gdh'de ara...

Hudson Institute: Türkiye ve ABD, Suriye'de yedi temel varsayım üzerinden bir çözüm yolu izlemeli

ABD-YPG ittifakı neredeyse on yıldır Ankara ve Washington arasındaki ilişkileri zehirliyor. Türkiye ve ABD'nin, Suriye'de birleşik bir etki alanı yaratmak için birlikte ilerleyebilecekleri yedi temel varsayım üzerinden bir çözüm yolu izlemesi gerekmektedir.

1. resim

Yabancı askeri müdahaleler Suriye'yi Rusya, İran, Amerika ve Türkiye nüfuz alanları olarak dört kısma ayırdı. Ancak pratikte sadece üç alandan bahsetmek daha mantıklıdır çünkü Rusya ve İran'ın hâkim olduğu alanlar tek bir birim olarak yorumlanmalıdır.

Elbette Moskova ve Tahran her zaman mükemmel bir uyum içinde çalışmıyor, ancak her ikisi de Beşar Esed rejiminin korunmasını hayati bir çıkar olarak görüyor. Ayrıca, Rus ordusunun Ukrayna'daki yenilgisinin sadece Suriye'deki ortak İran-Rusya projesini değil, diğer birçok alandaki ortak çıkarları da tehlikeye atacağını kabul ediyorlar. Birlikte kalmayı başaramazlarsa, ayrı ayrı yok olacaklar. Sonuç olarak, analistler genellikle Rus ve İran alanlarını tek bir kompleks, yani “Esed rejimi bölgeleri” olarak adlandırıyorlar.

Türkiye ve Amerika arasında böyle bir birliktelik söz konusu değil. Washington ve Ankara yaklaşık yetmiş yıldır Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nde (NATO) yakın iş birliği içinde çalışıyorlar. Ancak Suriye'deki politikaları tam anlamıyla uyumsuz. Sürtüşmenin nedenini tespit etmek ise kolay. Sebep; Obama yönetimi 2014 yılında Halk Savunma Birlikleri'ni (YPG) Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadelede Amerika'nın Suriye'deki birincil ortağı olarak seçmesidir.

YPG, Türkiye'nin doğu yarısını kopararak bağımsız bir Kürt devleti kurmayı amaçlayan Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) Suriye kanadıdır. Türkiye'de PKK düşmanlığı toplumsal olarak temellenmiş bir olgudur. Hem vatandaşlar hem de ulusal güvenlik görevlileri, onu sadece bir terör örgütü olarak değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı en büyük güvenlik tehdidi olarak görmektedir. Bu bağlamda Ankara, Obama yönetiminden YPG ile ortaklıktan kaçınmasını istedi. ABD'nin PKK'yı terör örgütü olarak görmesine ve PKK ile YPG arasındaki bağları inkâr etmemesine rağmen Obama yönetimi Ankara’nın bu isteğini reddetti.

ABD ordusu, YPG ile ortaklığı başlattıktan kısa bir süre sonra şu anda Amerikan etki alanına hâkim durumdaki milis ittifakı olan Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) oluşturdu. Muhtemelen Amerikalılar, Kürt olmayan, özellikle Arap unsurların SDG'ye dahil edilmesinin PKK'nın bölgedeki etkisini azaltarak Ankara'yı yatıştıracağına inandılarsa da yanıldılar. YPG'nin komuta yapısı bozulmadı ve SDG'ye hâkim durumda. ABD, Arap milisleri kendi kontrolü altına alarak PKK'nın kontrol edebileceği toprakları genişletti ve ilk kez etnik olarak Arap olan bölgelerde hakimiyet kurmasını kolaylaştırdı. Amerika, PKK'nın ABD yardımı olmadan Suriye'de birbirinden izole olacak Kürt yerleşim bölgelerini birbirine bağlamasına ve bağımsız bir PKK devletçiği yaratmanın önündeki tüm doğal engelleri aşmasına olanak sağladı.

ABD-YPG ittifakı neredeyse on yıldır Ankara ve Washington arasındaki ilişkileri zehirliyor. İki ülke çatışmayı çözene kadar güven yeniden tesis edilemeyecektir. Bu yol haritası, Türkiye ve ABD'nin birleşik bir etki alanı yaratmak için birlikte ilerleyebilecekleri bir yol önererek olası bir çözümün taslağını çiziyor.

Yedi temel varsayım bu öneriyi şekillendirmektedir:

1. ABD-Türkiye ortaklığını canlandırma, YPG'nin oluşturulacak olan ABD-Türkiye ortak etki alanından tamamen çekilmesini, YPG ile ABD arasındaki ittifakın tamamen sona ermesini gerektirir.

2. ABD ve Türkiye, Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınmaya çalışmalıdır.

3. Türk ordusu, Türk ordusunun Suriyeli müttefikleri ve SDG'nin YPG'li olmayan unsurları şu anda SDG ve YPG tarafından yürütülen güvenlik görevlerini yerine getirebilecek kapasite ve güçtedir ve bu görevler hızlıca ve başarılı şekilde devralınabilir

4. ABD-Türkiye ortak alanının her bir bölümündeki siyasi ve askeri yapıların etnik bileşimi yerel demografiyi yansıtmalıdır: Kürtler Kürtleri yönetmeli, Araplar Arapları yönetmeli vb.

5. Suriye'de IŞİD'in ortadan kaldırılması hem Amerikalıların hem de Türklerin temel çıkarlarından biridir.

6. YPG'nin tahliyesi yoluyla sivillerin korunması ve yerel koşulların bozulmasının en aza indirilmesi hem Washington'ın hem de Ankara'nın en önemli endişeleri.

7. ABD ve Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Suriye muhalefetinin meşruiyetini tanıyan ve Esed rejimini muhalefetle siyasi geçiş sürecini müzakere etmeye çağıran 2254 sayılı kararı uyarınca yerel siyasi ve askeri yapıların geliştirilmesini destekleyecektir.

YPG'nin Deyrizor'dan tahliyesi

ABD-Türkiye ittifakını yeniden canlandırmanın yolu Deyrizor Askeri Konseyi'ni SDG'den ayırmak ve tüm YPG savaşçılarını bölgeden tahliye etmekle başlıyor. Konsey etnik olarak Arap olan ve yerel halk arasında güçlü kökleri bulunan bir milis gücü. Nispeten uyumlu bir yapı olan konsey, PKK'nın Kürt ağırlıklı uzantısı (YPG) için doğal olmayan bir ortak. Konseyin YPG ile birlikteliğine Amerikan gücü aracılık etmişti. Dolayısıyla artık bu birlikteliği Amerika bozabilir.

ABD, Deyrizor Askeri Konseyi'ni SDG'den ayrılıp Suriye Ulusal Ordusu'na (SMO) katılmaya teşvik etmelidir. Resmi olarak 2017'de kurulan SMO, Türkiye destekli Suriye askeri gücüdür. Esed rejimine karşı çıkıyor ve bu nedenle Rusya ve İran'ın destek verdiği Esed'in ordusu olan Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri ile karıştırılmamalıdır.

Deyrizor Askeri Konseyi, savaşçılarının çoğu zaten bu bölgeden gelen SMO'ya nispeten sorunsuz bir şekilde entegre olacak. İç savaş sırasında, yaklaşık 250.000 kişi Deyrizor'dan kaçarak Kuzey Suriye'nin Türkiye tarafından korunan bölgelerine (El-Bab, El-Rai, Suluk, Cinderesi ve Afrin gibi yerler) sığındı. Bu sığınmacılar, saflarında şu anda Deyrizor Askeri Konseyi'nde görev yapan yaklaşık 7,000 Deyrizorlu savaşçıya sahip olan SMO için sürekli bir asker akışı sağladı. Deyrizor Askeri Konseyi, halihazırda yedi lejyondan oluşan SMO’ya katıldığında, yeni kurulacak olan Sekizinci Lejyonun çekirdeğini oluşturacaklar.

Türk özel kuvvetleri birimleri, SMO'nun Deyrizorlu unsurlarına bölgeye kadar eşlik edecek ve Sekizinci Lejyon‘un uyumlu bir güç haline gelmesini sağlamak için lejyon ve Deyrizor Askeri Konseyi ile birlikte çalışacak. ABD'nin halihazırda bölgeye konuşlandırdığı Amerikan özel kuvvetleri birimleri yerinde kalacak ve onlar da yumuşak bir geçişin garanti altına alınmasına yardımcı olacak. Türkiye'nin Deyrizor'daki kuvvetlerine ikmal hatları ve kuzeyden güneye konuşlanma yolları Rus etki alanından geçmeyecek, bunun yerine Malikiye'den Haseke'ye ve ardından Deyrizor'a giden Karayolu 716'dan N7 Karayoluna kadar uzanacak. Türk ve Amerikan kuvvetleri rotayı korumak için birlikte çalışacaklar (bkz. Harita 2).

Bölge sakinleri, Sekizinci Lejyonu yerli bir güç olarak görecekler. Buna karşılık YPG'yi yabancı olarak görüyorlar çünkü askerleri farklı bir etnik gruptan ve Suriye'nin farklı bir bölgesinden -hatta Türkiye, Irak veya İran'dan- geliyor. Bölgeyi istikrara kavuşturduktan sonra Sekizinci Lejyon, tamamı Suriye devrimci bayrağını benimseyecek olan bölge sakinlerinin seçeceği yeni yerel konseylerin oluşturulmasını denetlemek için Türk ve Amerikan kuvvetleriyle birlikte çalışacak.

Elbette YPG bu operasyonu baltalamaya çalışabilir. Örneğin, bölgeyi terk etmeyi reddedebilir ve Esed rejimi ile Rusya'yı bölgeye davet edebilir. Ancak bu filmi daha önce, Şubat 2018'de, Rus paralı askerleri ve rejim yanlısı güçlerin petrol zengini bölgeyi ele geçirmeye çalıştığı sırada görmüştük. ABD karşı saldırısı birkaç saat içinde yaklaşık 100 Suriye askerini ve 200 Rus milisini öldürdü. Ne Moskova ne de Şam aldıkları bu dersi unutmadı.

ABD şu ya da bu nedenle Deyrizor'daki yeni siyasi yapının savunmasına doğrudan katılmamayı tercih ederse, Türkiye Sekizinci Lejyon'a kendi başına seve seve yardım edecektir. Son tarihsel kayıtlar bu noktada hiçbir belirsizlik bırakmıyor. Örneğin 2020'de İdlib’teki Türk kuvvetleri, aralarında önemli bir Rus birliğinin de bulunduğu Esed rejimi güçlerini alt etti. Lazkiye’deki Hmeymim Rus hava üssünden İdlib'e nazaran çok daha uzakta olan Deyrizor, Rus hava savunma sistemlerinin menzilinin dışında. Rus ordusunun Ukrayna'da yaşadığı başarısızlıklar ve bu çatışmanın devam eden doğası göz önüne alındığında, Moskova Türk ordusuna karşı çıkmadan önce iki kez düşünecektir.

YPG'nin Ruslar olmadan savaşma eğilimine girmesi halinde, kısa süre içinde bu kararından pişmanlık duyacaktır. 2018'deki Zeytin Dalı Harekâtı ve 2019'daki Barış Pınarı Harekâtı’nda Türk ordusu ve SMO, YPG'yi Afrin, Tel Abyad ve Resulayn'dan, yani YPG'ye çok daha tanıdık ve müsamahakâr davranılan bölgelerden hızlı ve kararlı bir şekilde çıkardı.

YPG bölgeyi boşalttığında, Deyrizor'dan kaçan çok sayıda mülteci ve ülke içinde yerinden edilmiş insan gönüllü olarak memleketlerine dönecektir. ABD ve Türkiye arasındaki iş birliği sahadaki güç dengesini derhal değiştirecektir. Deyrizor'daki aşiretler üçe bölünmüş durumda: ABD ve YPG ile çalışanlar; Türkiye ile çalışanlar ve Rusya, İran ve Esed rejimi ile çalışanlar. Eğer Türkiye ve Amerika'nın birleşik alanındaki aşiretler ortak bir amaç için çalışırlarsa, Rusya, İran ve Esed rejimi ile çalışan aşiretlere kıyasla toplam güçleri artacaktır.

Türk özel kuvvetleri, diğer adımların yanı sıra, insansız hava araçları ve helikopterleri barındıracak bir üs inşa ederek onlara yardımcı olacak. Üs, kuvvet koruma görevlerini yerine getirmenin yanı sıra IŞİD'e karşı mücadelede Amerikalılara katılacak.

ABD ile terörle mücadele ortakları olarak Türk ordusu ve SMO’nun yeni oluşturulan Sekizinci Lejyonu, YPG'ye üstünlüğünü kanıtlayacaktır. YPG'nin IŞİD'le savaşmakta çıkarı olsa da onu yenmek gibi bir amacı yok, çünkü örgütün tek uluslararası meşruiyet kaynağını sağlayan şey IŞİD ile savaşın kendisi. Dahası, YPG militanları, öncelikle IŞİD'in yükselişini besleyen yapısal koşulları, yani kendi içinde bölünmüş olan ve özellikle İran ve Esed'in desteğini alanlar olmak üzere dış düşmanlar tarafından tehdit edilen Sünni Arap topluluklarının savunmasızlığını ele alma becerisinden yoksundur. YPG, totaliter bir Marksist ve Kürt milliyetçisi bir güçtür. Bu nedenle, Araplar üzerindeki egemenliği, Kürtlerin Araplar üzerindeki otoritesini bir tür yabancı hakimiyeti olarak çerçeveleyen IŞİD için bir armağandır.

YPG, IŞİD’e yönelik operasyonlarında ağırlıklı olarak özel kuvvetleri Hêzên Anti Teror (HAT) birimlerine güveniyor. Bunlar büyük ölçüde hayatlarının büyük bir bölümünü Kuzey Irak'ın Kandil Dağları'nda geçiren ve yerel bilgisi olmayan PKK üyelerinden oluşuyor. İnsani zeminde pazarlık yapmak için, bağlantılarını kişisel çıkarları için kullanan bazı yerel Arap iş bitiricilere güveniyorlar. Yerel halkla olan organik bağları sayesinde, Sekizinci Lejyon daha verimli bir savaş gücü olacak ve IŞİD'i kalıcı olarak püskürtebilecek, istikrarlı ve meşru bir siyasi düzen yaratacaktır.

Amerikan güçleri sadece Deyrizor’da kalmayacak Türk mevkidaşları tarafından desteklenecekleri için bölge petrolünün Esed rejiminin eline geçmesini önlemeye devam edeceklerdir. Buna ek olarak, şu anda bölgeden geçen İran tedarik yolunu engellemek için daha da etkili bir şekilde çalışacaklardır- bu nokta Adım 6'da daha da geliştirilmektedir.

YPG'nin Haseke Vilayeti'nden çıkarılması

YPG'yi Deyrizor'dan tahliye ettikten sonra, Türkiye ve ABD dikkatlerini örgütü Amerikan birliklerinin konuşlandığı diğer bir bölge olan Haseke bölgesinden tahliye etmeye çevirecekler. Bununla birlikte, Deyrizor'un aksine, bu eyalette çok çeşitli Arap ve Kürt nüfusu var. Ayrıca Esed rejimi, YPG'nin koruduğu Haseke ve Kamışlı'da varlığını sürdürüyor.

Yerel siyasi yapıların temsil ettikleri halkın etnik yapısını yansıtması gerektiği ilkesine uygun olarak, ABD Türkiye koalisyonunun Haseke'de hem Ankara'nın hem de yerel Kürt nüfusun güvendiği bir Kürt ortak bulması gerekiyor. Suriye Kürt Konseyi (Kürtçe’de ENKS olarak kısaltılır) ve askeri kanadı Rojava Peşmergeleri bu kriterleri yerine getiriyor. ENKS'nin Ankara ile iyi ilişkileri var ve Esed rejimine karşı çıkan en büyük Suriye muhalefet grubu olan Suriye Ulusal Koalisyonu'nun bir parçası. Ayrıca ENKS'nin, Ankara ile sıcak bir dostluk ve PKK'ya karşı güçlü bir düşmanlık besleyen Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile yakın bağları bulunmaktadır. Son yıllarda KBY, birincil gücü olarak Rojava Peşmergesi üzerinden PKK ile doğrudan çatışma halinde. PKK'ya düşman olan KBY, PKK'nın Suriye kanadı YPG'ye de doğal olarak düşmandır.

Burada yine Türkiye ve ABD Rojava Peşmergesine güçlü bir destek gösterirse, özellikle Haseke'nin Türkiye sınırındaki konumu Ankara'ya stratejik bir avantaj sağladığı için YPG çatışmadan kaçınmaya daha yatkın olacaktır. Dolayısıyla, Amerikalılar ve Türklerin kararlılık göstermesi ile YPG, gönüllü olarak ya Rusya'nın batıdaki nüfuz alanına ya da Suriye'den Irak'a, Kandil Dağları'na, çekilme eğiliminde olacaktır. Türkiye ve ABD, geri çekilmeyi seçen birliklere güvenli geçişi garanti edecek.

Bununla birlikte, YPG direnmeyi seçerse, Türk Silahlı Kuvvetleri kuzeye Deyrizor'dan ve Türkiye'nin güneyinden saldıracaktır. Bu arada Rojava Peşmergeleri, KBY desteğiyle doğudan YPG'nin elindeki Kürt bölgelerine ilerleyecek. YPG savaşçıları üç taraftan kuşatıldığını anlayınca, baskı altında veya alternatif olmadığı için onlara katılanlar kaçacak. YPG liderliği yakında yalnızca Kandil Dağları'ndan gelen militanlara güvenebileceğini anlayacaktır. Çatışma, YPG için kesin bir yenilgiyle hızla sona erecek.

Suriye Kürt Konseyi'nin bir parçası olarak Rojava Peşmergeleri bu Kürt bölgelerinde etnik özerkliği kolaylaştıracak ve Onuncu Lejyon'u oluşturarak SMO’ya katılacaktır. YPG'den ayrılanlar ve halihazırda Türkiye'nin desteklediği gruplarda savaşan Suriyeli Kürt unsurlar saflarını genişletecektir.

Rojava Peşmergeleri, Haseke'deki Kürt toplulukların temsiliyet ve korumasını üstlenirken, eş zamanlı olarak bölgedeki Arap topluluklarını YPG'den ayırma girişimi başlayacak. ABD, yerel milisleri Deyrizor Askeri Konseyi örneğini izlemeye, SDG'den ayrılmaya ve SMO'da birlikler olmaya teşvik edecek. Haseke'den sürgün edilen Araplarla birlikte bu milisler, Dokuzuncu Lejyonunu oluşturacaklar. Deyrizor'da olduğu gibi Türk özel kuvvetleri bölgeye konuşlanacak ve bölge sakinleri yerel meclisleri seçecek. Al-Hol kampı gibi IŞİD hapishaneleri ve mülteci kampları SMO tarafından yönetilecek.

YPG'nin Moskova, Tahran ve Şam ile sürdürdüğü samimi ilişkiler sayesinde Esed rejimi, Haseke ve Kamışlı'da varlığını sürdürdü. YPG'nin tahliyesi ve bölgenin SMO'nun kontrolüne alınması sürecinde bu nedenle Türk ve Amerikan orduları, bir çatışmayı önlemek için Esed güçlerinin etrafındaki çevreyi gözetleyecek. Türk ordusu bu görevi yerine getirme tecrübesine sahip. Daha önceki operasyonlarda Menbiç, Tel Rıfat ve Resulayn'da rejim güçleri ile SMO arasında çatışma çıkmasını önlemişti.

Rusya ile temas

ABD ve Türkiye bu yol haritasını izlemeye başladıkça Rusya hem ABD'nin askeri desteğini hem de Deyrizor'dan gelen petrol gelirlerini kaybetmesi nedeniyle çoğunluğu Arap olan bölgeler üzerindeki kontrolünü sürdüremeyecek hale gelecek olan YPG üzerinde nüfuz kazanacaktır. Rakka, Tabka ve Menbiç gibi ABD'den çok Rusya'nın etki alanında olan şehirler kapanın elinde kalacak ve böylece Rusya'ya bu bölgelerdeki rejim kontrolünü genişletme fırsatı doğacaktır.

Moskova'nın geriye iki yolu kalacak. Birincisi, YPG'yi örgüte bağlı yerel yönetim yapılarını ve silahlı kuvvetlerini dağıtmaya ve bunun yerine Esed rejimi kurumlarına boyun eğmeye çağırarak YPG'nin tamamen tasfiyesini isteyebilir. Ya da YPG'nin tam özerklik yerine Esed rejimine bağlı bir unsur olarak faaliyet göstermesi şartıyla dokunulmadan kalmasına izin vererek dolaylı olarak rejim kontrolünü empoze etmeye çalışacak.

ABD ve Türkiye, Moskova'ya uyum sağlamak için Rakka, Tabka ve Menbiç'te Rusya'ya serbestlik tanımayı düşünmelidir. Gerçekte bu iki ülke sadece, sıkıştıklarında elde tutmanın maliyetli olacağı topraklardan vazgeçmiş olacaklardır. Ancak bu taviz karşılığında ABD ve Türkiye iki şey beklemelidir: Rusya'nın yol haritasını genel olarak kabul etmesi ve Suriye'nin kuzeyindeki Kürt bölgelerinden, yani Ayn el-Arap (Kobani), Amude, Derbesiye ve Kamışlı'nın bir kısmından çekilmesi (bkz. harita 4).

Bu bölgeler çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı yerler. Erdoğan ve Putin 2019'da YPG'nin bu bölgelerden M4 otoyolunun güneyine, Türkiye sınırından yaklaşık 30 kilometre uzağa çekilmesini öngören bir anlaşma imzaladı. Ancak Putin buna hiçbir zaman uymadı. Ankara ve Washington diplomasiyi kullanarak ve Türkiye'nin coğrafi yakınlığının sunduğu kozdan yararlanarak Moskova ile bu konuyu yeniden gündeme getirmeli. Putin'in razı olması, Türkiye ve ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki Irak sınırından kuzeybatıdaki Afrin'e kadar uzanan etki alanlarını birbirine bağlamasına olanak sağlayacaktır.

Putin'in anlaşmaya sıcak bakma ihtimali yüksek. Putin 2018'de Türkiye'nin Afrin'e yönelik saldırısıyla karşılaştığında Türkiye'nin bölgedeki çıkarlarının farkına varmış ve güçlerini geri çekmişti. Bu modeli tekrar izleyecek olursa, YPG Suriye'nin Rusya kontrolündeki bölgelerine çekilecek ve Rojava Peşmergeleri Ayn el-Arap (Kobani), Amude, Derbesiye ve Kamışlı'nın bazı bölgelerine karşı koymadan girecektir. Bu adımın ardından yerel halk kendi kendini yönetecek yerel meclisleri seçmelidir. Eğer YPG Rusya'nın desteği olmadan savaşmaya kalkarsa bir kez daha kaçınılmaz bir yenilgiye uğrayacaktır.

Ancak Rusya'nın ABD-Türkiye anlaşmasını reddetmesi ve bunun yerine maksimalist taleplerde bulunması ihtimalini de göz ardı edemeyiz. Moskova, rejim kontrolünü Türkiye sınırına kadar genişletmek için YPG'yi tamamen Esed rejimine entegre etmeyi tercih edebilir. Böyle bir senaryoda Türkiye ve ABD ya teslim olacak ya da avantajlı konumlarını kullanarak Moskova'yı şartlara zorlamak için Rusya'ya diş gösterecektir.

Eğer Türk ordusu Rus güçlerini bu bölgelerden çıkarırsa, özellikle Amerikan diplomasisinin desteğiyle yapılacak bu operasyon Rusya'nın Suriye'deki tüm pozisyonunu sarsacaktır. Rakka, Tabka, Tel Rıfat, Menbiç ve Tel Temr gibi Esed rejiminin daha yeni kontrol sağladığı veya dolaylı kontrolünün bulunduğu birbirine komşu bölgelerde yaşayanlar rejime meydan okumak için yeni bir şans yakalayacaktır. Putin, Suriye'deki tüm girişimlerine yönelik bir tehditle karşı karşıya olduğunu hemen anlamasa bile, kısa sürede kendine gelecektir.

İdlib'in temizlenmesi

Ankara ve Washington, Türk ve Amerikan etki alanlarını birleştirdikten sonra, eski El Kaide bağlantılı ve terör örgütü olarak tanınan Heyet Tahrir el Şam'ı (HTŞ) İdlib’ten temizlemek için çalışacak. Türkiye ve ABD bu süreci önce HTŞ'nin dağılmasını talep ederek, ikinci olarak da Suriyeli üyelerini SMO’ya 2018'de katılan ve şimdi Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci lejyonları oluşturan Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne katılmaya çağırarak başlayacak.

HTŞ'nin bu talebi kabul etmesini sağlamak için Ankara, Washington'un yardımıyla Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne mali ve lojistik desteğini artıracak ve ayrılmalarını teşvik etmek için HTŞ içindeki figürlerle iletişim kuracak. HTŞ’den ayrılmayı ve SMO’nun İdlib’teki lejyonlarına katılmayı reddeden unsurlara bir ültimatom verilecek: Ya SMO’ya katılın ya da Türk ve ABD insansız hava araçlarının meşru hedefi olun. Türkiye ve ABD, Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne yapacakları yardımı, teklifi reddeden unsurların peşine düşme şartına bağlayacak. Radikallerin İdlib’ten temizlenmesinin ardından yerel halk yerel meclisleri seçecek.

Suriye geçici hükümetinin yeniden yapılandırılması

Türkiye ve ABD, HTŞ'yi tasfiye etmek için çalışırken aynı zamanda yeni ABD-Türkiye etki alanında idari sistemi de yeniden yapılandıracak. Yeniden yapılanmanın üç amacı var: (1) temsili daha demokratik ve çoğulcu hale getirmek, (2) yeni gerçekleri sahaya yansıtmak ve (3) Türk ve Amerikan nüfuz alanlarının pekiştirilmesinin, Suriye'nin bir yandan Türkiye ve ABD, diğer yandan da Rusya ve İran arasında fiilen bölünmesinin başlangıcı olduğu yönündeki korkuları yatıştırmak.

Suriye Geçici Hükümeti, muhaliflerin elindeki bölgelerde birincil sivil otoritedir ve öyle kalacaktır. Şu anda meşruiyetini, aralarında Türkiye ve ABD'nin de bulunduğu 114 ülkenin Suriye halkının temsilcisi olarak tanıdığı Suriye Ulusal Koalisyonu'ndan almaktadır. Reformdan geçirilmiş Suriye Geçici Hükümeti'nin iki bileşeni olmalıdır: iki meclisli bir yasama organı ve bir yürütme makamı. Yasama organının ilk meclisi ABD-Türkiye bölgesindeki yerel konseyler tarafından seçilen delegelerden oluşacaktır. İkinci mecliste ise rejimin kontrolü altında olan veya yurtdışında mülteci olarak yaşayanlar da dahil olmak üzere Suriye halkını temsil eden Suriye Ulusal Koalisyonu delegeleri yer alacaktır. İki meclis birlikte yürütmeyi seçecektir.

Suriye Geçici Hükümeti, Suriye Ulusal Koalisyonu'nun katılımı olmaksızın sadece yerel konseylerden oluşacak olsaydı, sadece Kuzey Suriye'nin hükümeti olurdu. Ülkenin fiilen bölünmesini önlemek için, tüm Suriye halkını temsil etme yetkisine sahip olan Suriye Ulusal Koalisyonu'nun dahil edilmesi çok önemlidir.

SMO, ABD ve Türkiye'nin birincil muhatap olarak tanıyacağı Suriye Geçici Hükümeti'nin yürütme organına karşı sorumlu olacaktır.

İran'ın Tedarik Koridorunu Engellemek

Pratik açıdan, Tahran'ın silahları ve diğer malzemeleri Suriye üzerinden Şam ve Beyrut'a taşımak için yalnızca iki kara yolu var. Birincisi Irak'ta Tanf bölgesinde Amerikan ordusunun kontrolündeki El Velid sınır kapısı. İkincisi, Deyrizor vilayetindeki el-Bukemal'den geçiyor. İran destekli Şii milisler şu anda bu rotayı kontrol ediyor. Esed rejimi ile yakın ilişkisi sayesinde YPG, onların varlığına itiraz etmiyor.

IKBY'nin politikaları ile YPG’nin pratiğinin arasındaki tezat öğreticidir. IKBY'nin Türkiye ile yakın ilişkileri, İran'ın Haseke vilayetine kuzeyden bir rota açmayı hiçbir zaman başaramadığı anlamına geliyor. Yeni kurulan Suriye Sekizinci Lejyonu eğitimli, deneyimli ve etkin savaşçılardan oluşacak ve Deyrizorlular İran'a ve onun bölgesel emellerine karşı sert muhalefetleriyle tanınacak. Evlerine dönmeleri, IKBY örneğini takip etmelerine ve İran'ın Suriye'deki sınır kapısını kontrol etmesini engellemelerine olanak sağlayacaktır.

YPG'nin tahliyesinden sonra Türkiye ve ABD, İran destekli milisleri Ebu Kemal'den çıkarmak için bir operasyon destek olacak. Sekizinci Lejyon'un kabiliyet ve motivasyonlarına ek olarak, ABD ve Türkiye Deyrizor'da yeni kurulan insansız hava aracı ve helikopter üssü de bu operasyonda önemli bir rol oynayacak. Türkiye ve ABD'nin birleşik cephesi karşısında İran'ın vekillerinin bu çatışmayı kazanma şansı olmayacak veya Irak'a çekilecekler ya da ölecekler. Çok geçmeden Sekizinci Lejyon El-Bukemal'ı kontrol edecektir (bkz. harita 5).

Ancak İran'ın bu tür gerilemelere kendi seçtiği yer ve zamanda dolaylı olarak karşılık verme eğilimini de göz önünde bulundurmalıyız. Örneğin, Irak'taki Türk ve Amerikan askeri tesislerini hedef almak için milisleri kullanabilir. Böyle bir durumda ABD ve Türkiye, İran'ı caydırmak için önceden hazırlık yapmalı, saldırı emri verirse kazanacağından çok daha fazlasını kaybedeceğine ikna etmelidir.

Sonuç

Washington ve Ankara bu yol haritasını kararlı bir şekilde takip ederlerse, sadece Suriye'deki politikalarını uyumlu hale getirmekle kalmayacak, aynı zamanda aralarındaki en büyük sürtüşme kaynağını ortadan kaldıracak ve gelecekte ortak hareket etmek için bir temel oluşturacaklardır.

Tartışma