
Dünya iki nükleer güç arasında tırmanan gerilimi kaygıyla izliyor ama uluslararası sistem bir kez daha krizlerin önlenmesi ve durdurulması konusunda sınıfta kalmak üzere. ABD ve İsrail ise uluslararası toplumun genelinden farklı olarak yangına benzin dökmeye hazır.
Son Güncelleme: 09 Mayıs 2025 Cuma - 11:54 | GDH Haber
Keşmir'de çatışma - AA
Hindistan'ın 22 Nisan'da Palgaham'da düzenlenen terör saldırısından Pakistan'ı sorumlu tutması ve İslamabad yönetiminin saldırının bağımsız komisyon tarafından araştırılması önerisini reddetmesiyle başlayan bölgesel gerilimde 6 Mayıs yeni bir eşik oldu.
Hindistan'ın 6 Mayıs'ta Pakistan'a düzenlediği saldırılar, iki ülkeyi savaşın eşiğine getirdi. Pakistan Savunma Bakanı Khavaja Muhammed Asıf da bölgenin çıkmaz sokağın eşiğinde olduğunu vurguladı. Böylece donmuş çatışma bölgesi olan Keşmir, bir kez daha sıcak savaşın oyun sahası haline gelmek üzere. Peki, geçmişte üç kez savaşan iki ülkenin yeniden savaşması kimin işine yarar?
Küresel güç mücadelesinin Orta Doğu'dan Hint-Pasifik eksenine kaymasına paralel olarak Gazze, Lübnan, Suriye ve Yemen gibi ülkelerdeki çatışmaların benzerlerinin de Hint-Pasifik hattında yaşanması beklenen bir gelişme.
Hindistan-Pakistan krizi, belki de bölgede yaşanacak savaşlar-çatışmalar silsilesinin ilk halkası. Ancak nükleer silaha sahip iki ülkenin savaşın eşiğine gelmesi, yalnızca bölgesel güvenlik açısından değil; küresel güvenlik için de büyük bir risk. Bu riski göze alabilecek aktörler ise ABD ve İsrial. Nasıl mı?
Öncelikle Hindistan'ın Pakistan'a düzenlediği saldırıların ardından İsrail dışında ABD dahil neredeyse tüm dünyadan sağduyu çağrısı geldiğini hatırlatalım. Öyleyse ilk olarak İsrail'in tutumuna değinmek gerekiyor.
Halihazırda Gazze'de büyük bir soykırım gerçekleştirmeye devam eden Netanyahu yönetiminin en önemli özelliği Müslüman düşmanlığı. Bu bakımdan siyonist Netanyahu'nun Hindutva milliyetçiliği ile Müslüman karşıtı politikalar uygulayan Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile aynı çizgiye geldiğini söylemek mümkün.
Üstelik İsrail, Gazze'deki katliamları nedeniyle uluslararası toplumun baskısı altında. Hatta Netanyahu hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin verdiği bir yakalama kararı da var. Dolayısıyla İsrailli yetkililere göre, yeni çatışma bölgelerinin ortaya çıkması ve hatta katliamların yaşanması, gözlerin Gazze'den uzaklaşmasına vesile olabilir. Bu da İsrail'in üzerindeki baskının azalması ve İsrail ordusunun daha pervasızca katliamlar gerçekleştirebilmesi demek.
Yukarıda değindiğimiz gibi, Hindistan'ın saldırılarına destek veren tek devlet İsrail oldu. ABD Başkanı Donald Trump ise "Umarım kısa sürede sona erer" diyerek savaş istemediğini dile getirdi. Aslında İsrail'in Hindistan'a verdiği destek, bir nevi şark kurnazlığı. "Gözler Gazze'den uzaklaşsın ve Müslümanlar ölmeye devam etsin" temalı bir yaklaşım. Ancak ABD'nin tutumu Trump'ın açıklamalarından ibaret değil.
Bu durumu açmak gerekirse, Hindistan'a düzenlenen terör saldırılarından Yeni Delhi yönetiminin İslamabad'ı sorumlu tuttuğu dönemde ABD Dışişleri Bakanlığı, Hindistan'ın terörle mücadelesini desteklediklerini ifade etti. Aslında bu, Pakistan ile çatışmalara yakılan bir yeşil ışıktı. Öyleyse soru şu: ABD, Hindistan'a neden yeşil ışık yaktı?
Sorunun cevabı küresel güç mücadelesinin oyun sahasının Orta Doğu'dan Hint-Pasifik eksenine kaymasında saklı. Hindistan, ABD'nin "Özgür ve Açık Hint-Pasifik" stratejisindeki temel ortaklarından biri. Washington'un Çin'e karşı desteklediği ve zaman zaman Asya-Pasifik NATO'su olarak tanımlanan QUAD'ın bir üyesi. Dolayısıyla Washinhton ile Yeni Delhi'yi birleştiren şey Çin karşıtlığı.
ABD, küresel güç mücadelesindeki temel rakibinin Çin olduğunun farkında. Trump'ın ticaret savaşlarının arkasında yatan da yükselen Çin gerçeğini durdurma çabası. Pekin yönetiminin küresel liderlik vizyonunun merkezinde ise Kuşak-Yol Girişimi var.
Çin'in Kuşak-Yol Girişimi'ndeki 6 ekonomik koridordan biri Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru, yani CPEC. Bu da İslamabad'ı Pekin'in bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri haline getiriyor. Bir noktada Pakistan'ın istikrarlaştırılması ise Çin'in zayıflatılması demek. Nitekim CPEC güzergahında yer alan Belucistan bölgesinde yaşanan terör saldırılarının arttığı bir dönemde Keşmir krizinin de patlak vermesi, Pakistan'ın zayıf noktalarına özellikle dokunulduğunu gösteriyor.
Üstelik Keşmir, jeopolitik depremlerin ilki olabilir. Yani istikrarsızlık, kaos, çatışma ve savaşlar domino etkisi yaparak Doğu Türkistan'a kadar uzanabilir. En azından ABD'nin bunu istediğini söylemek mümkün.
Neticede dünya iki nükleer güç arasında tırmanan gerilimi kaygıyla izliyor ama uluslararası sistem bir kez daha krizlerin önlenmesi ve durdurulması konusunda sınıfta kalmak üzere. ABD ve İsrail ise uluslararası toplumun genelinden farklı olarak yangına benzin dökmeye hazır.
Devamını Oku
30 Mayıs 2025 Cuma - 15:00
Devamını Oku
15 Mayıs 2025 Perşembe - 13:14
Devamını Oku
02 Mayıs 2025 Cuma - 13:17