Al Jazeera: ABD artık ABD-İsrail ilişkilerinde büyük ortak değil mi?

Gazze savaşının tozu dumanı dağıldığında, ABD Gazze'deki soykırım suçunun suç ortağı olarak ortaya çıkacak. İsrail, ABD'yi ısrarla kaçınmak istediği topyekün bir savaşa mı sürükleyecek mi?

1. resim

Katar merkezli yayın organlarından Al Jazeera'de, artık 10 ayını geride bırakan İsrail'in işgal girişiminin ve soykırım savaşının ABD-İsrail ilişkilerine etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İsrail'in Gazze'ye olan işgal girişiminin üzerinden geçen 10 ay içerisinde Biden yönetimininin defalarca pozisyonlarını ve söylemlerini İsrail ile daha uyumlu hale getirmek için değiştirmek zorunda kaldığı belirtilen analizde, bu süreç boyunca ABD'nin sürekli olarak İsrail'e boyun eğdiği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca sürecin; ABD'yi kaçınmak istediği topyekün bir bölgesel savaşıa doğru sürüklediği ve Gazze savaşının tozu dumanı yatıştığında, ABD'nin Gazze'deki soykırım suçunun suç ortağı olarak görüleceği belirtildi.

İşte Al Jazeera'de yayınlanan analiz:

Mevcut İsrail-Gazze çatışmasının başlamasından birkaç ay önce, ünlü Amerikalı akademisyen Noam Chomsky'ye ABD ile İsrail arasındaki ilişkinin durumu sorulmuş ve Chomsky, bir değişimin gerçekleşmekte olduğunu belirmişti.

Chomsky bu açıklamasında;

“Tarihsel olarak ABD, İsrail'den bir şey yapmasını talep ettiğinde, İsrail bunu yapardı. ABD ile İsrail arasındaki çatışma ilk kez bu kadar açık ve ABD'nin nasıl karşılık vereceği belli değil."

ifadelerini kullandı.

Chomsky, son yıllarda İsrailli siyasi liderlerin İsrail'in ABD'den bağımsızlığını savunmak konusunda açık sözlü hale gelmesiyle işlerin değiştiğini de belirtti.

ABD Başkanı Joe Biden'ın yönetimi, İsrail'i Amerikan pozisyonlarına uymaya zorlamak için elindeki önemli kozu kullanmak yerine, sürekli olarak İsrail'e boyun eğdi.

Bu tepki sadece Amerika'nın zayıflığına dair yurtdışındaki algıları cesaretlendirmekle kalmadı, aynı zamanda içişlerine ve hatta demokrasisine zarar verici yansımaları da beraberinde getirdi.

Kabullenme modeli

ABD'nin Hamas'ı yok etme hedefi de dahil olmak üzere İsrail'in savaş planının büyük bir kısmına katıldığına ve Biden yönetiminin İsrail'in bugüne kadar Gazze'de uyguladığı şiddetin büyük bir kısmına imza attığına dair hiçbir şüphe yok.

Ancak bununla birlikte, İsrail'in ABD hükümetinin pozisyonlarını, tavsiyelerini ve savaş yönetimiyle ilgili endişelerini sürekli olarak göz ardı ettiğine dair giderek artan kanıtlar da var.

Zira bu gerçeklik, Biden yönetimini defalarca pozisyonlarını ve söylemlerini İsrail ile daha uyumlu hale getirmek için değiştirmeye zorladı.

Biden yönetiminin Aralık ayında İsrail'in Gazze'deki büyük muharebe operasyonlarını sonlandırması için yaptığı ve İsrail hükümetinin görmezden geldiği baskı buna bir örnektir.

Filistinli sivil kayıpların görüntülerinden rahatsız olan hatta utanan Biden, 12 Aralık'ta İsrail'in Gazze'yi bombalamasının "gelişigüzel" göründüğünü belirtti.

Biden 14 Aralık'ta ise İsrail ordusunu "sivillerin hayatını kurtarmaya" ve saldırıları gerçekleştirirken "daha dikkatli olmaya" çağırdı.

18 Aralık'ta ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ı Gazze'ye yönelik saldırılarında daha "dikkatli" olmaya, savaşın "daha düşük yoğunluklu" bir aşamasına geçmeye ve "sivillere verilen zararı azaltmaya" çağırdı.

Ancak İsrail'in ilk tepkisi sivil bölgelere yönelik saldırıları yoğunlaştırmak oldu.

Örneğin 14 Aralık'ta, aralarında İsrail ordusunun evlerini bombaladığı iki ailenin düzinelerce üyesinin de bulunduğu en az 179 Filistinli öldürüldü. Ardından da Han Yunus'taki bir Birleşmiş Milletler okuluna sığınan 30'dan fazla kişi de dahil olmak üzere 15 Aralık'ta da onlarca Filistinli öldürüldü.

Aralık ayının geri kalanında da benzer şekilde çok sayıda can kaybı rapor edildi.

ABD'li yetkililerin sivillerin korunmasına yönelik tüm çağrılarına rağmen, İsrail'in sivil altyapıya, hastanelere, okullara ve yerinden edilenlerin kaldığı kamplara yönelik saldırıları bugüne kadar azalmadı.

İsrail'in ABD'nin kaygı ve uyarılarını dikkate almaması, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın karadan işgaline giden süreçte daha da belirgin hale geldi.

Mart ayında da, ABD'nin operasyonun Filistinli siviller için "felaket" olacağına inandığını gösteren bir hükümet raporu sızdırıldı.

Kısa bir süre sonra Biden verdiği bir röportajda Refah'a yönelik bir saldırının kendisi için "kırmızı çizgi" olduğunu söyledi.

Başkan Yardımcısı Kamala Harris de dahil olmak üzere diğer ABD'li yetkililer de buna karşı olduklarını dile getirdiler.

İsrail'in ABD'nin onayı olmadan Refah'ı işgal edeceğinin anlaşılması üzerine ABD söylemini değiştirerek Refah saldırısının "ciddi bir planlama" gerektireceğini söyledi.

İsrail ordusu saldırılarını yoğunlaştırıp şehrin derinliklerine girdikçe, Biden yönetimi herhangi bir "kırmızı çizgiyi" geçmediğini savundu. İşgal, bir milyondan fazla Filistinlinin yerinden edilmesine ve aralarında daha önce "güvenli bölge" ilan edilen bir çadır kampına yapılan İsrail saldırısında öldürülen 45 kişinin de bulunduğu çok sayıda kişinin katledilmesine neden oldu.

10 ay süren savaş boyunca İsrail, ABD'nin Filistinli sivillere insani yardımın arttırılması yönündeki taleplerini de sistematik olarak görmezden geldi.

Daha da kötüsü, Filistinli sivilleri zorla aç bırakmaya yönelik açık bir politika izledi.

İsrail'i temel kara geçişlerini açmaya ikna edemeyen ve belki de insani felaketin dikkatini dağıtmayı uman Biden yönetimi, Gazze açıklarında 320 milyon dolarlık derme çatma bir iskele inşa etmek üzere kendi askeri personelini göndermeye karar verdi.

Yardımların ulaştırılması için son derece yetersiz olmakla eleştirilen iskele, tam olarak işlevsel olsaydı bile Gazze'nin ihtiyaçlarını karşılamaya yaklaşamazdı. Kurulduktan haftalar sonra iskele parçalanmaya devam ettiği için sökülmek zorunda kaldı.

ABD'nin bir iskele inşa etmek zorunda kalması Biden yönetimi için bir utanç kaynağı olarak görülmeye başlandı.

Amerikan çıkarlarından ödün vermek

Gazze'deki ölü sayısı arttıkça Amerikalılar arasındaki öfke de büyüyor.

Özellikle Demokrat seçmenler arasında güçlü olan bu duygu, Kasım seçimlerinde "Biden'ı terk etme", Demokrat önseçimlerinde "bağlılık göstermeme" ve yüzlerce üniversite kampüsü de dahil olmak üzere protestolara katılma çağrısı yapan kampanyalarla siyasi eyleme dönüştü.

Ülke içindeki baskıyı hisseden Biden, 31 Mayıs'ta İsrail tarafından ortaya atıldığını iddia ettiği bir ateşkes planı açıkladı.

Yönetimi defalarca İsrail hükümetinin anlaşmayı çoktan kabul ettiğini belirtti.

Ancak İsrail medyasında çıkan haberler Netanyahu'nun Biden'ı manipüle ettiğini ve İsrail'in niyetleri konusunda yalan söylediğini gösterdi

Netanyahu'nun yalan söylediği hemen anlaşılmasa bile, ABD yönetimi için yazının duvarda asılı olması gerekirdi.İsrail başbakanı ateşkesi kabul ettiğini açıkça söylemeyi defalarca reddetti ve eylemleriyle ateşkesi baltalamaya kararlı olduğunu açıkça ortaya koydu.

Netanyahu Gazze'ye yönelik saldırıları azaltmak yerine yoğunlaştırdı ve sürekli olarak İsrail "tam zafer" elde edene kadar savaşı sona erdirmeyeceğini söyledi.

Daha yakın bir zamanda İsrail, Filistinli baş müzakereci İsmail Haniye'ye suikast düzenledi ki bu eylem muhtemelen yoğun ateşkes müzakereleri devam ederken planlanmıştı. Biden yönetimi İsrail hükümetinin ateşkes konusunda ciddi olduğunu düşünmemeliydi. Ayrıca kendisini böyle bir zayıflık pozisyonuna sokmaması gerektiğini de bilmeliydi.

Uluslararası ilişkilerdeki genel kanı, dünyanın tek süper gücü ve İsrail ordusunun ana sponsoru olan ABD'nin, kendisinden çok daha küçük olan müttefiki üzerinde artık nüfuz sahibi olmadığı yönünde.

Bunun sonucunda Biden yönetimi giderek daha fazla utanç duyarken, bazı analistler ABD'nin ABD-İsrail ilişkilerinde "küçük ortak" konumuna düştüğünü belirtiyor.

Daha da önemlisi ABD, Gazze savaşının şartlarını İsrail'in belirlemesine izin vererek kendi çıkarlarını tehlikeye attı.

Kısa bir süre önce Ortadoğu'ya gemiler ve savaş uçakları gönderen ABD, kaçınmak istediği topyekün bir bölgesel savaşın eşiğinde duruyor.

Gazze savaşının tozu dumanı yatıştığında, ABD soykırım suçunun suç ortağı olarak görülecek ve Amerika'nın küresel konumu ciddi şekilde tehlikeye girecektir.

Ancak bunun ABD siyasetine yansıması daha da geniş kapsamlı olacaktır.

Demokratlar, İsrail'i eleştiren genç Amerikalıların öfkesini kazandı ve bu da, Kasım ayında Beyaz Saray'a mal olabilir.

Hatta bu gelişmeler ABD'nin demokrasisine mal olabilir.

Tartışma