
Kudüs Müslümanlar açısından asla Netenyahu ve ona destek verenlerin zihniyetine teslim edilecek bir şehir olamaz. Kudüs’e sadece adalet ve hoşgörü ile sahip çıkabilirsiniz.
Son Güncelleme: 24 Eylül 2025 Çarşamba - 16:10 | GDH Haber
Zavallı kendi kısacık ömrünü insanlık tarihi ile eşdeğer tutuyor ve Kudüs’ün artık sonsuza kadar Yahudi şehri olarak kalacağını çeri domatesi eşliğinde anlatıyor. Oysa şu an elde ettikleri güçten daha fazla da güç elde ettikleri de olmuştu ama iki kez kutsal beldeden kovulmanın zilletini yaşadılar.
Şimdi de tamamen hayal ürünü iddialar ortaya koyarak, Kudüs’ün Erdoğan’ın şehri olmayacağını söyleyerek kendi seçmenlerini konsolide ediyor.
Erdoğan hiçbir zaman Kudüs benim şehrim demediği halde hayali düşman yaratıp taraftarlarını etrafında dans ettiriyor.
Evet, Kudüs Müslümanlar açısından asla Netenyahu ve ona destek verenlerin zihniyetine teslim edilecek bir şehir olamaz lakin bu sahip olma olarak düşünülemez. Cumhurbaşkanı Erdoğan Osmanlı dönemindeki bu paradigmayı defalarca dile getirdi.
Kutsal belde Mekke için Osmanlı döneminde kullanılan ‘Hakim’ül Harameyn değil, Hadim’ul Harameyniz’ tanımlaması bu anlamda her şeyi izah edecek büyüklükte.
Peki bu anlayış Osmanlı ile mi oluştu yoksa İslam’ın yönetim felsefesi mi bu şekilde?
Bunu anlamak için Kudüs özelinde üç tarihsel döneme ışık tutmak yeterli olacaktır.
Hz. Ömer Dönemi ve Kudüs’ün Fethi
Kudüs’ün yönetimi Hz Ömer döneminde Bizanslılardan Müslümanlara geçti.
Ömer bin Hattab, İslam tarihinin en önemli halifelerinden biri olarak, Kudüs’ün fethiyle birlikte hem askeri hem de idari anlamda eşsiz örneklikler sergilemiştir. 638 yılında Bizans yönetimindeki Kudüs, uzun bir kuşatmanın ardından Müslümanların kontrolüne geçmiş, şehrin anahtarı bizzat Hz. Ömer’e teslim edilmiştir.
Kudüs halkı, güvenliğinin ve haklarının korunacağına dair Hz. Ömer’den teminat istemiş, Hz. Ömer de bu talebi büyük bir adalet ve hoşgörüyle kabul etmiştir.
Özellikle Hz. Ömer’in şehre girişi son derece sade olmuş, gösterişten uzak bir şekilde, tevazu içinde Kudüs’e adım atmıştır. Hz Ömer’in bu tavrı İslam’ın fetih anlayışında yağma, yıkım ve zorbalık olmadığının da açık bir göstergesidir. Şehre girdikten sonra ilk iş olarak Kudüs halkının ibadet özgürlüğü ve can-mal güvenliğini garanti altına almış, bunun için bir ahitname hazırlamıştır. Bu ahitname, şehrin Müslüman, Hristiyan ve Yahudi sakinlerinin haklarını koruyacak önemli bir belge olarak tarihe geçmiştir.
Hz. Ömer, şehirde kaldığı süre zarfında hiçbir kiliseye zarar verilmesine müsaade etmemiş; Miraç hadisesinin gerçekleştiği alan temizlenerek Müslümanlar için ibadete açılması sağlanmıştır. Ayrıca, şehrin sosyal hayatının düzenlenmesi, adaletli bir yönetim tesis edilmesi ve halkın refahının artırılması için çeşitli düzenlemeler yapmıştır. Kudüs’te uyguladığı adil ve hoşgörülü yönetim, gönülleri fetheden bir hizmet olarak hafızalara kazınmıştır.
Buradan tarihte bir yolculuğa çıkalım ve yaklaşık altı asır ileriye gidelim.
Haçlı seferleri ve bir asırlık Haçlı egemenliğinden Kudüs’te ve coğrafyada geri kalan kan ve gözyaşından ibarettir.
1187 yılında Sultan Selahaddin Hittin Savaşı ile birlikte Kudüs’ü ele geçirdikten sonra Arslan Yürekli Richard’ı dahi şaşırtacak kararlara imza atmış ve Hz. Ömer’in yolunda olduğunu göstermiştir.
Sultan Selahaddin’in Kudüs’ün fethinden sonra sergilediği bu adalet, hoşgörü ve liderlik vasıfları tarihe de damgasını vurmuştur. Selahaddin, şehri teslim aldığında kan dökülmesini önlemek için Haçlılarla müzakere yaptı ve fidye karşılığında şehirde yaşayan halkın güvenli bir şekilde ayrılmasına izin verdi. Bu davranış şehirde yaşayan gayri Müslim toplumun tamamında büyük bir hayranlık uyandırdı.
Selahaddin buna ilaveten Kudüs’te Hıristiyan ve Yahudilere ait kutsal mekanları koruma altına aldı. Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’yı temizletti, yeniden ibadete açtı. Şehirdeki Hıristiyan nüfusa ibadet özgürlüğü tanıdı ve hiçbir kilise ve manastır zarar görmedi.
Selahaddin, şehrin idaresini düzenlemek için adil bir yönetim sistemi kurdu. Vergi yükünü hafifletti, şehirdeki altyapıyı onardı ve güvenliği sağladı. Kudüs’ün dini ve kültürel önemini vurgulayarak, İslam dünyasından alimleri ve tüccarları şehre davet etti. Bu, Kudüs’ün kısa sürede yeniden bir ilim ve ticaret merkezi haline gelmesini sağladı.
Ayrıca, Selahaddin’in fetihten sonra gösterdiği merhamet, Haçlı krallarıyla yaptığı anlaşmalara da yansıdı. Esir alınan Haçlı askerlerine insanca muamele etti, yoksul olanlardan fidye talep etmedi.
Bu tutumu, Batılı tarihçiler tarafından dahi takdir edildi. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’teki yönetimi, adalet ve hoşgörünün sembolü olarak tarihe geçti ve onun liderlik mirasını güçlendirdi.
Selahaddin’in bu hoşgörülü tutumu, Haçlı zihniyetinin aksine İslam’ın farklı dinlere karşı ortaya koyduğu hoşgörüyü Hz. Ömer’den altı asır sonra bir kez daha göstermekteydi.
Kanuni Sultan Süleyman ve Kudüs
Şimdi de Sultan Selahaddin’den dört asır daha ileriye yani Kanuni Sultan Süleyman zamanına dönelim. Hittin Savaşından bu yana şehir farklı devletler tarafından yönetilmişse de İslam’ın eman anlayışı ve hoşgörüsü her daim Kudüs’te var olmuştur.
Bu zaman diliminde Kudüs’te en ufak bir huzursuzluk yoktur.
Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Mescid-i Aksa’nın Yafa kapısındaki taşa “La ilahe illallah İbrahim halilullah” diye yazdırdığı kitabe gerçek bir İbrahim Anlaşmasının başlangıç noktasıdır.
İslam Halifesi Sultan Süleyman, bu kitabeyle üç dinin ortak atası olan İbrahim Peygamberi öne çıkartmış, böylece burada yaşayan Yahudi ve Hristiyanlar da gözetilmiştir. Bu sayede mezkûr kapının altından kutsal şehre giren her üç dinin mensuplarının rahatsız olmaması sağlanmıştır.
Yine aynı Kanuni, İslam Halifesi sıfatı ile İtalya’da baskı gören Yahudilerin kendi halkı olduğunu Papa’ya yazdığı bir mektupla dile getirmiş ve Papa tavrını değiştirmek zorunda kalmıştır.
Sonuç
Bu üç tarihi nokta ve asırlara sâri Kudüs misallerinden çıkaracağımız şey Kudüs’e sadece adalet ve hoşgörü ile sahip çıkabilirsiniz.
Benim elimde nükleer silahlar var, işlediğim soykırıma hiçbir devlet sesini çıkartamıyor, dünyadaki ana ülkelerin tamamını hizmet hayvanına dönüştürdüm o zaman buradan da ilan ediyorum Kudüs sadece Yahudilere ait bir şehirdir dediğiniz de sonunuzun Yahuda kralı Yehoyakim’den farklı olmayacağını bilmelisiniz.
Bu kadar nasıl emin olabiliriz?
Olabiliriz çünkü bu konuda bize bin yıl öncesinden seslenen Nizam-ı Mülk gibi bir değerimiz var. Nizam-ı Mülk küfür ile belki lakin zulüm ile abad olmak mümkün değil diyor. Bu anlamda bu soykırımcı zihniyete musallat olacak bir sebep mutlaka zuhur edecektir. Burada insanlığa düşen eli kolu bağlı bir şekilde beklemek değil imkân dairemiz içinde her ne yapabiliyorsak onu yapmaktır.
Devamını Oku
20 Kasım 2025 Perşembe - 09:40
Devamını Oku
07 Kasım 2025 Cuma - 16:50
Devamını Oku
31 Ekim 2025 Cuma - 15:16