
Kokular, bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, neye inandığımızı hatırlatır. Kokunun dili sessizdir ama hikayesi çok gürdür. Ve bazı kokular, cenneti hatırlatır.
Son Güncelleme: 11 Ekim 2025 Cumartesi - 09:05 | GDH Haber
Koku…
İnsanın var oluşundan beri hafızasında en derin izleri bırakan, görünmeyen ama hissedilen bir mucize.
Göz görür, kulak duyar, dil tadar, el dokunur…
Ama koku, doğrudan kalbe ulaşır.
O yüzden kokular, insanın hatıra defterindeki en sarsılmaz sayfalardır.
Benim için koku, sadece bir duyu değil; bir varlık biçimidir.
Birinin kokusunu duymak, bazen onunla konuşmaktan, hatta onu görmekten daha derin bir tecrübedir.
Çünkü koku, insana temas etmeden dokunur.
Bazen bir annenin kokusu, çocukluğunun sığınağı olur.
Bazen bir dostun kokusu, güvenin tarifi…
Bazen de bir aşkın kokusu, yıllar sonra bile insanın yüreğinde gizli bir bahar gibi açar.
Koku, insanın hem dünyaya hem de geçmişe bağlandığı bir köprüdür.
Tarihte ilk uygarlıklardan bu yana, koku bir zarafet, temizlik, hatta kutsallık sembolü sayılmıştır.
Mısır’da firavunlar mezarlarına misk ve amber koyarlardı; ruhun temizlenerek öteye geçmesi içindi bu.
Antik Yunan’da kokular tanrılara sunulan duaların eşlikçisiydi.
Roma’da güzel koku, hem estetik hem erdem göstergesiydi.
Ve Doğu’da…
Ah, Doğu’da koku sadece duyusal değil, ruhsal bir ibadetti.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki:
“Bana dünyadan üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadın ve gözümün nuru olan namaz.”
Bu söz, kokunun sadece bedensel değil, ruhsal bir karşılığı olduğunu gösterir.
O’nun hayatında miskin, amberin, gülün yeri vardı; çünkü temizlik, zarafet ve letafet O’nun varlığında birleşirdi.
İnceliğin, tevazunun, dikkat ve itinanın bir göstergesi olan koku onun sünnetiydi…
Bazen düşünüyorum da; keşke her kavramın bir kokusu olsaydı!
Adaletin bir kokusu mesela; belki yağmurdan sonraki toprak gibi; ferah, sade, içe huzur veren.
Merhametin kokusu; yeni doğmuş bir bebeğin teninden gelen o tarifsiz sıcaklık.
Dostluğun kokusu; soba başında içilen çayın, samimiyetle karışan buharı.
Ve elbette aşkın kokusu; bir gülün yaprağında, bir mektubun arasında, bir vedanın omzunda kalmış o derin nefes.
Koku, bir anlamda vicdanın da dili gibidir.
İyilik, kötülüğe göre farklı kokar.
Samimiyetin kokusu, yapmacıklığı hemen ele verir.
Temiz kalplerin kokusu vardır, görünmez ama hissedilir.
Hani bazı insanlar vardır, yanındayken havadaki nefes bile güzelleşir.
Onlar kokusunu taşıdıkları bir hikmetle yürürler.
Belki de bu yüzden kokulara zaafım var.
Çünkü koku, beni geçmişe, sevdiklerime, dualarıma, hatta kendime döndürür.
Bir koku duyarım, Emir Efe’nin çocukluğuna giderim…
Bir başka koku, Ayşe Sukeyna’nın masum gülüşünü getirir aklıma…
Bir dostun kokusu, özlemin bütün duvarlarını yıkar.
Kokular, hayatın sessiz tanıklarıdır.
Sonra fark ederim!
Koku, aslında görünmeyen bir dua gibidir.
Bir hatırayı, bir sevgiyi, bir vefayı taşır.
Zaman geçer, insanlar gider, ama bazı kokular kalır.
Ve işte o kokular, bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, neye inandığımızı hatırlatır.
Kokunun dili sessizdir ama hikayesi çok gürdür.
Onu duyanlar bilir ki;
Koku, ruhun hafızasıdır.
Ve bazı kokular, cenneti hatırlatır.
Vesselam…
Devamını Oku
06 Aralık 2025 Cumartesi - 07:00
Devamını Oku
03 Aralık 2025 Çarşamba - 09:12
Devamını Oku
01 Aralık 2025 Pazartesi - 09:16