hasanbasri.akdemir@gdh.digital
Şam’da geçmişin izleri ve yeni umutları gördüm. İnsanlar özgürlük için emek verirken, Sumud Filosu’na saldırı gibi olaylar bölgedeki sıkıntıları hatırlatıyor.
Son Güncelleme: 03 Ekim 2025 Cuma - 09:45 | GDH Haber
Havalimanında iner inmez içimde dedim ki, “Her şey çok eski, önceki yüzyıldan kalmış gibi…” ama çok değil birkaç dakika sonra dedim ki,
“Heyecan çok yeni,
Göz yaşları çok yeni,
Şarkılar, zılgıtlar çok yeni….”
Hikayeler boğazıma düğümleniyor
Önce on yıldır Türkiye’de yaşayan, Suriye’den çıkmadan önce bir buçuk yıl hapis yatan Muhammed’le tanıştım. Kendisi Türkiye’de doktora yapmış, birçok iş imkanına da kavuşmuş. Ama bugün memleketine kesin dönüş yapıyordu. Hikayesini bana anlatırken gözyaşlarını tutamadı.
Sonra Abdüsselam Ramazanoğlu abiyle tanıştım. Kendisi buralı olduğunu söylemese Türkçesinden İstanbullu zannederdim. 38 yıldır Suriye’ye giremiyormuş. Suriye pasaportunu memura gösterince önce bir şaşkınlık yaşandı. Sonra Arapça birkaç kelime ve gülerken ağlama hali…
39 yıl önce Hafız Esad döneminde alınmış pasaportunu getirmiş oraya. Gururla “Ben geldim” diyordu.
İstanbul’da Yıldız Teknik’te okumuş. Daha sonra Ankara’ya yerleşmiş. Hayatını orada kurmuş. Esad ailesi olduğu sürece ülkesine gelememiş bir muhalifti. Artık muhalif değil. Artık Suriye’ye gidip gelecek ve Suriye gibi özgür.
Her ikisinin de hikayesini kameraya çekemediğim için çok üzgünüm ama vize ve pasaport işlemleri tamamlanmadan telefonla çekim yasaktı. Şam’a girdiğim andan döndüğüm ana kadar oturmamış bir devlet düzenini yoğun güvenlikle kapatmaya çalışan bir otorite gördüm. Örneğin trafik kurallarına kimse uymuyor. Çünkü bir yaptırım mekanizması yok. Adeta çarpışan arabalar oynanıyor. Ama her köşede otomatik silahlı güvenlik görevlileri var.
Havalimanından çıkarken ellerinde çiçeklerle akrabalarının kesin dönüşünü karşılayan aileleri çektim. Göz yaşları, zılgıtlar ve alkışları izlerken vatan nedir bir kez daha hatırladım.
Şam’da Hayat
Havalimanında önce Şam’ın dünya ile bağına baktım. Maalesef hala Suriyelilerin gideceği en Batı İstanbul. Yani zulümden kaçarken sığınılan liman, bugün hala kapısını açıyor. Onun dışında Katar ve Kuveyt gibi ülkeler de var.
Turkcell, “İsrail’de güzel bir seyahat geçirmeniz” diye mesaj atınca sinirlendim. Sonra internetin çektiği bir anda baktım ki aslında çok yakınız. Operatörlerimizin derhal ülkeye gidip yatırım yapması gerekiyor. Çünkü Arapça konuşan herhangi bir gence Türkçe bir şey sorduğunda cevap alabiliyorsun. Bu 14 yılın kazanımlarını iletişim çağında atlamamak gerekiyor.
Burada paraların üzerinde hala Esad var. Ve bolca sıfır. 10 dolar bozdurunca bir avuç para elinize geçiyor. Türk parası için de aynısı geçerli. Buradaki insanlar için yaşanmış olan enflasyon hala etkili ama dışardan gelen bizler için ucuz bir şehir diyebiliriz.
Devrimin ilk günlerinde tedarik sıkıntısı olmuş. Esad’ın son yıllarında zaten hep varmış. Ancak şu anda marketlerde yok yok. Batılı markalar, Türk, Suudi, Lübnan vesaire markalarıyla marketlerde bolca ürün var.
Günde yalnızca 8 saat Elektirik verilebiliyor. Devrim gerçekleştiğinde yalnızca iki saat elektrik varmış. Bu sorunu çözmek için yoğun çaba var. Halk bu sorunu güneş enerjisi ve jeneratör ile çözmeye çalışıyor. Sular da kirli ve şebekeler çok sağlıksız. Zaten şehrin sağlam yerleri geçen yüzyıldan kalma gibi. Devrimden sonra gelen jeepleri saymazsak 80 model arabalar çürük içinde.
Gece hayatı tabii ki nargile ve sokak lezzetlerinden oluşuyor. İnsanlar nasıl günler yaşadıysa artık o zor şartlara rağmen mutlu ve umutlu görünüyor. Ülkelerini ayağa kaldırmaktan bahsediyor. Emevi Camii’nin etrafında genelde hareket her saat devam ediyor. O Camii’nin ihtişamı da gerçekten büyülüyor. Ayasofya kadar etkilendim.
Kasiyun Dağı’na Hakan Fidan ile Şara çıktı diye bir turistik alan zannetmeyin. Dağa çıkış yasak. Güvenlik yüksek. Biz özel izinle çıktık. Her gün değişen bir parola var. Özel izinle gelenler o parola ile giriyor. “Ne dişli domuzdun sen Esad” dedik ve pozumuzu verdik. Ancak kahve yoktu. Zaten yorgunluk ve rüzgardan hiç de güzel çıkmadım.
Burası kesinlikle bir HTŞ devleti gibi görünmüyor. İnsaların görüntüsüne yönelik bir baskı yok. Namaz saatlerinde camiiler dolu ama caddeler de dolu. Devrimden sonra oluşturulmaya çalışılan algı yalan.
Osmanlı eserleri hemen göze çarpıyor. Mimari özelliklerimiz aynen yansımış. İstanbul’dan esintiler gibi. Sultan Vahdettin türbesi ve yanındaki camii de çok temiz kalmış eserlerden.
Türkiye’ye olan sevgi hep dillerde. Türk’üm deyince her kapı açılıyor. Arapça bestelenmiş Recep Tayyip Erdoğan şarkısı duydum bir yerde. Gençler sanırım beni görünce açtı onu. Ama Suriyelilerdi. Türkiye’den gelen çok insan var burada.
Türkiye’de “Rejim” Diye Analiz Yaptığını Sananlar Gitsin de Rejim Görsün
Savaşın yıkıntıları her yerde. İHH bizi daha iyi anlamamız için Cobar’a götürdü. Doğu Guta’nın (Kimyasal silah kullanılan mahalle) hemen karşısındaki yerleşke.
Cobar’da 300 bin kişilik kentin yok edilmiş, delik deşik halini gördük. Orada 4 gençle karşılaştım. Sohbet ettik. Dost olduk. Senelerce Türkiye’de çalışmışlar. İstanbul, Bursa ve Trabzon’da. Dediler ki, “Abi yüz yıl önce tek devlet, tek millettik. Şimdi iki devletiz ama tek milletiz. Biz Türkiye’yi çok seviyoruz. Çok teşekkür ediyoruz. Suriye’yi ayağa kaldırmaya geldik.” Öyle bir yıkıntının arasında bu inanç bir başkaydı.
İHH Artık Temsilciliği İle Şam’da
İHH’nın Şam temsilciliği açılışına Şam Valisi ve Türkiye Şam Büyükelçisi Burhan Köroğlu katıldı. Şam’da insani yardım faaliyeti yapan uluslararası tüm oluşumlardan temsilciler vardı. Afad temsilcisinin konuşması çok güzeldi. Devletimizin insana bakışının özeti gibiydi.
İHH Genel Sekreterine,
“Zaten Şam’da değil miydiniz? Bu temsilcilik ile ne değişti?” diye sordum.
“Devrim artık küçücük ve abluka altında bir bölgenin değil Suriye’nin tamamının özgürleşmesini sağladı. Biz de artık o küçücük yerde özgürlük mücadelesi veren halkın insani ihtiyaçları için değil, Suriye’nin tamamına hizmetimizi götürmek mücadelesindeyiz. Bu yüzden başkentteyiz.”
Suriye’de Bir Büyükelçi Var Adeta Suriye’nin Dertlisi
Büyükelçimiz Burhan Köroğlu’nun konuşması Türk hariciyesinin ulus devlet refleksleriyle değil, ümmeti, mazlum halkları, bölgeyi kucaklayan anlayışta olmaya devam edeceğini hissettiren bir tondaydı.
“Şam’ın fethini gerçekleştiren Müslüman kardeşlerimiz” diye girdiği konuşmasında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın devrimden sonra ilk geldiğinde Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet El Şara’ya söylediği, “Küçük Cihat bitti büyük cihat başladı. Sıra Suriye’nin imarında” sözünü anlattı ve “Biz buradayız. İslam dünyasında ve dünyada Suriye hak ettiği yere gelene kadar burada olacağız” dedi.
Kendisi ile yaptığımız sohbette de Suriye’nin sorunlarından uzun uzun bahsetti. O anda karşımda Suriye’de Türkiye’yi temsil eden bir elçi değil, Suriye’yi dert edinmiş bir dost gördüm.
Güzel Geziyi Yine İsrail’in Zulmü Bozdu
Gece dönmeden önce herkesin morali bozuldu. Güzel sohbetler yerini moral bozukluğuna bıraktı. İHH yetkilileri toplantıya geçtiler. Kurumlardan gelen arkadaşlar haber merkezleri ile irtibata geçtiler. Çünkü bir güzel anı daha İsrail zulmü mahvetmişti. Sumud Filosu’na saldırı başlamıştı. Ve kalbimiz orada atıyordu.
Devamını Oku
17 Kasım 2025 Pazartesi - 14:53
Devamını Oku
14 Kasım 2025 Cuma - 17:58
Devamını Oku
07 Kasım 2025 Cuma - 19:04




