Biden'ın İsrail'e desteği ve masanın kırıntıları ile uğraşanlar
Tarih daima kırıntılarla uğraşanları değil, çıkarsız bir şekilde mücadele edenleri yazıyor, onların zaferlerini not ediyor. Filistin’de de öyle olacak.
Başrolünü ve yönetmenliğini Mel Gibson’un yaptığı “Cesur Yürek-Braveheart” filmini defalarca izlemişimdir. Bu nedenle dakika dakika bildiğim, diyaloglarını hafızamda tuttuğum ender filmlerdendir.
Biliyorsunuzdur ama hatırlatalım. Filmde İskoç halkının William Wallace liderliğinde İngiltere’ye karşı verdiği özgürlük mücadelesinin hikayesi anlatılır. Savaşın, mücadelelerin dışında soyluların İngilizler ve Kral Edward ile gizli toprak ve güç pazarlıklarına rağmen Wallace’ın tavizsiz duruşunu da görürüz.
Bir sahnede bu entrikaların konuşulduğu bir toplantıda Wallace, soylulara şu sözlerle tepki göstermiştir:
Kendinizi uzun bacaklının masasındaki kırıntılara öyle kaptırmışsınız ki, Tanrı’nın size bahşettiği daha iyi yaşam hakkını unutmuşsunuz. Sizinle aramda bir fark var. Size göre bu ülkenin insanları size bir konum sağlamak için var. Bana göre ise konumunuz o insanları özgür kılmak için var. Ve bunu sağlamak için gidiyorum.
Bu sözler, Filistin’in mücadelesine yönelik bazı yaklaşımları görünce aklıma geldi. Gazze’de ve işgal altındaki Batı Şeria’da bir avuç diyebileceğimiz Filistinli canları pahasına özgürlük mücadelesi verirken, başta Arap dünyası olmak üzere bazı ülkeler ve kişiler ABD, İsrail ne der, onların planları vs. nedir diye tartışmaya devam ediyor. Oysa bunun konuşulacağı zaman 7 Ekim’den sonra İsrail tarafından soykırım saldırısının başlatıldığı tarihlerdi.
Onların planları elbette konuşulur. Çünkü başaramadıkça taktik değişikliğine gidiyorlar. Ancak ana hedefleri belli: Filistinlilerin soykırımla yok edilmesi, hayatta kalan sivillerin de zorla yerinden edilerek topraklarından uzaklaştırılmaları.
Tel Aviv yönetimi, bu hedefini hiçbir şekilde saklamadı ve açıkça söylemeye devam ediyor. Netahyahu’nun X platformunda yaptığı son açıklama bile bunu gösteriyor: Esir takası gerçekleştikten sonra Gazze’ye Filistinlileri yok edene kadar saldırmaya devam edecekler.
ABD, her ne kadar dünyaya “sivilleri korumaya çalışan demokratlar” görüntüsü vermeye çalışsa da en başından bu yana İsrail’e silah ve mühimmat desteğini sürdürmesi ve soykırıma karşı çıkanları baskılama çabaları ile bu soykırımın ortağı konumunda. Çünkü ABD ve İsrail içindeki DEAŞ’tan daha güçlü köktendinci Siyonist-Emperyalist-Evanjelist terör yapılanması, ortak hedeflerine yürümek için Filistinlileri ve bölgedeki milletleri imhayı hedefliyor.
Bu hedeflerine yürümek için de hukuk tanımazlığı sürdürüyorlar. Savaş hukuku çöpe atılıyor ve İsrail’in soykırım/katliam politikaları ceza, yaptırım tehlikesi olmadan ilerliyor. Rusya-Ukrayna Savaşı'nda yaptırım üstüne yaptırım uygulayan ve müttefiklerine aynı yaptırımları uygulaması için baskılayan Washington yönetimi, Rusya-Ukrayna Savaşı'nda yaşanandan belki de bin kat fazla olan katliam ve ötesinde soykırım politikalarında İsrail’i korumak için elinden geleni yapıyor. Zira başarısız olurlarsa, aynen Hitler gibi tarihin çöplüğünde Biden isminin de yazılacağını biliyorlar.
İşte filmde Wallace’ye atfedilen sözlerin önemini de burada görüyorum. Türkiye, Gazze'ye yönelik saldırılar başladığı andan itibaren elinden geldiğince soykırımı engellemeye, buna karşı güç birliği oluşturmaya, İsrail’e yaptırım uygulatmaya ve Gazzelileri desteksiz bırakmamaya çalışıyor. Garantörlük önerileri vs. de bu çabanın önemli bir parçası.
Ancak bazıları, Washington ve Tel Aviv’deki masalarda yer alan kırıntılara çok fazla takılmış durumdalar. Oysa ilacın birleşmeleri ve ortak hareket etmeleri olduğunu görebilseler, tarihe Wallace gibi geçecekler. Bunun yerine bugün Batı’nın ve İsrail’in nasihatleriyle oyalanıyorlar.
Buna yanıt olarak “Onların ekonomik, siyasi, askeri ve bunlarla bağlantılı ciddi yaptırım gücü” var diyebilirsiniz. Netahyahu da “Çıkarlarınızı korumak istiyorsanız tek bir şey yapmalısınız; sessiz kalın” diyerek benzer bir şeyi kastetmişti. Fakat onlar Hamas’ı yok etmek isterlerken, direnişten vazgeçmeyen Hamas ve askeri unsuru İzzettin El-Kassam Tugayları, Batı Şeria’da da güçlenmeye başladı. Her düşünceden Filistinli, bugün direnişi selamlıyor ve direnişe sempati duyuyor.
Ellerinden geldiğince Türkiye ile bağı koparmaya çalıştıkça, Filistinliler Arap dünyasının değil Türkiye’nin desteğine selam gönderiyor, Taylandlıları Türkiye’nin talebiyle serbest bırakıyorlar.
Özetle, tarih daima kırıntılarla uğraşanları değil, çıkarsız bir şekilde mücadele edenleri yazıyor, onların zaferlerini not ediyor. Filistin’de de öyle olması, “Washington-Tel Aviv ekseni ne der” diyenlerin değil, “Hukuk tanımayan emperyalist ve Siyonistlere karşı nasıl bir mücadele yöntemi izlemeliyiz, onlara karşı birleşmeliyiz” diyenlerin sözünün esas alınması Filistin zaferinin anahtarını teşkil ediyor.