
Birileri Türkiye’de sınıf atlamayı çok eksik biliyor. Sefilliği, rezilliği tercih etmenin, bürokrasideki ağlarını kullanarak bir yerlere gelmeyi sınıf atlamak zannetmek büyük bir cehaletten başka bir şey değil.
Son Güncelleme: 14 Aralık 2025 Pazar - 10:00 | GDH Haber
Son günlerde şahit olduğumuz toplumsal çürüme diyerek de tasnif edeceğimiz olaylar birçok yazar, çizer ve konuşur taifesince sınıf atlama adı ile izah ediliyor.
Peki bu ne kadar doğru?
Türkiye, Osmanlı bakiyesi bir devlet olarak Avrupa’nın geçtiği aşamalardan farklı bir patern izleyerek bu noktaya geldi. Dikkat ettiyseniz ‘yol’ yerine ‘patern’demeyi tercih ettim zira küreselleşmenin bu denli yoğunlaştığı dünyamızda Çin’den ABD’ye, Rusya’dan İngiltere’ye tüm ülkeler aynı bankacılık sistemlerini, aynı küresel uygulamaları kullanarak varlığını sürdürüyor.
Kuşkusuz Küba ve Kuzey Kore gibi sıra dışı örnekler var olsa da bu hakikati değiştirmez.
İngiltere’nin bugün geldiği noktaya ulaşırken geçirdiği süreçler, aynı kıtada yer almasına rağmen Fransa’dan oldukça farklı, Almanya’nın katettiği yolda karşılaştıkları ise daha da ayrı.
Osmanlı Devleti’nin sadece topraklarının değil, 600 senelik tarihi, sosyolojisi ve iktisadi varlığının üzerine kurulan Türkiye ise, Cumhuriyetin ilk yıllarıyla uygulanan birçok farklı siyasi ve iktisadi uygulamalardan geçerek bugün geldiğimiz noktaya ulaştı. Bu esnada bizi İngiltere gibi bir ülkeden ayırt eden en önemli farklardan bir tanesi de burjuva olgusunun bu topraklarda gelişmemesidir.
Türkiye'de Batı Avrupa'daki gibi güçlü, bağımsız ve kültürel olarak olgun bir burjuva sınıfının oluşmaması, uzun bir tarihi sürecin sonucudur.
Klasik burjuvazi, üretim araçlarına sahip, sermaye birikimini doğal olarak gerçekleştiren, sanatı ve bilimi destekleyen, evrensel bir ahlak ve yaşam tarzı geliştiren bir sınıf olarak tanımlanır. Türkiye'de ise sermaye sahipleri genellikle ‘zenginler’ veya ‘iş adamları’ olarak kalır, burjuva kültürü hep eksik kalır.
Bu durumun kökenleri Osmanlı dönemine uzanır ve Cumhuriyet'in kuruluş biçimiyle daha da pekişir. Osmanlı İmparatorluğu'na kapitalizm, emperyalist güçlerin baskısıyla girdi. Oysa Batı'da burjuvazi feodalizmin içinden doğarak zaman içinde doğdu, büyüdü ve içinde büyüdüğü toplumu da dönüştürdü.
Osmanlı'da zaten ticaret burjuvazisi ağırlıklı olarak gayrimüslimler (Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Levantenler) arasından çıktı. Müslüman-Türk unsurlar ise ticaret ve sanayide zayıf kaldı çünkü merkezi bürokratik yapı özel girişimciliği kısıtladı, toprak mülkiyeti ise uzun yüzyıllar boyu özel değil devlet mülküydü.
Cumhuriyet'in kuruluşunda klasik anlamda bir burjuva sınıfı ve bu sınıfın önderlik ettiği değişim hiç olmadı. Batı'da burjuvazi, kendi şartlarını toplumsal hayata deruhte ederken, Türkiye'de ise dönüşüme sivil-asker bürokrasi öncülük etti.
Böyle olunca milli burjuvazi de bu elit kadronun devlet gücünü kullanması yoluyla oluşturuldu lakin devlet eliyle oluşan bu yapıya burjuvazi demekten daha ziyade ‘devlet beslemesi zenginler topluluğu’ denilebilir.
Bu süreç doğal bir sermaye birikimi değil, tepeden inme bir süreçti.
Sonuçta Türkiye'deki sermaye sahipleri ‘komprador’ (yabancı sermayeye bağımlı) veya ‘Anadolu kaplanları’ gibi fraksiyonlara ayrıldı, ama hiçbir zaman Batı'daki gibi entelektüel, kültürel liderlik üstlenmedi.
Zenginlik genellikle rant, ihale ve devlet ilişkileriyle elde edildi.
Burjuva yerine esnaf, memur ağırlıklı bir orta sınıf oluşurken büyük sermaye aileleri kurumsallaşamadı, kişisel kaldı. Bu eksiklik, Türkiye'de kapitalizmin ‘ahbap-çavuş’ ilişkileriyle işlemesine, yolsuzluklara ve kurumsal zayıflığa yol açtı.
Çünkü Türkiye’de ‘sınıf atlama’ kavramından anlaşılanlüks yaşam, plazalarda yaşamak ve sosyal medyada tanınır olmak, devlet nezdinde itibarlı sayılmaya dair birtakım alametleri üzerinde taşımak ya da en iyi ihtimal ile yurt dışında tatlı yaşam sürecek kadar yabancı lisan bilmek ve parası olmak.
Bugün Türkiye’de mahalle değiştirmek ya da sınıf atlamak ile izah edilen hayatların kayıtsız şartız parametreleri bunlardır.
Madem bu konuya temas ettiysek Charles Dickens’ın ‘Büyük Umutlar’ isimli eserinde gerçek bir sınıf atlama mücadelesine de bir atıfta bulunmak lazım gelir.
Charles Dickens’ın 1861 yılında yayımlanan başyapıtı Büyük Umutlar (Great Expectations), Viktorya dönemi İngiltere’sinin katı sınıf yapısını ve bireyin bu yapıda yükselme çabasını çarpıcı bir şekilde ele alır.
Romanın başkahramanı Pip’in hikayesi üzerinden sınıf atlama teması hem bireysel hırsın hem de toplumsal eleştirinin merkezinde yer alır.
Dickens, kendi hayatından da izler taşıyan bu eserinde, zenginlik ve statünün mutluluk getirmediği mesajını verirken, alt sınıftan üst sınıfa geçişin getirdiği ahlaki çöküşü ve nihai pişmanlığı ustalıkla işler.
Roman, yetim bir çocuk olan Philip Pirrip’in, kısaca Pip’in gözünden anlatılır. Pip, kentin bataklık bölgelerinde, sert mizaçlı ablası Bayan Joe ve onun iyi kalpli kocası demirci Joe Gargery ile mütevazı bir hayat sürer.
Alt sınıfın tipik bir temsilcisi olan Joe, dürüst emekçi bir adamdır ancak Pip çocukluğundan itibaren bu yoksul ve kaba hayatı küçümser. Hikâyenin dönüm noktası, Pip’in bir Noel arifesinde mezarlıkta kaçak mahkûm Abel Magwitch ile karşılaşmasıdır.
Korkuyla mahkûm Abel’e yiyecek ve zincir kesmek için eğe sağlayan Pip, bu iyiliğin yıllar sonra hayatını değiştireceğini bilemezdi. Pip’in sınıf atlama arzusu, zengin Miss Havisham’ın malikânesine davet edilmesiyle alevlenir. Gelin olacağı bir anda müstakbel eşi tarafından terk edilmiş Miss Havisham, zamanın durduğu bir evde yaşar ve evlatlık kızı Estella’yı erkeklerden intikam almak için soğuk ve acımasız yetiştirmiştir.Pip, Estella’nın güzelliğine âşık olur ancak Estella’nın Pip’e ‘kaba elli’ ve ‘kaba konuşan herif’ gibi aşağılayıcı sözleri Pip’te derin bir utanç ve yükselme isteği uyandırır. Köydeki basit hayatı artık ona yetmez, demirci çıraklığı yerine beyefendi olmayı hayal eder.Bu, Viktorya döneminde sanayileşmeyle birlikte ortaya çıkan yeni sosyal hareketliliğin bir yansımasıdır.
Eski aristokrasi yerine ticaret ve servetle sınıf atlamak mümkün hale gelmiştir,ancak Dickens bu değişimi eleştirir.
Ve zamanla Pip’in büyük umutları birdenbire gerçek olur.
Bir gün Avukat Jaggers, ona gizli bir hayırseverden büyük bir miras kaldığını bildirir. Pip, bunu Miss Havisham’dan geldiğini sanarak acil Londra’ya gider ve zengin bir İngiliz asili gibi bir eğitim alır.
Artık şık kıyafetler giyer, borçlanır, üst sınıf arkadaşlar edinir.
Kasabadaki demirci Joe ziyaret ettiğinde onu utançla karşılar, eski dostlarını küçümser. Sınıf atlama, Pip’i ahlaken değiştirir, var olan değerlerini erozyona uğratır ve zamanla kibirli, nankör ve yüzeysel biri olur.
Estella’ya layık olmak için çabalarken, gerçek mutluluğun sevgi ve sadakatte olduğunu unutur. Ancak romanın en çarpıcı dönüşüm anı mirasın kaynağının ortaya çıkmasıdır. Pip’e servet bağışlayan hayırsever Miss Havisham değil, yıllarca Avustralya’da servet biriktiren ve bir zamanlar yiyecek ve eğe verdiği eski mahkûm Magwitch’tir.
Magwitch, Pip’in çocukluğundaki iyiliğine karşılık onu hayallerindeki gibi zengin ve eğitimli yapmak istemiştir.
Bu gerçek, Pip’i sarsar.
Serveti Pip’e göre kirli bir kaynaktan gelmektedir ve Pip’e göre üst sınıfın saflığı kocaman bir yanılsamadır. Magwitch’in dönüşüyle Pip, sınıf önyargılarını sorgular.
Alt sınıftan gelen Magwitch’in parası, Pip’i toplum içinde yükseltmiştir ancak toplum bu parayı şaibeli görür. Dickens burada sınıf sisteminin ikiyüzlülüğünü vurgular. Üst sınıfın serveti genellikle miras veya sömürüyle gelirken, alt sınıfın emeği hor görülür.
Pip’in yükselişi büyük bir çöküşle sonuçlanır. Magwitch’i kaçırmaya çalışırken yakalanır, servetini kaybeder, hastalanır. Bir zamanlar küçük gördüğü Joe’nun sadakatiyle iyileşir ve eski dostlarını yeniden kazanır. Yıllar sonra Herbert ile ticaret yaparak orta sınıfa yerleşir.
Estella ile karşılaşmasında ise acıların her ikisini de olgunlaştırdığını idrak eder.
Roman, Pip’in sınıf atlama hırsının boşluğunu göstererek biter.
Gerçek değer, para ve statüde değil, vicdan, sadakat ve insanlıkta yatar.
Büyük Umutlar, sınıf atlamanın cazibesini ve tehlikelerini bu yönüyle mükemmel yansıtır.
Bu romandan çıkartılacak elbette çok ders var lakin sanırım birileri Türkiye’de sınıf atlamayı çok eksik biliyor. Sefilliği, rezilliği tercih etmenin, bürokrasideki ağlarını kullanarak bir yerlere gelmeyi sınıf atlamak zannetmek büyük bir cehaletten başka bir şey değil.
Devamını Oku
06 Aralık 2025 Cumartesi - 09:58
Devamını Oku
20 Kasım 2025 Perşembe - 09:40
Devamını Oku
07 Kasım 2025 Cuma - 16:50