Arap devletlerin yeni Suriye politikası Türkiye için ne anlama geliyor?
💢 Şubat ayında Türkiye ve Suriye'de yaşanan deprem Esad Rejimi için büyük bir diplomatik fırsata dönüştü.
💢 Depremin oluşturduğu insani durum diplomasi alanında ciddi bir değişime kapı araladı.
💢 Deprem sonrası Arap devletleri ile Esed rejimi ilişkileri nasıl gelişti?
Şubat ayında gerçekleşen büyük deprem ciddi bir insanlık krizini oluştururken, siyaseten deprem Esed rejimi için bulunmaz bir fırsat oldu. Uzun süredir Suriye politikasını değiştirmek için bekleyen ve bu yönde adım atmak isteyen birçok Arap devleti için deprem gerekli konjonktürü oluşturdu.
Depremin oluşturduğu insani durumdan istifade ederek, diplomasi alanında ciddi bir değişim yaşandı. Deprem, Esed rejiminin Arap devletleri ile ilişkilerini normalleştirmesi adına kayağı tepenin öteki tarafına iten güç olmuştur. Gelelim Arap devletlerin Esed rejimi ile olan ilişkilerin tek tek gelişimine.
Temelde bakıldığında Esed rejimi ile ilişkiler açısından Arap ülkelerin tavırlarını ve politikaları dört ana kategoride ele almak mümkündür:
Birinci kategori Suriye devriminin başından bu yana Esed rejimi ile ilişkilerini bozmayan, Esed rejimi ile temasını sürdüren ve Suriye muhalefetine karşı mesafeli duran ülkelerdir.
İkinci kategori Suriye’deki savaşın belirli bir aşamasından sonra Esed rejimi ile normalleşmeye başlayan, deprem sonrasında diğer Arap ülkelerini de peşinden sürüklemek isteyen ve Esed rejiminin Arap dünyasında tekrar meşru bir aktör olarak kabul edilmesine öncülük ederek kazanım elde etmek isteyen ülkelerdir.
Üçüncü kategori yıllardır Suriye muhalefetine belirli bir seviyede destek veren, ancak son dönemde Suriye muhalefeti ile olan ilişkisinin gerilediği ve depremi bahane olarak kullanarak, tekrar Esed rejimi ile ilişkilerini normalleştirmek isteyen ülkelerdir.
Dördüncü kategori ise Suriye devriminin başından bu yana Suriye muhalefetini destekleyen ve muhalefete olan desteğini belirli bir seviyede sürdürüp, deprem sonrası Esed rejiminin meşrulaşmasına karşı çıkan ve diğer Arap devletlerin politikalarına karşı direnen ülkelerdir.
Söz konusu dört kategori incelendiğinde asıl önemli olan Körfez İşbirliği Konseyi’nde yer alan devletlerdir. Her ne kadar Esed rejiminin normalleşmesi, Esed rejiminin Suriye’yi temsilen Arap Ligi’ne katılması olsa da, Arap devletleri arasındaki asıl güç merkezini ve siyasi kararları Körfez İşbirliği Konseyi’ne üye ülkeler almaktadır. Bu yüzden tüm Arap ülkelere odaklanmak yerine, doğru bir analiz için bu ülkelere bakmak gerekir.
Söz konusu bu devletlerden ikisi olan Katar ve Kuveyt halen Esed rejiminin normalleşmesine karşı çıkmaktadırlar. Katar Emiri’nin yaptığı açıklamada Esed rejiminin Arap Ligi’nden atılmasına sebep olan gerekçelerin hala geçerliliğini koruduğunu ve Suriye’deki sorunların devam ettiğini vurgulamıştır. Kuveyt’te Katar’a benzer bir şekilde Esed rejiminin Arap Ligi’ne katılımına karşı çıkmaktadır.
Diğer yandan BAE uzun süredir Esed rejiminin normalleşmesi için hem öncülük yapmakta hem de doğrudan Esed rejimini ülkesine davet ederek ve Esed rejimini Şam’da ziyaret ederek Esed rejiminin Arap dünyasında meşrulaşmasına destek çıkmaktadır. Ancak BAE’nin bu tutumu yeni değil ve uzun süredir devam etmektedir. Arap dünyasındaki dengeyi değiştiren ülke Suudi Arabistan olmuştur.
Bilindiği üzere, Suudi Arabistan dış politikasında Bahreyn’i kendisine bir vekil unsur gibi kullanmaktadır ve Bahreyn’de ikinci kategoride yer alan ülkelerdendir. Bu bağlamda Bahreyn Şam’da büyükelçiliğini tekrar açmış ve Esed rejimi ile ilişkileri normalleştirmiştir.
Nitekim Suudi Arabistan Suriye muhalefetinin en önemli destekçilerinden birisi olarak, doğrudan Esed rejimi ile doğrudan normalleşmeye dair çekingeceleri bulunmaktaydı. Örneğin Suud Dışişleri Bakanı çok kez ya Esed kendisi gider yada biz onun silahla gitmesini sağlarız minvalinde yüksek perdeden açıklamalar yapmıştır.
Ayrıca Suriye muhalefeti adına Esed rejimi ile müzakereleri yürüten Suriye Yüksek Müzakere Heyeti’ni Suudi Arabistan Riyad 1 ve Riyad 2 toplantılarında oluşturmuştur.
Ancak depremden sonra, Suudi Arabistan’ın pozisyonu değiştiği ve Suudi yönetiminin aslında uzun süredir yapmak istediği bu değişim için depremi araçsallaştırdığı görülmektedir. Suudi Arabistan yönetiminin son yıllarda Suriye muhalefetine daha mesafeli olduğu ve Bahreyn üzerinden Esed rejimi ile onurlu bir normalleşmenin yolunu aradığı biliniyordu. Deprem bir onurlu çıkış kapısını sağlamış oldu.
Bu onurlu çıkış kapısından geçen Suudi Arabistan yönetimi önce Esed rejimi ile ilişkilerin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini, daha sonra da Esed rejimi ile normalleşmenin mümkün olduğunu açıkça veya ismini vermek istemeyen yetkililerce kamuoyuna bildirdi ve olası tepkiyi ölçtü. ABD’den, Suud’a son yıllarda zayıflayan İslami kesimlerden ve uluslararası alanda var olan Selefi yapılardan ciddi bir tepki gelmeyince, Suudi Arabistan somut adımlar atma aşamasına geçti.
İlk önce Esed rejiminin Dışişleri Bakanı Riyad’ta ağırlandı ve Esed rejiminin Arap Ligi’ne davet edileceği basına sızdırıldı. Daha sonra, 12 yılın ardından ilk defa Suudi Dışişleri Bakanı Prens Feysal Bin Farhan Şam’a giderek doğrudan Beşar Esed ile görüştü. Suudi Arabistan’ın Esed rejimini Arap Ligi’ne resmi olarak davet etmesi beklenen bu ziyarette, Arap Ligi konusuna dair bir açıklama yapılmadı. Nitekim Arap Ligi içerisinde Esed rejiminin davet edilmesi üzerinde bir mutabakat sağlanamadığı kamuoyuna yansıdı.
Türkiye için bu ne demek?
Görüldüğü üzere, Arap devletlerinde Esed rejiminin normalleşmesine dair Katar ve Kuveyt’in direnci devam etmektedir. BAE’nin yanına Suudi Arabistan ve Mısır’ın da gelmesiyle bu iki devletin ne kadar uzun süreli direnç göstereceği meçhuldür.
Zaten Türkiye’de doğrudan Esed rejimi ile Astana formatının yenisi olan ve benim artık ‘Moskova formatı’ olarak nitelendirdiğim bağlamda görüşmektedir. Yani Esed rejiminin uluslararası alanda meşrulaştığı ve ABD’nin bu sürece karşı güçlü bir tutum sergilemediği bir ortamda bulunuyoruz.
Gelecek dönemde Esed rejimi uluslararası alanda yeni bir konuma yükselecektir. Bu konumda ABD, Avrupa ülkeleri ve Batı ittifakının paydaşları (Japonya, Avustralya, İsrail, Yeni Zelanda, v.b.) Esed rejimi ile diplomatik olarak normalleşmeyecek, fakat Orta Doğu ülkeleri, Rusya ve Çin Esed rejimi ile ilişkileri düzeltmiş olacaktır.
Türkiye ise her iki tarafta yer almamalıdır ve istese de alamayacaktır. Nitekim Türkiye Suriye muhalefetinin yegane garantörüdür, Suriye’de beş milyon insanın yaşadığı alanı korumaktadır, ülkesinde dört milyon Suriyeli barındırmaktadır ve Suriye sahasında ciddi askeri varlığı bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin terörle mücadele gibi Suriye’ye ilgili dünyanın tüm ülkelerinden farklı bir gündemi vardır.
Kısaca, Türkiye ne Arap devletlerin normalleşmesine ne de Batı dünyasının Esed’i ret edip ve sahada insani yardımdan başka hiçbir şey yapmayıp, Suriye muhalefeti yerine YPG ile ilişki kurulduğu politikayı benimseyebilir. O yüzden Türkiye seçimlerden sonra Suriye bağlamında bu iki tarafın politikalarını kabul edip kendi ulusal çıkarını maksimize edecek bir yol izlemelidir ve bu yolun ana unsuru Suriye muhalefeti olacaktır. Bu durum bazılarına tanıdık gelecektir.