
Afrika kıtası zaten İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin sömürge yönetimlerine son verdikleri 1960’lı yıllardan bu yana darbeler, iç savaşlar ve terör girdabında. Şimdi farklı olan ne ki?
Son Güncelleme: 27 Ağustos 2025 Çarşamba - 07:00 | GDH Haber
İsrail’in Gazze’deki katliamından ve Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan fırsat kalmadığı için uluslararası toplum Afrika’da giderek büyüyen tehlikenin pek farkında değil. Gdh dijital mecrası haricinde, gerek uluslararası gerek ülke medyamızda yer bulamayan Afrika genelindeki çatışmalara dair haberler endişe verici boyutlara ulaştı.
2023 yılının Nisan ayında Sudan’daki darbe girişimiyle iç savaşa dönüşen kaos beraberinde yüzbinlerin yerinde edildiği ve açlıkla sınandığı felaketler silsilesini getirdi. Birleşmiş Milletler’in bu ülkede aciz duruma düşmesi dahi kimsenin umurunda değil.
Son 3 ayda ise Mali, Burkina Faso, Nijer, Nijerya, Mozambik, Kenya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Ruanda’da gerek DEAŞ bağlantılı terör örgütleri gerekse etnik terörden kaynaklı katliamlar boyut kazanmakta. Ülkemiz medyasının hiç ilgisini çekmeyen bu şiddet olaylarında haftada ortalama en az 300 kişi hayatını kaybediyor.
Hatta ABD Başkanı Trump’ın barışı sağlamakla övündüğü Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile Ruanda destekli M23 gerillaları arasındaki çatışmalar da yeniden alevlendi. M23 gerillaları 2 hafta önce Kongo Demokratik Cumhuriyeti topraklarındaki 14 köyü basarak yüzlerce sivili öldürdüler. Bu satırları okuyanlar şunu düşünebilirler:
“Afrika kıtası zaten İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin sömürge yönetimlerine son verdikleri 1960’lı yıllardan bu yana darbeler, iç savaşlar ve terör girdabında. Şimdi farklı olan ne ki?”
AFRİKA ARTIK NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ HEDEFLİ TERÖRÜN MERKEZİNDE
Evet gelelim şimdi farklı olanın ne olduğuna… Geçmişte Afrika’daki iç savaşlar, etnik temelli saldırılar ya da terör eylemleri, Birinci Soğuk Savaş’ın iklimine uygun şekilde ülkelerin siyaseti sistemini değiştirmeyi, başkentleri ele geçirerek rejimleri devirmeyi hedeflerdi.
Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile M23 gerillaları arasındaki çatışma ve Amerika Birleşik Devletleri’nin barışı sağlama gerekçesiyle bu çatışmaya müdahil olma biçimi ise, yepyeni bir paradigmanın devreye girdiğine işaret ediyor.
Değişen hedef ve şartları anlamak için öncelikle Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile M23 gerillaları arasındaki çatışmanın yaşandığı topraklara ve M23’ün silahlı eylem sürecinin harita üzerinde geliştiği istikamete odaklanmak gerekiyor.
Gerillalar, Kivu gölünün güneyinden Kongo Demokratik Cumhuriyeti topraklarına girdikten sonra, bu ülkenin bölgedeki siyasi merkezlerini ya da büyük kentlerini hedef almak yerine güneye dönerek, Tanganika, Yukarı Katanga, Lualaba bölgeleri istikametine yöneldiler.
Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin sömürgecilikten kurtulduğu 1960’lı yıllarda Katanga Cumhuriyeti olarak adlandırılan bölge, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilanı sonrası ilk Başbakanı olan Afrika milliyetçisi Patrice Lumumba’ya da mezar olmuştu.
Lumumba’nın milliyetçi siyasetlerine karşı pozisyon alan Belçika ve ABD, başbakanlık görevine gelmesinin üzerinden 3 ay bile geçmeden Lumumba’nın bir darbe ile devrilmesini sağladılar. Lumumba, darbeyle devrildiği 1960 yılının Eylül ayından, öldürüldüğü 1961 yılının Ocak ayına kadar çeşitli işkencelere maruz kaldı.
Ne Birleşmiş Milletler ne de Sovyetler Birliği Lumumba’nın serbet kalmasını sağlayamadı. Ayrılıkçı Katanga Cumhuriyeti’nin lideri Çombe’ye teslim edilen Lumumba kurşuna dizildikten sonra naaşı sülfirik asit ile yok edildi. 2002 yılında, Lumumba’yı deviren Mobutu’ya ve onu öldürten Çombe’ye dönemin Belçika hükümeti ile Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA’nın para ve siyasi destek sağladıklarına dair iddialar belgelerle ispatlandı.
İşte bugün, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile M23 gerillaları arasındaki mücadelenin sürdüğü ve ABD’nin dahil olduğu mücadelenin coğrafyası böyle bir geçmişe sahip.
BARIŞ MELEĞİ VE NADİR TOPRAK ELEMENTİ AVCISI ABD
2025 yılının Ocak ayında ivme kazanan çatışmalar Nisan ayında ABD’nin devreye girmesiyle başlayan müzakereler neticesinde Haziran ayında bir anlaşma ile “taçlandırıldı”. Anlaşma taraflar arasındaki anlaşmazlıklara kalıcı olarak son vermekten ziyade, M23 gerillalarının kontrol altına aldığı nadir toprak elementleri madenlerinin bulunduğu alanlardan ABD’nin Çin Halk Cumhuriyeti’ni tasfiye etme hedefine yönelikti.
Çünkü söz konusu bölgeler akıllı telefon, diz üstü bilgisayar, elektrikli otomobil bataryası ve uzay araçları üretiminde kullanılan koltan ve tantal mineralleri ile kobalt, tungsten, kalay ve bakır açısından dünyanın en zengin yataklarına sahip.
2022 yılında dünya kobalt ihtiyacının yüzde 70’inin yani 130 bin ton kobaltın yalnızca Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde ilkel şartlarda çalıştırılan madenlerden sağlandığı dikkate alınacak olursa buradaki bir barış anlaşmasına ABD’nin gösterdiği ilginin sebebi daha anlaşılır hale gelebilir.
Tabi bu noktada bir de Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin doğu sınırlarında Kivu ve Edward gölleri çevresinde bu çatışmalar nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan sivillerin sayısına bir bakalım.
TERÖR ÖRGÜTÜ İCADI, SİVİLLERİN ZORLA GÖÇÜ, MADEN KAYNAKLARINA ÇÖKME DENKLEMİ…
Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre bu zengin nadir toprak elementleri bölgesinde tarım ve hayvancılıkla geçinen 7 milyon 800 bin sivil evlerini terk etmek zorunda kalmış.
Yani acaba denklem şu şekilde mi işlemekte? Önce petrol, doğalgaz ya da günümüzde nadir bulunan toprak elementlerinin yoğun olduğu bir toprak parçasına en yakın sınır boylarında etnik ya da ideolojik temelli bir ayrılıkçı gerilla hareketi tasarlıyorsunuz.
Bir süre ev sahibi ülke tarafından faaliyetlerine göz yumulan bu silahlı güç, ilerleyen aşamalarda doğrudan Batılı emperyalist başkentlerle temasa geçiyor. Sonra bu silahlı gücü hedef enerji ve nadir element bölgelerine saldırtıp hemen akabinde “barış meleği” olarak ortaya çıkıyorsunuz ve hem Nobel Barış Ödülü’ne aday olup hem de ülkeniz adına yeni kaynaklara “çökme” fırsatını yakalıyorsunuz.
Artık klasikleşmiş bu senaryonun “barışı sağlama” adı altında uluslararası topluma pazarlanmasının vereceği sonuçları da 2025 Nobel ödüllerinin dağıtımı sırasında görme fırsatı bulacağız.
19 ve 20’inci yüzyıllardaki sömürgecilik tecrübeleri sırasında yalnızca yüzeyi kazınan Afrika kıtası, içerisinde bulunduğumuz 21’inci yüzyılın ikinci yarısında hem yeni nesil teknolojilerle yürütülecek daha vahşi bir madencilik çalışmasının hem de endüstriyel tarım faaliyetlerinin hedefi haline gelecek.
Bu esnada bizler de her yıl Sahra Çölü ve Akdeniz’i aşmaya çalışırken yaşamını yitiren Afrikalıların sayısını tutmaya, “Afrika’yı Afrikalılardan kurtarma” operasyonu yürüten Batılı devletlerin sahneledikleri yeni tiyatroyu izlemeye devam edeceğiz.
Devamını Oku
10 Aralık 2025 Çarşamba - 15:58
Devamını Oku
03 Aralık 2025 Çarşamba - 16:26
Devamını Oku
27 Kasım 2025 Perşembe - 17:45