
İnsanlar evine ekmek götürme derdindeyken, çocuklarının geleceğini düşünürken; liderlerin birbiriyle didişmesini değil, sorunlara çözüm üretmesini bekliyor.
Son Güncelleme: 09 Temmuz 2025 Çarşamba - 07:00 | GDH Haber
Toplumun çok büyük bir kesimi siyasetin giderek sertleşen, hoyratlaşan ve kutuplaştıran dilinden rahatsız.
İnsanlar artık kavga değil çözüm, hakaret değil umut, ayrışma değil birliktelik görmek istiyor.
Çünkü biliyorlar: Siyasetin dili neyse, ülkenin iklimi de odur.
Son zamanlarda yaşanan gelişmeler, bu kırılgan zemini daha da belirgin kıldı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “beni sokağa döktürme” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenmesi bunun son örneği!
Siyaset kurumu artık topluma umut vermekten çok, gerilim pompalayan bir mecra haline geldi.
Oysa halk, bu dili istemiyor.
İnsanlar evine ekmek götürme derdindeyken, çocuklarının geleceğini düşünürken; liderlerin birbiriyle didişmesini değil, sorunlara çözüm üretmesini bekliyor. Türkiye’nin birçok yapısal meselesinin altında yatan temel sebeplerden biri, siyasetçilerin kullandığı ayrıştırıcı, ötekileştirici ve zaman zaman argoya varan dilidir.
Meclis kürsüsünde başlayan bu dil, miting meydanlarına, oradan televizyon ekranlarına ve sosyal medya mecralarına yayılıyor.
Bu dil öylesine sirayet etti ki; artık vatandaş, komşusuyla bile siyasi düşüncesi yüzünden selamı keser hale geldi.
Çünkü liderler, halkı birleştirecek yerde ayrıştırıyor.
Siyaset meydanlarında “biz” kelimesi yerine “onlar” sözcüğü daha çok yankılanıyor.
Bugün Meclis’te, ekranlarda, meydanlarda kullanılan kelimeler, sadece siyasi rakibi hedef almıyor; toplumun sinir uçlarına dokunuyor. Birbirine tahammül edemeyen liderler, tabanlarını da birbirine düşmanlaştırıyor. Bu durum artık sadece “siyaset sertleşti” diye geçiştirilebilecek bir konu değil; bu bir toplumsal güvenlik sorunu haline geldi.
Maalesef medya da bu kutuplaşmanın taşıyıcısı haline geldi. Gazeteciler, hakikati konuşmak yerine, liderlerin diline paralel pozisyon almak zorunda kalıyor. Gerçekler, ses tonuna, manşet rengine, sosyal medya etiketine göre şekilleniyor.
Oysa halk artık slogan değil, sağduyu ortamı arıyor.
Bu dil böyle sürdüğü sürece, ne toplumsal barış sağlanabilir ne de ekonomik istikrar.
Çünkü dil, yalnızca bir iletişim aracı değildir; aynı zamanda bir ahlak meselesidir.
Dilin zehirlendiği bir yerde, zihinler bulanır, kalpler daralır, vicdanlar susar.
Peki çözüm ne?
Yeni bir siyaset diline ihtiyaç var. Yaraya tuz basan değil, merhem olan bir dil…
Hakaret etmeyen, itham etmeyen, ötekileştirmeyen, halkı dinleyen bir üslup…
Kutuplaştıran değil kucaklayan bir anlayış…
Türkiye, sorunlarını çözebilecek potansiyele fazlasıyla sahip.
Yeter ki siyaset, kendi egosundan ve eski alışkanlıklarından sıyrılarak milletin kalbine konuşmayı öğrensin. Unutulmamalı ki, bir ülkenin kaderi, en çok da o ülkeyi yönetenlerin diliyle yazılır.
Söz, ya köprü olur ya duvar.
Milletimiz köprü istiyor.
Vesselam…
Devamını Oku
15 Aralık 2025 Pazartesi - 08:00
Devamını Oku
12 Aralık 2025 Cuma - 10:45
Devamını Oku
10 Aralık 2025 Çarşamba - 07:00