
Elbette kendimiz ve sevdiklerimiz için kaliteli şeyler istemek doğaldır. Ancak Schwartz, küçük seçimlerle meşgul olmanın bizi daha büyük ve daha anlamlı seçimlerden uzaklaştırabileceği konusunda uyarıyor.
Son Güncelleme: 06 Haziran 2025 Cuma - 21:47 | GDH Haber
Kaynakların sınırlı olduğu toplumlarda sorun, seçeneklerin çok az olmasıdır. Zengin toplumlarda ise, paradoksal olarak, sorun seçeneklerin çok fazla olmasıdır.
Psikolog Barry Schwartz, 2004 yılında yayınlanan ve büyük yankı uyandıran kitabı The Paradox of Choice: Why More Is Less (Seçim Paradoksu: Neden Daha Fazla Daha Az?)'da, daha fazla seçeneğin otomatik olarak daha fazla mutluluğa yol açtığına dair yaygın inancı sorgulayarak bu modern ikilemi ele almıştır.
İlk bakışta, seçeneklerin çokluğu özgürlüğümüzü artırır gibi görünür. Ancak Schwartz, bu özgürlüğün bizi bunaltması durumunda, özellikle de günümüzün sonsuz çevrimiçi seçeneklerle dolu dünyasında, bir yük haline gelebileceğini savunur. Mont almaya karar verdiğinizi düşünün. Binlerce marka, stil, dolgu malzemesi ve kesimi var.
Tabi bir de fiyatlar, indirim sezonları ve aynı ürünü alabileceğiniz farklı alışveriş siteleri. Bu bolluk basit bir alışverişi zaman alıcı bir çileye dönüştürebilir. Ve bu sadece giyimle sınırlı değil. Elektronik cihazlardan eğlenceye ve nerde yemek yiyeceğimize kadar, modern yaşamın neredeyse her alanında sayısız olasılık arasından seçim yapmamız gerekiyor.
Bu seçenekler arasında seçim yapmaya çalışan insanları Schwartz iki kampa ayırıyor: mükemmeliyetçiler ve kanaatkarlar. Mükemmeliyetçiler her kararında mutlak en iyiyi ararlar.
Sürekli karşılaştırma yapar, takıntılı bir şekilde araştırır ve genellikle “en iyi fırsatı” yakalar, ancak bunun bedeli olarak iç huzurlarını kaybeder. Buna karşılık, kanaatkarlar sadece “yeterince iyi” olanı hedefler ve zihinsel enerjilerini diğer konulara saklayarak hayatlarına devam ederler.
Çoğu insan, bağlama göre her iki eğilimi de gösterir. Ancak Schwartz'ın araştırması, mükemmeliyetçilerin, seçimleri nesnel olarak daha üstün olsa bile pişmanlık, şüphe ve memnuniyetsizlik yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Neden? Çünkü en iyiyi arama çabası, onları seçmedikleri tüm alternatifler üzerinde durmaya itiyor.
Schwartz’ın tavsiyesi mümkün olduğunca kanaatkâr olmanızdır. Tüketim kültürünün her seçimi kimliğimizin bir yansıması haline getirdiği bir çağda bunu yapmak çok da kolay değildir elbette. Reklamlar sürekli olarak basit seçimlerin bile çok önemli olduğunu ve seçtiğimiz ürünün bir şekilde değerimizi belirlediğini ima eder.
Elbette kendimiz ve sevdiklerimiz için kaliteli şeyler istemek doğaldır. Ancak Schwartz, küçük seçimlerle meşgul olmanın bizi daha büyük ve daha anlamlı seçimlerden uzaklaştırabileceği konusunda uyarıyor.
Mükemmel mutfak aletini veya tatil yerini seçmek için kendimizi parçalamak yerine, sınırlı zamanımızı nasıl kullandığımız, bizi yönlendiren değerlerin neler olduğu ve hayatımızın nereye gittiği gibi daha derin sorular sormalıyız.
Bunun ayrıcalıklı bir sorun olduğunu kabul etmek önemlidir. Dünyada milyonlarca insan çok daha acil sorunlarla karşı karşıyadır. Ancak bu, tüketim odaklı ortamlarda seçim fazlalığının insanlar üzerinde yarattığı zihinsel yükü ortadan kaldırmaz. Bu, genellikle özgürlük kisvesi altında ortaya çıkan bir tür psikolojik yorgunluktur.
Ve bunun sonuçları sadece kişisel değildir. Schwartz, insanlar yüzeysel kararların fazlalığı içinde kendilerini giderek daha fazla kaybolmuş hissettikçe, netlik ve kontrol vaat eden siyasi liderlere yönelebileceklerini belirtiyor.
Önemsiz özgürlükler tarafından yönünü kaybetmiş olarak, daha derin ve daha hayati özgürlüklerin peşinden gitmekten vazgeçme riskiyle karşı karşıya kalırız.
Schwartz’ın bakış açısı aslında bizim kadım Tasavvuf düşüncesi ile ilişkilendirilebilir. Sufi bakış açısına göre, sonsuz seçimlere olan modern takıntı, daha derin bir manevi huzursuzluğa işaret edecektir: kalbin gerçek yönü olan Allah’tan uzaklaşması.
Tasavvuf, iç huzurun dışsal bolluktan değil, kanaat ve maddi dünyaya kalbi bağlamama (zühd) ile elde edildiğini öğretir. Dünyevi seçeneklerin çoğalması genellikle anlamın yokluğunu maskeler.
Sufi bakış açısında gerçek özgürlük kişinin daha çok dünyevi dikkat dağıtıcı hakkında düşünüp aralarından tercih etmesi değildir. Gerçek özgürlük kişinin dünyevi dış faktörlerden etkilenmeden yaşayıp, yaratıcıya ve onun ayetlerine (bilim, sanat, felsefe) daha çok zaman ayırabilmesidir.
Ancak Sufi ya da dindar biri olmasanız da Schwartz’ın mesajı sizi yine de ilgilenecektir. Gerçek özgürlük, çoraplarımızın renginde veya akıllı telefonumuzun modelinde bulunmaz. Özgürlük, bir amaç peşinde yaşamak, bilgece sevmek ve zamanımızı değerli şeylere harcamaktır.
Biz tüketiciler değil, zihin ve bilinç sahibi insanlarız. Tüketici modu iradenin zayıfladığı kendimizi kaybettiğimiz bir moddur. O modda ne kadar çok zaman geçirirsek, o kadar çok anlamlı bir yaşam az zamanımız kalmış olur. Ve elbette o kadar az mutlu ve huzurlu oluruz.
Devamını Oku
01 Temmuz 2025 Salı - 18:07
Devamını Oku
25 Nisan 2025 Cuma - 14:35
Devamını Oku
16 Nisan 2025 Çarşamba - 12:55