
Merhamet çekilince insanlık biter ve toplumların çöküşü her zaman önce kalplerin sertleşmesiyle başlar. Rantı değil vicdanı denetleyelim. Hayvanları değil, ihmali takip edelim.
Son Güncelleme: 26 Kasım 2025 Çarşamba - 09:48 | GDH Haber
Sokaktaki bir canın gölgesine bile tahammülü kalmayan bir toplum haline geldik.
Yeni düzenlemelerle sağlık kurumlarından ibadethanelere, parklardan yol kenarlarına kadar geniş bir alanda “kontrolsüz besleme” yasaklandı.
Oysa bu toprakların bin yıllık hafızasında sokak hayvanları hiçbir zaman “tehlike” olarak görülmedi. Aksine evimizin bereketi, mahallemizin huzuru, gönlümüzün imtihanı oldular. Camilerde kuşlara yem saçılır, esnaf dükkanının önüne bir kap su koyar, kediler evlerin eşiğinde şefkatle karşılanırdı.
Biz bunlarla büyüdük, biz bunlarla insan olduk.
Bugünse bir kedinin su içmesine bile tahammül edemeyen bir dönemdeyiz. Ecdadın vakfiyeleri sokak hayvanlarının beslenmesini kayıt altına alırken, biz aynı topraklarda merhameti suç delili gibi tartışıyoruz. Bu, sadece hukuki değil,ahlaki ve vicdani bir çöküştür.
Buradan, İstanbul Valimiz Sayın Davut Gül’e açık bir çağrı yapmak istiyorum.
Bugün “sokak hayvanları sorunu” diye konuştuğumuz şeyin temelinde belediyelerin yıllardır yerine getirmediği ,aksattığı görevleri vardır.
Bunlardan sadece “kısırlaştırma”zamanında ve gerektiği gibi yapılmış olsaydı, ne bu kadar hayvan olurdu ne de toplum bu kadar gerilirdi.
Sayın Valime soruyorum;
Hangi belediyeler bu konuda denetlendi?
Hangileri uyarıldı?
Bu işe ayrılan kaynakların nereye aktarıldığı kontrol edildi mi?
Yıllarca belediyelerde görev yapmış biri olarak söylüyorum; kısırlaştırma için ayrılan kalemlerin nasıl örtülü ödeneklere kaydırıldığını, sahada kullanılan mamaların mamadan çok tezeğe benzediğini, bu işlerin nasıl bir çıkar düzenine dönüştüğünü bizzat gördüm.
Bugün konuşulan “mama lobisi” bile belediyelerin yanında laf kalır.
Tarih de bu konuda bize yeterince ders sunuyor.
Nuh’un Gemisi’nde insan yalnızca bir türdü; diğer tüm türler Allah’ın emaneti olarak aynı gemide yer aldı.
Yine Rabbimizin “Onlar da sizin gibi birer ümmettir” ayeti, bu emaneti nasıl anlamamız gerektiğini çok açık şekilde ortaya koyuyor.
Bu hakikat bu kadar berrakken, hayvanların rızkını kesmeyi “düzen” diye sunmak bu toprakların mayasıyla bağdaşmaz.
Orta Çağ Avrupası’nda kedileri yok ederek vebayı insanlığın önüne bir felaket olarak koyan zihniyetin nasıl bir infiale yol açtığını tarih defalarca yazdı. Bugün biz aynı yanlışı çağdaş bir kılıfla yeniden mi yaşayacağız?
Unutmayalım ki sokak hayvanının suyunu esirgeyen yarın yetimin lokmasını da görmez.
Bir kedinin rızkına düşmanlık eden, komşusunun ekmeğine de göz diker. Bugün hayvana tahammül edemeyen zihnin yarın insana da acımayacağı aşikar!
Bu kararlar hayvanlara değil; doğrudan bizim vicdanımıza kesilmiş bir hükümdür.
Merhamet çekilince insanlık biter ve toplumların çöküşü her zaman önce kalplerin sertleşmesiyle başlar.
Yetkililere çağrım şudur!
Sorunu yasaklarla değil, akli selim ile çözelim. Kısırlaştırmayı yapmadan beslemeyi suç gibi göstermeyelim. Rantı değil vicdanı denetleyelim. Hayvanları değil, ihmali takip edelim.
Çünkü bugün konuştuğumuz mesele sokak hayvanlarının değil, bizim insanlık imtihanımızın bir parçasıdır.
Merhamet imanın, zulüm ise çöküşün habercisidir.
Bu gidişle başımıza gelecek musibetlere hazırlıklı olalım. “Hayırsız ada” vakasını tekrar hatırlayalım.
Zira insanlığını kaybeden toplumlar, tarihin kara sayfalarında yerini alır.
Vesselam…
Devamını Oku
03 Aralık 2025 Çarşamba - 09:12
Devamını Oku
01 Aralık 2025 Pazartesi - 09:16
Devamını Oku
29 Kasım 2025 Cumartesi - 09:41