Türkiye korkmamalı. Güçlü devlet korkmaz. Büyük devlet insanların yaşantısıyla, giyimiyle şunla bunla uğraşmaz. Büyük devlet halkın iradesinin tam anlamıyla yansıyacağı bir demokrasiden de korkmaz. Bunların hepsini gerçekleştirecek büyük düşünmek de kimseye zarar vermez.
Son Güncelleme: 26 Eylül 2025 Cuma - 10:12 | GDH Haber
12 Temmuz 2025 Cumhurbaşkanı Erdoğan:
Türk, Kürt, Arap eğer bir aradaysa, birse, beraberse işte o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır. Ayrıştıklarında, bölündüklerinde, uzaklaştıklarında ise mağlubiyet, hezimet, hüzün vardır.
Moğol orduları acımasızca İslam beldelerini yıktı. Çünkü Türk, Kürt, Arap ayrışmıştı. Haçlılar İslam beldelerine saldırdı. Çünkü Türk, Kürt, Arap birbirinden kopmuştu. Birinci Dünya Savaş'ını kaybettik, aramıza sınırlar çizildi, duvarlar örüldü. Kudüs'ü yitirdik çünkü tefrika vardı. Ne zaman ayrıldık, kaybettik, yenildik.
Ne zaman ittifak yaptık, o zaman tarihe istikamet çizdik. Bugün Gazze'de, Filistin'de tarihin en acımasız, en vahşi, en barbar soykırımı icra ediliyor. Neden? Çünkü Türk, Kürt, Arap tarih boyunca olduğu gibi bir araya gelip ittifak kuramıyor.
15 Temmuz 2025 Cumhurbaşkanı Erdoğan:
Çok kutuplu dünyada Türkiye’miz yeni bir kutup başı olarak hak ettiği yeri alacaktır. Terörsüz Türkiye, terörsüz bölgeye giden sürecin kilidini açacak.
5 Ağustos 2025 Cumhurbaşkanı:
Türkiye'yi yeniden şekillenen küresel sistemde bölgesinin kutup başı ülkesi haline getirme mücadelemiz, kurulan tuzaklara, içeriden ve dışarıdan gelen saldırılara rağmen devam ediyor.
Güvenlikten demokrasiye, ekonomiden teknolojiye, savunma sanayiinden dış politikaya uzanan geniş bir alanda milletimizin istikbalini güvence altına alacak tarihi nitelikte adımlar atıyoruz.
100 yıl önce yıkılmış, paramparça olmuş bir imparatorluktan son bir gayretle topraklarımızı destansı bir mücadele ile düşmandan kurtardık. Zayıftık, yorgunduk, günün gereklerinin farkındaydık, dünyadan gerideydik.
Dünyayı yönetenler öyle olmasa da dönemin geçer akçesi olan Ulus Devlet modeli bir kurtuluş ve güçlenene kadar milli birliği en rahat sağlayabilecek yoldu. Birçok aksaklığa rağmen başarılı bir ulus devlet uygulaması bu topraklarda büyük ölçüde tuttu.
Ama Türkiye o kaba hiç sığmadı. Kıbrıs’ta sığmadı, Irak’ta sığmadı, Sovyetler dağılırken sığmadı, Bosna’da sığmadı, Filistin’de sığmadı… ulus devletine hep sahip çıktı. Neredeyse hep kutsal gördü ama o sınırların içine sığamadı. Sözlerim yanlış anlaşılmasın.
“Sınırlarının ötesinde hakkı var, gözü var” falan demiyorum. Türkiye, imparatorluk sonrası bir ulus devlet. O topraklarda ağlayan bir çocuğa ne Türkiye kayıtsız kalabilir, ne de oradaki bir çocuk Türkiye’den umudunu keser.
Birileri kabul etse de etmese de Türkiye bu. Kıbrıs’a müdahale ederken Ecevit’in damarlarındaki kan da bu, Erbakan’ın damarlarındaki kan da bu.
Türkiye her dönemde ulus devletine, ulus devletin kendisine kattıklarına, o bilince ve onun koruyuculuğuna sahip çıktı. Çıkmaya da devam edecek. Ama Türkiye her fırsatını bulduğunda, her güçlü hissettiğinden ulus devlet reflekslerini aştı ve kanındaki büyük devlet refleksini harekete geçirdi.
Bugün Suriye’de, Libya’da, Karabağ’da, Somali’de, Türk Devletleri Teşkilatı’nda büyük devlet refleksi ile hareket ediliyor. Ama belki de ilk defa bu reflekslerini kurumsallaştıracak, spesifik durumlar ya da konjonktürel olaylar dışında dünyadaki diğer ülkelere de kabul ettirecek bir büyük devlet refleksi gösteriyor. Ve bunu yaparken bölgesel, küresel, toplumsal, sosyolojik alt yapısını kuruyor.
Yazının başında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini boşuna vermedim. Türk – Kürt – Arap ittifakı diyerek ulus devlet ötesi bir yapıdan bahsediyor. Ama bölge ülkelerinin toprak bütünlüğü vurgusunu da her platformda yapıyor.
Bütün bölgedeki ulus devlet modellerini koruyarak ülkeler ve halklar arası iş birliğinin projelendirilmesinden bahsediyor. Terör örgütünü saf dışı bırakarak Kürtleri tarihteki gibi kurucu unsur haline getirmekten bahsediyor. Emperyalist güçlerin örgüt üzerinden kadim bir halkı kullanamamasını formülize ediyor.
Daha sonra hem 15 Temmuz’da -ki o gün konuşmak ayrı bir anlam da içerir- hem de YAŞ sonrası Anıtkabir Özel Defteri’ne yazdığı “Yeni Dünya Düzeni çok kutuplu olacak ve Türkiye’de burada kutup başı olacak” hedefi bir başka dönemin açıldığını gösteriyor.
Bölgesel bir güç olmaktan ziyade bölgenin lideri olmaktan bahsediyor. Bölgesel güç stratejisi işlenmeye başladıktan sonra zaten ulus devlet modeline uymayan birçok olguyu yukarıda sıraladık. Artık tüm refleksin geçmişin dışında olacağını ve bunun kurumsallaşacağının ilanını yapıyor Cumhurbaşkanı.
Hedef koymak kolay. Bunun için çalışmak da olağan. Hatta bunu kabul ettirmek için gövde gösterileri de mümkün. Ama bunu başarmak için kesin çıktılar gerekir. Bunların başında mevcut küresel güçlerin bunu kabul etmesi gelir.
Sonra bölge ülkelerinin bunu kabul ettiklerini gösteren bir göstergeye ihtiyaç vardır. Son olarak da mevcut rakiplerinle olan hesaplaşmada yakın vadede üstünlük sağladığına dair karşı tarafın bir hattın gerisinde kalması ya da iddialarından geri adım atması gerekir.
Mevcut küresel güç Amerika. Diğerleri küresel güç olmak isteyenler. Bu nedenle birinci maddede ABD’ye bakmamız gerekiyor. Aslında ikinci maddedeki kanıtımız burası için de yeter ama Erdoğan – Trump görüşmesinde Trump’ın söyledikleri çok önemli. Özellikle Suriye konusunda “Orayı Erdoğan kazandı, orası onun” sözleri önemli.
İkincil olarak bölge ülkelerinin bu kutup başı rolünü kabul etmesi gerekir demiştik. New York’taki Trump’ın Müslüman Ülkeler Zirvesi’ndeki oturma düzeni burada çok şey anlattı. Evet Türkiye oradaki en zengin ülke değil. En Amerikancı ülke değil. Arap değil.
Ama hem silahlı gücü ile, hem büyük devlet refleksi olması ile hem de tarihi ile lider. Diğer ülkeler de o düzende itiraz etmedi, edemedi. Burada Türkiye’nin saydığım özelliklerinin yanında ABD’nin bunu kabul etmiş olması da tabii ki belirleyici.
Son madde henüz gerçekleşmedi. Ama bunun için de “bazı şeyler olabilir” diyebileceğimiz gelişme, Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesi sonrasında Trump’ın yaptığı basın toplantısındaki sözleri üzerine oldu diyebiliriz.
Trump, “İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin vermeyeceğim. Hayır, izin vermeyeceğim, bu olmayacak. Yeter artık, durmanın zamanı geldi” dedi. Yani İsrail’e bir sınır çizilebilir. Ama İsrail bir terör devleti olduğu için ne kadar sınırın içinde kalır emin değilim.
Artık kritik süreçlerimize odaklanmak zamanıdır. Terörsüz Türkiye hızlanmalıdır. SDG’nin Şam’a entegrasyonu başlamalıdır. Ekonomide iyileşme vatandaşa yansımalıdır.
Türkiye, büyük devlet refleksini kurumsallaştıracak bir yeni sivil anayasaya kavuşmalıdır. Savunma sanayinde hava savunma sistemlerini eksiksiz biçimde geliştirmelidir. Türk – Kürt – Arap ittifakının temellerini bölgesel, siyasi, ekonomik, sosyolojik ve askeri olarak atmalıdır.
Bir parti politikası, bir hükümet inisiyatifi olarak görmeden iktidarı ve muhalefeti ile milletçe Türkiye Yüzyılı hedefine katkı sağlanmalı ve demokratik yarış içindeki partiler politikalarını Büyük Türkiye için güncellemeli.
Türkiye korkmamalı. Güçlü devlet korkmaz. Büyük devlette, bir okulda bir dil öğreniliyor diye ülke bölünmez. Büyük devlette, Hristiyanlar bir okulda din eğitimi veriyor diye İstanbul kaybedilmez. Büyük devlette, göç alıyorsun diye memleket elden gitmez.
Büyük devlet insanların yaşantısıyla, giyimiyle şunla bunla uğraşmaz. Evet kabul ediyorum… Büyük devlet halkın iradesinin tam anlamıyla yansıyacağı bir demokrasiden de korkmaz. Bunların hepsini gerçekleştirecek büyük düşünmek de kimseye zarar vermez.
Devamını Oku
05 Aralık 2025 Cuma - 14:45
Devamını Oku
01 Aralık 2025 Pazartesi - 18:39
Devamını Oku
28 Kasım 2025 Cuma - 14:54