümeye devam ederken ve Çin ciddi bir nüfus düşüşüyle mücadele ederken, dünya Delhi'nin sonraki hamlelerinini ve Pakistan ile olan gerilimini 2026'da da yakından izleyecek.
Kaynak:
Eurasia Reviewetiketler
İLGİLİ HABERLER

The Guardian: İsrail'in oluşturduğu 'ölüm bölgeleri' ve itiraflar!
The Conversation: Dünyada yeni bir emperyal çağ mı başlıyor?
The Hill: Asya'daki “güç oyunu” nasıl şekillenecek?
Resmî Gazete'de yayımlandı: Millî Teknoloji ve Yapay Zekâ Genel Müdürlüğü kuruldu
Witkoff tarih verdi: Gazze mutabakatında ikinci aşama haftaya başlıyor
Rusya Devlet Başkanı Putin yapay zekanın gelecekteki önemini vurguladı
DİĞER HABERLER
Strategic Studies War Institute: 2026 yılı Netanyahu'nun kabus yılı mı olacak?
Geopolitical Futures: ABD'nin Venezuela ablukasının jeopolitik arka planı ne?
The Hill: Suriye'nin kırılgan istikrarı ve Türkiye'nin rolü
Responsible Statecraft: Birleşmiş Milletler yapısı küresel işlevini tamamen yitirdi mi?
Arab News: Türkiye-Mısır yakınlaşması ve bölgesel dengeler
The Atlantic: Ukrayna'ya önerilen anlaşma uygulanabilir mi?
Foreign Policy: Trump küresel kurumları hedef alarak ne hedefliyor?
The New Arab: Küresel güç mücadelesinde Türk Devletleri Örgütü'nün etkisi artıyor
Cato Institute: Trump'ın Gazze barış planı sadece bir hayal mi?
Brussels Signal: ABD-Avrupa ilişkileri kırılma noktasında


