
Türkiye’de futbol ekonomisinin en çarpıcı boyutlarından biri ise belediyelerin rolü. Ancak iş pratiğe gelince milyonlarca liralık belediye kaynakları, usulsüz ve denetimsiz şekilde spor kulüplerine aktarılıyor.
Son Güncelleme: 03 Eylül 2025 Çarşamba - 07:00 | GDH Haber
Türkiye’de futbol artık sadece bir oyun değil; toplumsal yapının, devlet yönetim anlayışının, hatta ekonominin bir yansıması.
Sahada izlediğimiz şey aslında bir futbol değil, koca bir illüzyon.
Çünkü ortada kalite yok ama kontrol edilemeyen, şişirilmiş, kirli bir futbol ekonomisi var.
Futbolun bu hale gelmesinin sebebi yalnızca kulüp yöneticilerinin beceriksizliği değil.
Bu, aynı zamanda toplumun kolaycı, günübirlik, göstermelik başarıya odaklanan yapısının bir ürünü.
Taraftar sabırsız; şampiyonluk dışında hiçbir şeyi görmüyor. Yöneticilerse kitleleri manipüle etmek için futbolu bir araç olarak kullanıyor. Ve doğal olarak futbol, toplumsal bir afyon haline geliyor.
Türkiye’de futbol ekonomisinin en çarpıcı boyutlarından biri ise belediyelerin rolü.
Yerel yönetimlerin asli görevi halka hizmet üretmek, şehirlere yatırım yapmak, gençlere sosyal imkanlar sunmaktır.
Ancak iş pratiğe gelince milyonlarca liralık belediye kaynakları, usulsüz ve denetimsiz şekilde spor kulüplerine aktarılıyor.
Halkın vergileriyle yapılması gereken yol, park, altyapı, kültür yatırımları; birkaç yöneticinin prestij malzemesi olan kulüplere akıyor.
Transfer paraları, astronomik futbolcu maaşları, günü kurtaran ama yarını karartan harcamalar…
Belediyeler kulüpleri seçim malzemesi haline getiriyor, aslında halkın geleceğini ipotek altına alıyor.
Sonuçta ne kulüpler ayakta kalabiliyor ne de futbol gelişiyor. Kaynaklar çarçur ediliyor, kalite yerinde sayıyor.
Ekonomiye bakınca tablo daha da vahim.
Kulüplerin borçları, sıradan bir şirketi iflasa sürükleyecek düzeyde.
Ama hiçbir denetim yok, hiçbir yaptırım yok.
Çünkü futbol siyasetten besleniyor. Siyasetçiler için kulüpler bir güç aracı, yöneticiler için bir prestij kapısı, taraftar için bir kimlik sığınağı. İşte tam da bu yüzden kalite arka plana itiliyor, para trafiği ön plana çıkıyor.
Sosyolojik açıdan bakıldığında, Türkiye’de futbol bir toplumsal çürümenin aynasıdır.
Kayırmacılık, liyakatsizlik, popülizm ve günü kurtarma kültürü futbola da sinmiş durumda.
Altyapıya yatırım yok, bilime ve planlamaya sırt çevrilmiş. Avrupa kulüpleri 17 yaşındaki genci sahaya çıkarırken biz 35 yaşındaki “emekli turist futbolculara” milyonlar ödüyoruz. Çünkü bizde tüketmek var, üretmek yok.
Bu düzen sürdürülebilir değil.
Futbol ekonomisi kontrolden çıkmış bir balon gibi şişiyor. Belediyelerden, devletten, siyasetten pompalanan kaynaklarla ayakta tutulmaya çalışılıyor.
Ama o balon patladığında geriye ne sahada futbol kalacak ne de kulüpler ayakta durabilecek.
İşin acı yanı, bu çöküş sadece sporun çöküşü olmayacak; toplumun, değerlerin ve geleceğe bakışımızın da çöküşünü gösterecek.
Oysa doğru yönetilse futbol ekonomisi, ülke ekonomisinin de ciddi bir ayağı olabilir.
Avrupa’da bunun örnekleri ortada!
Hem sahada kalite var hem de ekonomik sürdürülebilirlik.
Ama bizde ne kalite var ne de ekonomi…
Sadece kontrolsüz bir para trafiği ve sürekli derinleşen bir borç sarmalı…
Türkiye’de futbol, sahada ruhunu kaybederken belediye kasalarında da halkın geleceğini tüketiyor.
Çözüm; disiplinli mali yapı, şeffaf yönetim, sabırlı bir altyapı devrimi ve günübirlik değil, geleceği hedefleyen bir vizyon.
Aksi halde “futbol ekonomisi” denilen bu büyük balon bir gün patladığında, geriye ne sahada kalite kalacak ne de kulüplerde nefes.
Vesselam…
Devamını Oku
12 Aralık 2025 Cuma - 10:45
Devamını Oku
10 Aralık 2025 Çarşamba - 07:00
Devamını Oku
08 Aralık 2025 Pazartesi - 07:00