
Dinin beyanı gayet açıktır. Kul hataya mütemayildir, nadim olup tövbe etmek bu yüzden zaruridir. Sahib-i Şeriat (A.S.M) Efendimiz dahi sanki her akşam istiğfar etmemişler gibi konuşanların derdi başkadır.
Son Güncelleme: 12 Aralık 2025 Cuma - 02:14 | GDH Haber
B.
İki gündür soruların en rahatsız edicisiyle muhatap oluyorum: Mehmet Akif Ersoy acaba gerçekten suçlu mu? Tanıdığım taraflarıyla kendisine hüsn-ü şehadette bulunabileceğim bir kimsenin tanımadığım tarafları hakkında yorum yapmamı bekleyenler oluyor. Ne bileyim ben? İsnat olunan suçları işlemiş midir? Buna nasıl evet yahut hayır denilebilir ki? Yapılması gereken yegane şey, henüz mahkum olmamış olan Ersoy’un masumiyetine inanmak ve dava neticesinde aklanacağını temenni etmek olmalı. Elbette, eğer bir başka meseleniz, bir başka öfkeniz yoksa….
Gel gelelim bu iş benim açımdan bu temennide bulunarak kestirilip atılacak kadar basit bir iş değildir. İddia sahiplerinden Nur Köşker, kardeşim bildiğim, beni abi bilen bir kimsedir. Henüz mesleğe yeni adım attığı yıllarda birlikte çalışma imkanı bulduğumuz, kendisiyle çok kereler dertleştiğimiz, mahrem dertlerini dahi abi sıfatıyla dinlediğim bir kimsedir Nur. Sonraları aramıza bir güceniklik girse de abi-kardeş hukuku gücenmekle iptal edilebilecek bir hukuk değildir; ben Nur’u hala kardeşim bilirim. Nur da bir şeyler söylüyor, üstelik kendince delillendiriyor bunları. Ne diyebilirsiniz ki? En son tası tarağı toplayıp Amerika’ya gittiğini görünce sevinmiştim Nur için; buraların dağdağasından uzakta huzur içinde yaşayabileceği bir ortama kavuştuğu için mutlu olmuştum. Meğer kendisiyle görüşmediğimiz dönemde başına ne olmadık işler gelmiş. Bilemiyorum, arayıp sormadım. Elim varmadı. En azından bir kısmının aşırı yorum neticesinde yanlış anlama olup olmayacağını sorabilmeyi çok isterdim Nur’a. Ne bileyim belki bir alınganlık neticesinde büyümüş bir şey olamaz mıydı? Dedim ya soramadım. Neticede kızcağız Antakya’daki ailesini bırakıp gelmiş, bir şekilde medya sektöründe var olmaya çalışan bir ana-baba evladı. “abi bu soruyu senden hiç beklemezdim” dese, verecek cevabım olmayacaktı. Böyle her tarafı pisliğe bulanmış bir değnek önünüzde iken yapabileceğiniz en iyi şey burnunuzu kapatmaktır. Bırakın, elinize almayın o pis şeyi. Bu mevzuyla alakalı soru soranlara bu sebeple tek bir cevap veriyorum: size ne bize ne kardeşim? Varsa hukuku alakadar eden, cezayı müstelzim bir fiil, icabına hukuk baksın.
Başta söylediğim şeyi tekrar etmek istiyorum, tanıdığım taraflarına hüsnü şehadet ettiğim insanların tanımadığım tarafları ile ilgili yorum yapma hakkını kendimde görmüyorum. Ve şunu çok iyi biliyorum ki, bizi asıl alakadar etmesi gereken, tanıdığımız taraflarıdır. Hakim değilim, savcı değilim, polis değilim jandarma değilim… bana ne suça bulaşmış mı bulaşmamış mı? Kamuyu alakadar eden bir zarar, hakkını hukukunu müdafaa etmemiz gereken bir mazlum yoksa eğer kat’i kanaatim budur.
Varsa görülmesi gereken bir hesap beyefendinin hayatının bizce bilinmeyen taraflarında, o hesabı görmeye selâhiyet olanlar görsünler o hesabı. Sanki magazine çok hevesli bir adammışım gibi bana dedikodu soruyorlar ya, çok bozuluyorum. Ne bileyim ben içmiş mi içmemiş mi? Düşüp kalkmış mı kalkmamış mı? Kiramen Katibin değilim ki yazayım, münker nekir değilim ki hesap sorayım. Velakin bu bana mahsus bir keyfiyet değil; sizler de yukarıda zikredilen melekler değilsiniz. Tecessüs etmeyiniz.
Şimdi dönüp de bu meseleye bu zaviyeden yaklaştığım için bana “arkadaşını koruyor” diyenler olacaktır. Ancak en iyi Mehmet Akif Ersoy bilir ki, aradan geçen zamanda Akif‘le aramızda herhangi bir arkadaşlık ilişkisi tesis etmedik. En fazla, stüdyoda karşı karşıya gelmiş çıkışta iki bardak çay içmiş, zaman zaman telefonla görüşmüş ve fikir teatisinde bulunmuş iki kişiyiz. Elbette Nur bana daha yakın; sırlarına mahrem olduğum, narin taraflarını, alınganlıklarını bildiğim kardeşimdir. Hukuku boynumuzun borcudur. Birilerini korumaya kalkacak olsam Nur’u korurum. En geçer akçenin “birilerini tanımak” haline geldiği bu bâzarda, hiçbir tezgâha teveccüh etmeyelim diyorsam eğer, bu tamamen ahlaki bir gereklilik olduğuna inanmam sebebiyledir.
Efendim, malumunuz sözün tamamı ahmağa söylenir, lakin yukarıda beyan ettiklerimizi ne kadar detaylandırsak da anlamayacaklar çıkacaktır. Bu sebeple bunlar arasında iyi niyetli olanları muhatap alarak şu izahı da eklemeliyiz: Medya sektörünün ne kadar zalim bir sektör olduğunu sektöre mücavir herkes bilir. Bu sektörde özellikle kadınların başına pek çok nahoş olay gelir. Bunların hiçbirini “Sektörün doğasıdır, sineye çekelim” diyerek küçümseyemeyiz. Kulağımıza gelenler olmuştur. Lakin ben bu işlerin dedikodusunu sevmem ve hakkında malumat sahibi olmadığım şeyin peşine düşmem. Mehmet Akif Ersoy hadisesinde dile getirilen iddialar arasında bence en vahim olan ve kamuoyunda tartışılması gereken de işin taciz söylentilerine müteallik kısmıdır.
Sektörde zaten son derece zor şartlar altında ve üç kuruşa talim ederek çalışmak zorunda olan kadınların taciz edilmelerini hiçbir vicdan kabul etmez. Bendeniz özel hayata ait şeylerin henüz iddia aşamasındayken hiç kimse tarafından tartışılmaması gerektiğini ifade etmeye çalışıyorum. Twitter ahlakıyla, henüz detaylarına vakıf olmadığımız konular hakkında magazinel hazlar alacağız diye konuşarak maznunların itibarıyla oynamak olacak şey değildir. İtiraf edilmiş bir suç yokken henüz, üstelik bütün iddiaları reddetmişken maznun bize düşen budur. Masumiyet karinesini burada uzun uzun izah etmenin alemi yoktur. Bu karineyi yanlış anlayarak “Taciz edildiğini iddia eden kadınların bu iddiası üzerine gidilmesin” demek istediğimizi zannedenler hiç anlamamışlar demektir. Zannederim bundan daha açık şekilde ifade edilemez.
Gelelim Mehmet Akif Ersoy hadisesinden yola çıkarak kendilerince “büyük sosyolojik analizler!” yapanlara. Derler ki “bir zamanların islamcıları şimdi raydan çıkmış, bizlere ahlak kumkumalığı yapanlar meğer en büyük ahlaksızmış…” hiç İslamcı olmadım, bu sebeple bilemem. Nasıl bir psikolojiye sahiptirler, şu anda kendilerini nasıl hissediyorlar kestiremem. Ancak bir şeyi bilirim: sürekli İslamcılık-İslamcılar ile başlayan cümleler kurup kendilerince tezyif-ü tahkir edenler, İslamiyet ile İslamcılık arasında, Müslüman ile İslamcı arasında herhangi bir ayrım yapmazlar. Dertleri İslamcılık da değildir İslamcılar da. Zımnen diyorlar ki esasen “bakın ne kadar hakikati olmayan bir inançları var ki sapa sapan bu noktaya sapıyorlar”. Sanki İslamiyet’in, kusur ve kabahatten arındırmak gibi bir vaadi varmış da başarısız olmuş gibi. “En ideali budur” demek buna temessük eden herkes kusurlarından arınır demek değildir.
Dinin beyanı gayet açıktır. Kul hataya mütemayildir, nadim olup tövbe etmek bu yüzden zaruridir. Sahib-i Şeriat (A.S.M) Efendimiz dahi sanki her akşam istiğfar etmemişler gibi konuşanların derdi başkadır. Yüzyıldır zihinlerini idlal eden sapkın ideolojilerin ne kadar başarısız olduğunu görenler, kendilerince bir umut geliştiriyorlar “bakın kusurlu olan yalnızca biz değilmişiz, bunların dini imanı da böyle” diyerek müteselli oluyorlar. Dereden geçen koyuna gülen keçi kadar tutarlılar en fazla. Ne olmuş? Zıplayan koyunun kuyruğu kalkmış da kıçı açığa çıkmış. Sanki kıçı mütemadiyen açıkta olan keçi kendisi değilmiş gibi beeleyerek gülmüş sizinki. İşte o cümleden bir saçmalık.
Tam da bu yüzden, Mehmet Akif’le bir tanışıklıkları olmayanların, zafer kazanmışçasına nara atışları ve büyük bir magazinel merakla hadiseye yaklaşmaları şaşırtmıyor beni. Şöyle bir bakın meydandaki retoriğe, ne dediğimi anlarsınız. Mehmet Akif Ersoy mesele olmaktan çıkalı çok olmuş. Nihayetinde bir temenni ile bitirebilirim ancak. Umarım masumdur Ersoy ve aklanır; değilse yargılanır ve ceza alır. Şeriatın kestiği parmak acımaz der, kendisine tövbe edecek, nedamet gösterecek bir şuur dileriz.
Devamını Oku
13 Kasım 2025 Perşembe - 13:05
Devamını Oku
20 Ekim 2025 Pazartesi - 09:30
Devamını Oku
12 Ekim 2025 Pazar - 14:06