
Bu ülkede “denge” diye kutsadıkları şeyin gerçekte neye hizmet ettiğini gerçekten çok merak ediyorum. Çünkü görünen o ki, denge dedikleri adalet değil, itidal değil, toplumsal mutabakat hiç değil.
Son Güncelleme: 03 Aralık 2025 Çarşamba - 09:12 | GDH Haber
Bir süredir içimde bir sitem değil, bir sorgulama büyüyor.
Bu ülkede “denge” diye kutsadıkları şeyin gerçekte neye hizmet ettiğini gerçekten çok merak ediyorum. Çünkü görünen o ki, denge dedikleri adalet değil, itidal değil, toplumsal mutabakat hiç değil.
Denge, sadece insanları susmaya ikna eden bir mekanizmaya dönüşmüş durumda.
Konuşuyorsun, siyaset.
Gülüyorsun, siyaset.
Bir acıdan, bir kayıptan, bir sevinçten bahsediyorsun, yine siyaset.
İnsanın kendi hayatına dair kurduğu en masum cümle bile hemen bir tarafın lehine veya aleyhine yazılıyor.
Sanki bu topraklarda yaşayan herkes, düşünürken bile siyasi bir broşür taşımak zorundaymış gibi.!
Sanki varoluşumuz, modern çağın en büyük dayatması olan “Tarafını seç!” emrine boyun eğmek zorundaymış gibi…
Ve ardından o meşhur cümle!
“Aman ona dokunma, bunu söyleme, buraya girme.”
Bu cümleler, bir ülkenin gerçek korkularını ele verir.
Çünkü bir toplum, en basit cümleleri bile tehdit saymaya başlamışsa orada sağlıklı bir denge yoktur.
Orada sadece korkunun örgütlediği bir sessizlik vardır.
Beni asıl yoran da bu zaten!
Neden kendi hayatıma dair bir duygu ifade etmek, hemen “bir yerlere dokunmak” gibi algılanıyor?
Niye bir insan, kendi gerçeğini anlatmak için bile kırmızı çizgilerden izin almak zorundaymış gibi hissediyor?
Ben kimsenin kahramanı değilim.
Ben hiçbir grubun, hiçbir çevrenin, hiçbir siyasi rengin taşıyıcısı değilim.
Ben sadece insanım insan.
Ve insan olmanın bütün doğal tonlarında yaşamak istiyorum.
Doğruyu söylemek istiyorsam söyleyeyim, susmak istiyorsam susayım…
Sevdiğimi öveyim, yanlışı eleştireyim, acımı dillendireyim, sevincimi paylaşayım.
Bunun nesi siyasi?
Bunun nesi dengeyi bozuyor?
Gerçek şu ki; bu ülkede normal kalmak en zor sınav haline geldi.
Çünkü bizden istenen şey “sakin olmak” değil, “suskun olmak.”
Bizden beklenen şey “ölçülü olmak” değil, “kendinden vazgeçmek.”
Hayatlarımızın üstüne öyle çok gölge düşürüldü ki, insan kendi cümlesine bile şüpheyle bakar oldu.
Ama ben bu oyuna gelmek istemiyorum.
Ben, başkalarının çizdiği çerçevenin içinde kendi varoluşumu kaybetmeyi reddediyorum.
Ben bu hayatı, yüzümü sürekli bir yerlere göre ayarlayarak yaşamak istemiyorum arkadaş.
Benim hayatım benimdir.
Sözüm de, duygum da, bakışım da bana aittir.
Ne eksiltirim bir korkunun hatrına, ne büyütürüm bir beklentinin uğruna.
Belki de bu ülkede en devrimci şey, dürüstçe yaşamak.!
Kendi gibi durabilmek…
Kendi gibi konuşabilmek…
Kendi gibi susabilmek…
Ben de tam onu seçtim.
Dengeye değil; hakikate yaslanmayı.
Sessizliğe değil; sahiciliğe tutunmayı.
Ve evet…
Ben bu hayatı sizin yaşadığınız gibi yaşamak istemiyorum.
Ben kendi hayatımı kendim gibi yaşamak istiyorum.
Hem de hiç kimseden izin almadan.
Vesselam…
Devamını Oku
01 Aralık 2025 Pazartesi - 09:16
Devamını Oku
29 Kasım 2025 Cumartesi - 09:41
Devamını Oku
26 Kasım 2025 Çarşamba - 09:48