CHP’de yaşananlar rasyonellikten uzaklaştı. Parti içi güç savaşını Genel Merkez kolaylıkla diyalogla çözebilirdi, ancak bunu tercih etmedi. Erdoğan’ın hitabet ve netlik açısından öne çıkan bir lider olduğu; bu özelliklerinin kısıtlanmadan yansıtılması fayda sağlar.
Son Güncelleme: 29 Eylül 2025 Pazartesi - 09:57 | GDH Haber
Bugün sizlerle CHP’ye dair bir özel haber ya da kulis bilgisi paylaşmayacağım. Normalde yazılarımda kendi özel haberim üzerinden yorumlarda bulunuyorum.
Bu sefer yalnızca bir izlediğim video ve ona verilen iki tweetlik cevap üzerinden yorum yapacağım. Çünkü CHP’de yaşananlar rasyonellikten çok fazla uzaklaştı ve bu başka şeylerin alameti.
İzlediğim video CHP’li Ali Mahir Başarır’a aitti. Kendisi Adapazarı’nda konuşmuş. Konuşmayı gerçekten ilgiyle dinledim. Tek tek tüm mimiklerini, jestlerini izledim. Kendisinin sonra diğer kalabalığa hitap ettiği videoları açtım. Ve gördüm ki özel bir metin yazılmış, vücut dilindeki abartı özellikle çalışılmış, yaka mikrofonu ve videodaki cut montaj zaten…
“Atatürk’ün koltuğundaki genel başkanı seçecek delegelere iftira atıyorlar” diyerek etkili bir giriş yaptığı konuşmasında Sn Başarır, çok geçmeden sözü Gürsel Tekin’e ve Barış Yarkadaş’a getirdi.
Ama öyle bir tonda getirdi ki yenilir yutulur cinsten değil. “Ben hiçbir delegenin pavyonda olduğunu duymadım ama siz o pavyonda ne görev yapıyordunuz?” sorusunu sordu. Sanırım bu ağır sözden sonra bu iş biter diye düşündüm ama nafile…
Özellikle Gürsel Tekin’e “ferasetsiz, utanmaz, alçak, onursuz, hain” gibi ağır sözler söyledi.
Bu arada Ali Mahir Başarır’ın hitabet konusunda özel yetenekleri var. Ancak bu hitabet yeteneğine biraz samimiyet eklemesi gerekiyor. “Aç kaldım, ben yenilmedim, örgütüm var örgütüm, direndim, pilastik mermilerle, benim gençlik kolarım, biz yenilmedik, o alçağı sokmadık, güneştir güneş” derken ağlamaklı ve titrek bir ses tonu yapıyor.
Başını öne sallayıp dudaklarını büzüyor. Göğsünü dışarı çıkarıp kollarını yana açıyor. Bunların hepsi çalışılmış. Zaten bu işler çalışarak olur ama çalıştıktan sonra bu hareketlerin doğallaştırılması gerekir. Orada bazı eksikleri olduğunu gördüm.
Ama hakkını teslim edeceğim kısım tabii ki metin. Atatürk’ten, İnönü’ye, Ecevit’ten, Baykal’a ve hatta Kılıçdaroğlu’na kadar tüm dönemlerle ilgili bir spot vardı ve tabii son dönemdeki birinci parti oluşa dair her vurguyu yaptı.
Ali Mahir Başarır’ın bu videosunu inceledikten sonra bir baktım ki Gürsel Tekin paylaşımlar yapmış.
“Ali Mahir, çok zıpladın; haddini aştın. Sen Bandırma Vapuru’na değil, Aziz İhsan Aktaşların ve itirafçıların kayığına binmeye layıksın; şimdi anladığın dilden konuşma sırası bizde…”
“Günlerdir kirli medyanız ve trollerinizle saldırıyorsunuz. Savaş meydanlarında kurulmuş Cumhuriyet Halk Partisi’ni savunmak için susmayı tercih ettik. İftiralarınıza, alçakça hakaretlerinize rağmen sükûnetimizi koruduk. Ama siz saldırmaya, çamur atmaya, iftira üretmeye devam ettiniz. O zaman hodri meydan! El mi yaman, bey mi?”
“Hadi ailenizden terbiye ve töre öğrenmediniz, Cumhuriyet Halk Partisi terbiyesini de mi hiç duymadınız? “Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim” derler…
Sizinkiler: itirafçılar, iftiracılar, karanlık odaklar. O yüzden ağzınızdan dökülenler çamur değil, lağım olmuş! Biz susunca sustuğumuzu sandınız. Ama unutmayın: CHP terbiyesi susmak değil, yeri geldiğinde dimdik konuşmaktır.”
Bu paylaşımları yapan Tekin CHP’den ihraç edildi biliyorsunuz. Yazıda uzun uzun bu konulardan bahsetmeme sebep olan yorumuma geleyim artık.
Bir parti içi güç savaşını Genel Merkez kolaylıkla diyalogla çözebilirdi. Çünkü bu güç savaşının başat olmayan tüm tarafları yalnızca süreçlerin dışında kalmak istemiyordu.
Bunların başında da Gürsel Tekin geliyor. Ama CHP Genel Merkezi bunu tercih etmedi. Tüm süreçleri daha da gerginleştirdi. Hala da özel çalışılmış metinlerle ve büyük büyük hareketlerle bunu yapıyor. Neden?
Sükuneti sağlayıp iş üretebilir hale gelecekken bu kadar “Konuşulamaz ve sorgulanamaz” süreçler yaratmanın alemi ne? Onlarca kez yayınlarda anlattım.
Hem YSK hem de Ankara’daki mahkeme, CHP’nin Olağan Kongre süreçlerini tamamlayıp mutlak butlan ya da tedbire uğramadan ceza davası aşamasında işlerini görmesine yarayacak kararlar veriyorlar.
İstanbul’da da Tekin ile diyalog kurulsa benzer bir süreçle bir ay içinde İstanbul sorunu da çözülür. Ancak bunun yerine CHP başka bir yola gidiyor. Neden?
Benim aklıma tek bir neden geliyor. İstanbul’daki iddianameyi görmek. İddianame öncesi söylemi normalleştirmemek. Çünkü partiyi davanın altına sokma politikasını göğüslemek kolay olmayabilir.
İddianamede Genel Merkez zor duruma düşerse gerilen ortam terörize edilecek ve yaşanan tüm süreçler yüksek gürültüyle “rejimin operasyonu” olacak. Eğer iddianame “mahkeme salonunda göğüslenebilir” bir halde olursa işte o zaman normalleşme başlar.
Bu çıkarımı yapma sebebim ise hem Gürsel Tekin’in hem de diğer Genel Merkez’in karşısında yer alanların sözlerine Aziz İhsan Aktaş ile başlaması. Çünkü Gürsel Tekin’in de kulağına gelen, benim de kulağıma gelen “Aziz İhsan Aktaş’ın savcıya teslim ettikleri” konusuna karşı bir savunma geliştirmek kolay değil.
Mevcut dengeleri ortadan kaldırarak savunma geliştirmeden süreci atlatmaktan başka bir politika güdülmeyecekse bugün bu ortam gereksiz yere böyle gerilir. Diyeceksiniz ki “Kitle buna inanır mı?” Valla Erdoğan karşıtlığı ile senelerini geçirttikleri kitle CHP’den gelen bir şeyi sorgulamayalı çok oldu.
Ne Kadar Çok Erdoğan, O Kadar Çok Fayda!
Tabii ki devletin olduğu yerde teamül olur. Tabii ki bir Cumhurbaşkanı ile yapılan seyahatteki basın toplantısında karmaşaya izin verilmez. Soruların önceden konuşulup, aynıların elenmesi ve herkese farklı soru sorması için düzen gelmesi normal diyebiliriz.
-Kendi görüşüm bunun da olmasının doğru olmadığıdır. Gazeteci zaten bir başkası bir soruyu sorduğunda onu tekrar etmez-
Uçaktaki meslektaşlarımdan, sorulan sorulardan, verilen cevaplardan, çıkan haberlerden, sosyal medyadaki tartışmalardan bağımsız bir şey söylemek istiyorum.
Ben basın danışmanı olsam ve bana sorsalar, “Kime danışmanlık yapmak istersin” diye kesinlikle Cumhurbaşkanı Erdoğan derim. Söylediği cümlenin dünyada manşet olduğu, net ve kararlı konuşan, tarihimizin en iyi hatibi olan, sinirlenince de, dili sürçünce de, ses yükseltince de kendine ve partisine katkı sağlayan bir lidere basın danışmanlığı yapmak bence konforlu bir iş. Ama onu kısıtlayarak değil. Onun yeteneklerini sergilemesine müsaade ederek.
Uçaktan iki gün önce Fox News’e verdiği röportajda Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyanın gündemine oturdu. Hamas ile ilgili net tavrını Trump görüşmesi öncesi ortaya koydu. Diğer tüm sorulara da aynı duruşuyla cevaplar verdi.
Şimdi bu Fox News’teki arkadaşlar bunları patır patır soran gazeteci de Türkiye’deki bizler neyiz? Ya da ona çatır çatır cevap veren Erdoğan orada bunu yapıyor da burada neden sakıncalı?
Bakın uçağa kim biner, toplantılara kim gider, Cumhurbaşkanını kimler takip eder bilmiyorum. Ve muhtemeldir ki bunlar en doğru isimlerdir. Ama televizyonun parladığı yıllarda onu en iyi kullanan ve fark yaratan siyasinin, dijitalin parladığı dönemde dijitalde bu farkı yaratması için de bazı adımlar atılmalı.
Tarifeli uçakla oradaki detayları yakalayacak, haber açlığı olan, iş çıkarma derdi olan gençleri götürmek çok fayda sağlar. İsim vermiyorum. İsimlerin bir önemi de yok.
Ne kadar çok Erdoğan, o kadar çok fayda.
Devamını Oku
17 Kasım 2025 Pazartesi - 14:53
Devamını Oku
14 Kasım 2025 Cuma - 17:58
Devamını Oku
07 Kasım 2025 Cuma - 19:04