
Bir milleti ayakta tutan sadece ekonomi ya da siyaset değil, aynı zamanda onun ruhunu diri tutan estetik ve musikidir.
Son Güncelleme: 20 Ağustos 2025 Çarşamba - 07:00 | GDH Haber
Türkiye’de muhafazakârlığın en büyük iddiası, kadim olanı, köklü olanı, bizi biz yapanı muhafaza etmekti.
Ancak geldiğimiz noktada muhafazakârların, muhafaza etmeyi en çok unuttukları şeyin estetik olduğunu görüyoruz.
Bu yüzden şehirlerimiz kimliğini kaybetti, toplumun ruhu da zamanla çürümeye başladı.
Düşünelim!
Mimar Sinan’ın estetik anlayışını koruyabilseydik şehirlerimiz bugünkü beton yığınları değil, insana huzur veren mekanlar olurdu.
Çünkü Sinan’ın mimarisinde ölçü, denge ve ruh vardı.
Caminin kubbesinden, medresenin avlusuna; köprünün kemerinden, çeşmenin lülesine kadar her ayrıntıda insana vakar, tevazu ve zarafet sunan bir dil hakimdi.
Bugünse şehirlere baktığımızda ruhu olmayan binalar, göğe tırmanan ama yere kök salmayan beton bloklar görüyoruz.
İnsanı küçülten, ruhunu daraltan, estetikten uzak yapılar…
Aynı şekilde, Itri’nin musikisini muhafaza edebilseydik, toplumun sesi de çürümezdi.
Itri’nin bestelerinde, bir milletin asırlar boyu süzülen ruhu vardı. Müzik sadece eğlence değil, insanın kalbine ve zihnine dokunan bir terbiye biçimiydi.
Şimdi ise müziğimiz, sözde “modernleşme” adına yozlaştı; ruhu besleyen bir iklim olmaktan çıktı, sadece tüketilen bir gürültüye dönüştü.
O yüzden gençlerimiz melodilerle dinginleşmek yerine ritimlerle öfkeleniyor, maneviyat yerine hız ve hazzı arıyor.
Bugün muhafazakâr kesim, siyaseti muhafaza etmekle övünüyor; ama estetiği, musikiyi, şehir kültürünü, yani toplumu ayakta tutan özü koruyamadığı için, ortaya sadece gürültülü ve ruhsuz bir hayat çıktı.
Bu yüzden muhafazakârlık, toplumun ahlaki çürümesine set olmak yerine, çoğu zaman farkında olmadan çürümeyi hızlandırdı.
Çünkü şehirlerin diliyle, müziğin ruhuyla, estetiğin terbiyesiyle büyümeyen bir toplumun, ahlaken sağlam kalması mümkün değildir.
Ne yazık ki bunun en güncel örneklerinden birini Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Kültür Yolu Festivali” oluşturuyor.
Adında “kültür” var ama içinde kültüre dair bir iz yok!
Gelenekten, hafızadan, irfandan nasipsiz bir gösteri maratonu… Sahnede ses çok, ışık çok, kalabalık çok ama ruh yok.
Binlerce yıllık birikimimizi yansıtan bir musikiye, bir hat üslubuna, bir mimari terbiyeye rastlamak mümkün değil.
Yüzeysel bir eğlence şenliği, adına “kültür” denilerek toplumun önüne konuyor. Oysa kültür, bir festivalde harcanacak tüketim malzemesi değil; insanı besleyen, kimliği diri tutan, milleti geleceğe taşıyan bir ruhtur.
Bugün yapılması gereken şey, Sinan’ın estetik mirasına ve Itri’nin musikisine yeniden kulak vermektir. Betonun soğukluğuna karşı kubbenin huzurunu, gürültünün kargaşasına karşı musiki’nin dinginliğini hatırlamaktır.
Çünkü biliyoruz ki estetik, sadece gözün değil, aynı zamanda kalbin terbiyesidir.
Bir milleti ayakta tutan sadece ekonomi ya da siyaset değil, aynı zamanda onun ruhunu diri tutan estetik ve musikidir.
Muhafazakârlık bu gerçeği yeniden hatırlamadıkça, “Kültür Yolu” gibi ruhsuz festivallerle avunmaya devam ettikçe, muhafaza ettiğini sandığı şeyin aslında nasıl elimizden kayıp gittiğini göremeyecektir.
Vesselam…
Devamını Oku
12 Aralık 2025 Cuma - 10:45
Devamını Oku
10 Aralık 2025 Çarşamba - 07:00
Devamını Oku
08 Aralık 2025 Pazartesi - 07:00