
Sadece son 20 yıl içerisinde sayısız deprem ve afet yaşadık, yaşamaya da devam edeceğiz. Acı ama hakikat bu. Bu acıların tamamında ülke olarak siyasi popülizm ile bugüne kadar hep mesafe almamızın kuşkusuz ki payı çok.
Son Güncelleme: 20 Kasım 2025 Perşembe - 09:40 | GDH Haber
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gündeme getirilen bu tanımlamanın sanırım kavramsallaştırılması hem çok isabetli hem de hakkaniyetli olur çünkü depremden sonra yaşananlar da afetlerden sonra yaşananlar da bu tanıma hak verdirtir cinsten.
Dilerseniz 06 Şubat öncesine kısa bir göz atalım
Malum hem iklim değişiklikleri hem de yapı stokumuzun 2000 öncesine ait olan kısmının depremlere dayanıklı olmaması ülke olarak sayısız felaketler yaşamamıza sebep oldu. Sadece son 20 yıl içerisinde sayısız deprem ve afet yaşadık, yaşamaya da devam edeceğiz.
Acı ama hakikat bu.
Bu acıların tamamında ülke olarak siyasi popülizm ile bugüne kadar hep mesafe almamızın kuşkusuz ki payı çok.
Bu türden yaşanan doğal afetlerde iktidara yönelik eleştiriler dünyadaki tüm demokratik ülkelerde mutlaka olur ve olmalıdır zira her yapıcı eleştiri iktidarlarda oluşan yozlaşmanın önüne geçer.
Oysa bizde yapıcı eleştirilerden ziyade doğal afet bölgelerinde şovunu yapıp konforlu alanlarında siyaset üretmeyi tercih eden bir muhalefet var. Misal, Kastamonu’nun Bozkurt ilçesindeki sel felaketi sonrası ‘11 büyükşehir belediyesi eliyle ilçeyi ayağa kaldıracağız’ diyen Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı bir daha bölgede gören bile olmadı.
Bir diğer örnek, Elazığ depremi sonrasında ‘Deprem yardımları adil dağıtılmıyor’ diyen Kemal Kılıçdaroğlu, yardımların bizzat yerinde dağıtılmasına nezaret etsin diye Elazığ’a İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’nu gönderdi, biz İmamoğlu’nu Elazığ’da bir fotoğraf çektirdikten sonra kayak merkezinde yerli turist olarak kayak yaparken gördük.
Görüntüler ortaya çıkınca İmamoğlu büyük bir pişkinlik içinde ‘Ailem, benim kutsalım. Bir arada olmak, baba olarak sorumluluğum. Kayak, zil takıp, oynamak değil. Eşim ve çocuklarımla spor yaptım, dertleştik, paylaştık’ dedi.
Daha öncesinde de İstanbul’un birçok noktasını sel bastığında Bodrum’dan birkaç saatliğine gelip geri dönmesi eleştirilince ‘Bana tatil de yakışıyor’ diyebilmişti.
Manavgat yangınları esnasında THK’ya ait yangın söndürme uçaklarının THK eliyle arızalı bekletildiği ortaya çıkınca, Kemal Kılıçdaroğlu hemen yine öne atılmış ve 11 Büyükşehir Belediyesi olarak yardım kampanyası başlatacaklarını ve bu uçakları tamir ettireceklerini duyurmuştu.
Eh, fırıldak bayramda satılır misali Kılıçdaroğlu bu söylemleri ile büyük beğeni toplamıştı ama durun bir dakika.
O günden bu yana yıllar geçti lakin CHP üzerinden ne bir kampanya yapıldı ne de bağış kabul etmesinde bir sakınca olmayan THK hesap numarasına bir kuruş bu kapsamda yatırıldı.
Dernek statüsünde olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girerek bazı uçakları Savunma Sanayi Başkanlığı marifeti ile tamir ettirdi.
Bu şekilde sayısız örnek verebiliriz ama biz 06 Şubat tarihinde yaşadığımız felakete dönelim.
Deprem sonrası ne kadar hokkabaz varsa bölgeye giderek her türden provokasyonu yaptılar. Baraj patladı yalan haberini sosyal medya hesabından yayan cellatlar kim bilir kaç depremzedenin kanına girdiler bilinmez lakin bugüne kadar bu cellatların yakalarına yapışan bir yargı kararı da görmedim.
Gönderilen yardım malzemelerinin kutusunda alkol markası işareti olduğu için yardım malzemelerinin bölgeye götürülmediği yalanı, kendine genel yayın yönetmeni unvanı verilmiş bir müfteri tarafından ısrarla yalan olduğu biline biline söylendi.
Bu zatın ve ekrandaki yancılarının hala iktidar partisinin bazı makamları tarafından her türden olayın baş köşesinde ağırlanmaya devam edildiğini görmek aslında oldukça üzücü.
Hele bir de deprem bölgesinde felaketten sonra kurtarma faaliyetleri devam ederken Muharrem İnce’nin bir şovu vardı ki hala baktıkça insanın kanı donuyor.
Ya Kılıçdaroğlu ile Mansur Yavaş’ın deprem bölgesinde sabaha kadar çadırda olacağız mesajları…
Nesi kötü, gelip deprem bölgesinde konaklamışlar neden eleştiriyorsunuz dediğinizi duyar gibiyim ama sonradan öğrendik ki bölgeye gelen tüm CHP üst düzey ekibi o geceyi Adana’da lüks bir otelde sabahlayarak geçirmişler, otel ücretini de Adana Büyükşehir Belediyesi’ne yıkıp gitmişler.
Bu işin muhalefet tarafı.
Bir de 11 vilayeti ayağa kaldırmakla mesul olan iktidar boyutu var.
İşte burada uzun uzun anlatılması hatta belgeselinin çekilmesi gereken bir destansı mücadele var. Bu yazının kaleme aldığı saatlerde tam 350 bin bağımsız bölüm hak sahiplerine teslim edildi.
Bu ölçekteki bir yaranın sarılmasını Türkiye dışında yapabilecek başkaca bir ülke var mıdır bilemiyorum?
Geçtiğimiz hafta gittiğim Hatay’da gördüğüm manzara ve onun öncesinde Adıyaman’da gördüklerim, beni, ülkem ve milletim ile bir kez daha iftihar ettirdi.
Sadece Hatay’da deprem sonrası 41 milyon ton molozun kaldırılıp başka noktalara aktarılması bile başlı başına bir sorunken bununla iktifa edilmeyerek on binlerce konutun teslimatı yapılmış.
Hali hazırda 3481 şantiyede 200 bin işçi ve mühendis 24 saat esasına göre çalışıyor. Saatte 23, günde 552 konutun inşa edildiği deprem bölgesinde bu denli organize ve özverili çalışmalar olmasaydı, deprem sonrası bu şehirler o ümitsizlik içinde bir daha dirilmemek üzere terk edilebilirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde 350 bininci konutun anahtar teslim töreninde dile getirdiği ‘deprem turistleri’ ifadesi aslında bu vefasızlığa ve vurdumduymazlığa karşı haklı bir ses yükseltmesi.
Neden?
Çünkü millet olarak gecelerini gündüzlere karıştıranların hak ettiği teşekkürü kendilerine etmezsek, testiyi dolduran ile fırıldak bayramda satılır misali şov peşinde olanları ayırt etmezsek önce Allah buna razı gelmez.
Devamını Oku
07 Kasım 2025 Cuma - 16:50
Devamını Oku
31 Ekim 2025 Cuma - 15:16
Devamını Oku
24 Ekim 2025 Cuma - 17:08