
Savunma sanayi ürünleri bugün Batı dediğimiz coğrafyanın tüm dünyadaki hegemon rolünü sağlayan, tahkim eden en önemli hususlardan.
Son Güncelleme: 17 Temmuz 2025 Perşembe - 07:00 | GDH Haber
Önümüzdeki hafta İstanbul’da IDEF 2025 Savunma Sanayii Fuarı icra edilecek. Uluslararası ölçekteki savunma sanayi firmaları ürünlerini sunacaklar.
Peki, savunma sanayi ürünleri neden bu kadar önemli?
Bu soruya verilebilecek çok sayıda cevap var ve her bir cevap kendi içinde ayrı bir yazı olabilir. Lakin, iki önemli boyutu bu yazıda daha fazla ele almaya çalışacağız.
Birinci husus, savunma sanayi ürünleri bugün Batı dediğimiz coğrafyanın tüm dünyadaki hegemon rolünü sağlayan, tahkim eden en önemli hususlardan. Elbette Batı’nın bu alandaki üstünlüğü iktisadi üstünlüğü ve beşerî sermayesi ile de birlikte ele alınmalıdır.
Ancak iktisadi ve beşerî alanda çok ilerlemiş olmasına rağmen, askeri güç olma anlamında sahada olmayan devletler de var…
Tabi bu devletlerin ilanihaye bu şekilde askeri güçten arındırılmış olarak yola devam edip etmeyeceğini henüz bilmiyoruz.
Misal, Japonya’nın askeri bir güç haline dönüşmeksizin daha ne kadar bekleyeceğini, Almanya’nın kendisine koyulan kısıtlamalara daha ne kadar eyvallah diyeceğini öngöremiyoruz.
Şartlar böyle olunca, Batı denen ülkeler grubu, kendilerine üstünlük sağlayan savunma teknolojilerinin başka ülkelerin eline geçmesine göz yumar mı?
Bu konuda yazılmış sayısız analiz ve söylenmiş binlerce söz, Batı’nın bu üstünlüğünü asla devretmek istemeyeceği üzerinedir. Bu yüzden savunma sanayisi, bölgesinde lider olmak isteyen ve daha özgün siyaset ortaya koymak isteyen her ülke açısından son derece değerlidir.
Batı bu konudaki hegemonyasının başka ülkelerin eline geçmemesi noktasında son derece kıskanç ve ihtiraslıdır. Savunma sanayisi alanında sadece Türkiye’de oynanan Batı menşeili ayak oyunları hakkında bugün yüzlerce yazı yazılmaktadır.
Nuri Killigil’den Nuri Demirağ’a ve Şakir Zümre’ye kadar sayısız insan bu konunun kurbanı olmuştur. Bugün de Türkiye’nin savunma sanayisinin önünün kesilmesine yönelik sayısız hamle vardır. Hatta konuyu her türden komplodan arındırmak için iki ABD’li yetkilinin söylediklerine kulak verelim.
ABD’nin Suriye eski özel temsilcisi James Jeffrey: "Bakın Erdoğan 8 ayda İdlib, Libya ve Dağlık Karabağ'da ne yaptı? Rusya ya da Rus müttefikleri her üçünde de kaybedenler oldular.”
Keza, ABD eski Dışişleri Bakanı Pompeo, Barış Pınarı Harekâtı için eski Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Türkiye’yi harekata ara vermeye ikna için geldiği Ankara’dan dönüşünde “Amacımız Türkiye ile olan ilişkileri koparmak değil, Türkiye’nin bölgesinde bağımsız hareket etmesinin önüne geçmek”
Peki bu nasıl olacak?
Tabii ki ekonomik ve askeri anlamda Türkiye’yi kısıtlayarak.
Türkiye’nin ABD ve Batı’ya rahatsızlık veren harekatlarının arkasındaki ana amil nedir?
Elbette beşinci nesil yerli ve milli savunma sanayii ürünleri ve bunları kullanma kararı verebilen siyasi irade.
İşte tam bu noktadan sonra Türkiye’nin F35 programından çıkartılması, YPG ve diğer terör örgütlerine aşikâr ya da gizli verilen destek dahil birçok unsur ivmelenerek hayata geçirildi.
Bütün bu başarılara rağmen savunma sanayisi konusunda Türkiye’nin daha gitmesi gereken çok yolu, aşması gereken epey menzili vardır. Her bir menzile giden yol sayısız mania ve engeller ile doludur.
Gelelim savunma sanayiinin ikinci önemli boyutuna.
Bugün gelinen noktada ülkelerin GSYH’nın yaklaşık %2 kadarlık bir bölümü savunma harcamalarına gitmektedir. Bu dünya çapında düşünüldüğünde devasa bütçelere tekabül eder. Kuşkusuz bu tahsis edilen %2 civarındaki kaynağın tamamı savunma sanayi ürünlerine harcanmamaktadır lakin hala bugün savunma sanayi ürünlerine sahip olmak son derece pahalı bir iştir. Dolayısı ile de üretip satanlar açısından da kaybedilmemesi gereken önemli bir pazar niteliğindedir.
Türkiye ülke savunmasının sağlanması açısından milyarlarca dolar civarında bütçe harcayan ülkelerden biridir. Lakin Türkiye’nin son yıllarda savunma sanayisinde sağladığı üretim ivmelenmesi kendi ihtiyaçlarının %60’ından fazlasını yerli ve milli olarak üretebilmesinin de kapısını aralamıştır.
İşte tam burada savunma sanayiinin neden önemli olduğunun ikinci boyutuna göz atmak gerekir: Savunma ekonomisi
Sadece Türkiye üzerinden konuyu örneklendirirsek gelinen noktada yaklaşık 80 bin vatandaşımız savunma sanayii ile bağlantılı alanda istihdam edilmektedir. Üstelik bu istihdam edilenlerin yaklaşık %60’a yakını mühendistir. Bu açıdan bakıldığında, savunma sanayii dünya silah pazarından aldığı payı arttırdıkça tereddütsüz istihdam oranları da artacaktır.
Ayrıca Türkiye’nin savunma sanayii ihracatından elde ettiği gelir yıllık 7 milyar dolar civarına ulaşmıştır. Kısa bir zaman içinde bu rakamın 15 milyar dolar gibi bir rakama ulaşması mümkündür. Bunun için IDEF 2025 tarzındaki etkinlikler çok değerli platformlardır.
Türk savunma sanayisinin uluslararası alanda rekabet edebilmesi hem silah pazarından daha fazla pay alması hem de ölçek ekonomisi oluşturabilmesine bağlıdır. Üretilen ürünler, uluslararası pazarlarda maliyet etkinlik anlamında dev firmaların ürünleri ile rekabet edebilirse işte o zaman Türkiye’deki savunma sanayisi daha üst eşiklerde ürün üretip bu pazarın başat üreticilerinden olabilir. Aksi takdirde ürettiği ürünü sadece TSK için üreten ve pazarda başkaca bu ürünleri satabileceği müşteri portföyünü oluşturamayan Türkiye’nin savunma sanayisi konusunda çok iddialı olamayacağı aşikardır.
Dünya silah pazarının rakamları ne diyor?
Stockholm merkezli SIPRI’nin veri ve analizlerine göre dünyada silah pazarı nereden nereye gidiyor bazı rakamları paylaşmakta fayda mülahaza ediyorum.
• Türkiye dünya silah ticaretinden pay alan en büyük 13ncü ülke statüsünde. SIPRI’nin yaptığı analizde toplamda 25 ülke var ve bu 25 ülke silah pazarının %99’unun üreticisi olan en ülkeler.
• Yine SIPRI’nin raporuna göre 2016-2020 arasındaki silah satışları 2006-2010 arasındaki döneme göre %12 civarında bir artış gösterdi. Hali hazırda satılan silahların maddi boyutu soğuk savaş döneminin de sona erdiği 1986-1990 arasındaki boyuta ulaştı.
• 2016-2020 arasındaki dönemde en çok silah ihracatı yapan ülkeler sırası ile; ABD %37, Rusya %22, Fransa %8,2, Almanya %5.5, Çin %5.2 ve İngiltere %3.3.
• Bu verilere göre dünya silah pazarının %57’si sadece ABD ve Rusya tarafından domine edilirken, bu altı ülkenin sattığı silahların dünya silah satışlarının yaklaşık %80’ini oluşturduğunu da görmekteyiz. Yine bu ülkelerden ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’nin aynı zamanda dünya barışını sağlamak üzere kurulmuş BM’nin beş daimî üyesi olduğunu düşünürsek kurgulanan düzenin bir galipler düzeni olduğunu söyleyebiliriz.
• ABD yaptığı silah satışlarının %24’lük bölümünü Suudi Arabistan’a, %15’ini de AB ülkelerine yapmaktadır. Buradan Körfez ülkelerinin ve Suudi Arabistan’ın nasıl değerli müşteriler olduğunu da görebiliriz. Keza ABD tüm silah satışlarının %47’sini Ortadoğu’ya yapmaktadır.
• Rusya’nın 2011-2015 yılları arasındaki silah pazarından aldığı %27’lik pay, 2016-2020 yılları arasında %22 civarlarına geriledi. Rusya her ne kadar 45 devlete silah satan en büyük ikinci devlet olsa da dünya silah pazarından alacağı pay her geçen yıl biraz daha azalacağa benziyor. Rusya’nın ana müşterileri Hindistan, Çin ve Cezayir. Ayrıca çok önemli bir detay da Rusya’nın 2016-2020 arasında silah satışlarının dramatik bir şekilde düştüğü yıllar 2019 ve 2020 yıllarıdır. Bu yılların Türkiye’nin Rus silah sistemlerine karşı tüm dünyanın gözü önünde Suriye, Azerbaycan ve Libya’da verdiği silahlı mücadele yıllarına denk gelmesi sanırım tesadüf değildir.
• Dünya silah ithalatçılarına baktığımızda karşımıza çıkan ilk beş ülke yine sırası ile Suudi Arabistan, Hindistan, Mısır, Avustralya ve Çin’dir. Bu ithalatçı ülkelere dünya silah pazarının %37’sine tekabül eden meblağını ödeyen ülkeler de diyebiliriz.
• Silah pazarının ithalatçı ülkelerine bölgeler bazında baktığımızda, Güney Doğu Asya ithalatın %42’sini, Orta Doğu %33’ünü ve AB’liği %12’sini yapmaktadır.
• Yine 2016-2020 arasındaki döneme 2011-2015 yılları arasındaki dönem ile mukayese ederek baktığımızda, İtalya mevcut payından %22, Rusya %22, İspanya %8 ve İngiltere %27 civarında kaybetmişlerdir. Fransa ise %44 civarında bu payını arttırmıştır. Yine buradan baktığımızda Doğu Akdeniz ve Afrika’da eylem ve söylemleri ile ortamı geren Fransa’nın bu gerginliklerden nasıl nemalandığı ortadır.
• Türkiye’ye SIPRI indeksi ile göz atarsak Türkiye’nin savunma sanayisinin ürettiği milli sistemler ile bu pazarın alıcısı olmaktan hızla nasıl uzaklaştığını da görebilmekteyiz. 2011-2015 arasındaki dünya silah pazarının %3,6’lık kısmını ithal eden Türkiye, 2016-2020 arasında bu oranı %1,5 civarına düşürmüştür. Türkiye bir önceki dört yıla göre ithalatını %39 oranında azaltmıştır.
• Hala Türkiye yaptığı ithalatın %29’unu ABD’den, %27’sini İtalya’dan ve %21’ini İspanya üzerinden yapmaktadır. Bu üç ülkeden yaptığı ithalat tüm silah ithalatının %77’sini oluşturmaktadır.
• 2011-2015 arasında Türkiye’nin ABD’den yaptığı ithalat %81 oranında düşüş göstermiştir. Bunda kuşkusuz ABD’nin Türkiye’yi F35 programından çıkartması ve Türkiye’ye yönelik uyguladığı açık ve gizli ambargolarında da tesiri vardır. Bu rakamlar Türkiye’yi ABD savunma sanayisinin üç numaralı müşterisi olmaktan çıkartarak 19’uncu sıralara indirmiştir. Bu rakamın bundan sonra tekrar en tepe noktalara varacağını da bu şartlar altında öngörmemek gerekir.
• Türkiye 2011-2015 yılları arasında dünyada en çok silah ithal eden altıncı ülke olma noktasındaki konumunu yirminci sıralara kadar düşürmeyi başarmıştır.
• Tüm bunlara ilaveten Türkiye, 2011-2015 arasındaki dünya silah ticaretinde ihraç eden ülkeler sınıfındaki yüzdelik dilimdeki yerini de %0,6’dan %0,7’lere çıkartmıştır. Bu oran ile de dünyada silah ihraç eden ülkeler arasında 13’üncü sıraya yerleşmiştir.
Tüm bu rakamalar göz önüne alındığında silah üretiminin ne kadar güç ve dünya silah pazarının nasıl bir kurtlar sofrası olduğunu görebiliriz. Bu rakamlar dikkat ile incelendiğinde ve bölgemizde yaşanan olaylarda Türkiye’nin oynadığı rol dikkate alındığında, Türkiye’nin dünya silah üreticileri arasında ilk 10 ülke içerisine girmesini, ihracat gelirlerini arttırmasını ve bu inşa ettiği kapasitesi ile de dış politikasını daha fazla tahkim etmesini bekleyebiliriz.
Devamını Oku
14 Aralık 2025 Pazar - 10:00
Devamını Oku
06 Aralık 2025 Cumartesi - 09:58
Devamını Oku
20 Kasım 2025 Perşembe - 09:40