Atlantic Council: Bir İran-İsrail savaşında Arap devletler hangi tarafta yer alacak?

Ortadoğu'daki bir savaşta ABD'nin bölgedeki askeri unsurları nasıl hareket edecek? Olası bir İran-İsrail savaşında Arap devletler hangi tarafta yer alacak?

1. resim

ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Atlantic Council'de, İsrail'in Gazze'deki soykırım savaşının sonucu olarak gerilen ortamın, bir savaşa dönüşüp dönüşmeyeceğinin ve olası bir savaşta tarafların nasıl şekilleneceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Geride kalan yaklaşık 11 aylık çatışmaların ardından, İran ve İsrail arasında ne zaman gerilim artsa, Orta Doğu'daki bazı büyük devletlerin İsrail'e yardım ettiği tespiti yapılan analizde, İran'ın ise çoğunlukla devlet dışı aktörlerine güvenmek zorunda kaldığı belirtildi.

Analizde ayrıca; geniş çaplı bir savaş durumunda İran'ın kendisini, ABD üslerine ev sahipliği yapan ve ABD ile askeri bağları olan Arap ülkeleriyle çevrili olarak bulacağına dikkat çekildi.

İşte Atlantic Council'de yayınlanan analiz:

Orta Doğu uzun süredir, topyekün bir İran-İsrail çatışması korkusuyla çalkalanıyor.

İsrail'in Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye'yi İran topraklarında öldürmesinden bu yana Tahran sert bir misilleme yapacağına dair söylemlerine devam ediyor.

İran'ı duraksatabilecek en önemli denge ise Arap komşuları ve bu ülkelerin İran ile İsrail arasındaki bir savaşta hangi tarafta yer alacağı.

Bu soruya verilecek cevabın ana hatları 19 Nisan'da İran'ın tarihinde ilk kez İsrail'e üç yüzden fazla füze ve insansız hava aracıyla doğrudan saldırmasıyla ortaya çıkmıştı.

Bu saldırı, diplomatik statüsü nedeniyle dokunulmaz kabul edilen ancak aynı zamanda bölgedeki Direniş Ekseni'ni koordine eden Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü'nün üst düzey yetkililerini de barındıran Şam'daki konsolosluk binasına 1 Nisan'da düzenlenen İsrail saldırısına yanıt olarak gerçekleşti.

Bu saldırılarda İran'a Yemen'deki müttefiki Husi isyancılar, Lübnan'daki Hizbullah ve Iraklı Şii milisler katılırken Suriye ordusundan da bir miktar destek aldı.

Diğer taraftan İsrail'in savunmasına sadece Batılı müttefikleri ABD, Birleşik Krallık ve Fransa değil, Arap komşusu Ürdün de yardım etti. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de saldırılarla ilgili istihbarat paylaştığı bildirildi.

Kısacası, Orta Doğu'daki bazı büyük devletler İsrail'e yardım ederken, İran çoğunlukla devlet dışı aktörlerine güvenmek zorunda kaldı.

Ancak Arap ülkelerinin İsrail'e desteği kolay olmadı.

Gazze Şeridi'nde aylardır süren ve binlerce Filistinlinin ölümüne neden olan acımasız saldırılarının ardından Arap sokaklarında ve Arap başkentlerinde İsrail'e karşı büyük bir öfke var.

Suudi Arabistan İsrail'le işbirliği yaptıklarına dair bazı haberleri yalanlarken, Ürdün sadece hava sahasını koruduğunu iddia etti. BAE ise, İsrail'in Şam'a yönelik saldırısını kınayan ilk ülke oldu.

Bu kınama Suudi Arabistan ve Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) diğer tüm üyeleri tarafından da yapıldı.

Kısacası, pek çok Arap ülkesi İsrail'i İran'a karşı savundu ama bunu çekincesiz yapmadı.

Nisan ayındaki çatışma sınırlı kaldı. İran'ın gösterişli saldırısı İsrail ve müttefikleri tarafından geri püskürtüldü ve sadece bir ciddi yaralanmaya neden oldu.

İsrail'in 19 Nisan'da İran'ın kilit nükleer tesislerinden birine ev sahipliği yapan İsfahan'da gerçekleştirdiği ve sadece değiştirilebilir bir uzun menzilli hava savunma sistemini imha ettiği anlaşılan küçük bir sembolik saldırıydı.

İran ve İsrail arasında daha ciddi bir çatışma çıkarsa sonuç çok farklı olacaktır.

Öncelikle Arap devletleri savaşla ilgilenmiyor. Son yıllarda bu ülkeler yeniden yapılanma ve ekonomik kalkınmaya odaklanmak için çatışma ve anlaşmazlıkları sona erdirmeye öncelik verdiler ve bu yönde kayda değer bir ilerleme kaydettiler.

2020 yılında KİK içindeki büyük bir çatlak, Katar'ın Riyad ve Manama ile bağlarını yeniden kurmasıyla onarıldı. Bu da Katar'ın müttefiki olan Türkiye'nin Riyad ve Abu Dabi ile ilişkilerini düzeltmesine yardımcı oldu.

Aynı yıl Abraham Anlaşmaları İsrail'in dört Arap ülkesi -BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan- tarafından tanınmasına yol açtı ve bu ülkelerden üçü şu anda İsrail ile önemli diplomatik ve askeri bağlara sahip.

Suriye rejimi bile Arap Birliği'ne geri kabul edildi ve Devlet Başkanı Beşar Esad artık BAE ile ilişkilere sahip.

Mısır da bu yılın başlarında Türkiye ile ilişkilerini yeniden başlattı ve her ne kadar iki ülke arasında hala tam bir bağ olmasa da İran ile düzenli temas halinde.

Daha da önemlisi, 2023'te İran ve Suudi Arabistan, Çin'in arabuluculuğuyla diplomatik ilişkileri yeniden kurarak 2016'da başlayan ve Basra Körfezi'ndeki bazı Arap devletleriyle ilişkilerin gerilemesine yol açan büyük bir kavgayı sona erdirdi. O tarihten bu yana İran, yakın zamanda ilişkilerin yenilenmesine ilgi duyduğunu ifade eden Bahreyn hariç tüm KİK ülkeleriyle yeniden ilişki kurdu.

Kısacası Arap devletleri hem kendi aralarında hem de bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilerini yumuşatmaya çalıştılar.

Geçtiğimiz birkaç ay içinde ABD ve İsrail'i de ateşkes sağlamaya ve İran'la daha geniş çaplı bir çatışmadan kaçınmaya zorladılar.

Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi 4 Ağustos'ta son yirmi yılın en üst düzey ziyaretini gerçekleştirmek üzere Tahran'a gittiğinde verilen mesaj açıkça buydu.

Safadi burada yaptığı açıklamada;

“Bölgemizin güvenlik, barış ve istikrar içinde yaşamasını ve gerilimin sona ermesini istiyoruz. İran ya da İsrail için bir savaş alanı olmayacağız”

ifadelerini kullandı.

Safadi ayrıca; Suudi Arabistan, BAE ve diğer Arap devletleri de gerilimin düşürülmesi için benzer çağrılarda bulundu.

Buna ek olarak, Arap devletlerinin askeri duruşu ABD ile yakından bağlantılıdır.

Çünkü İran ve İsrail arasında çıkacak herhangi bir savaşta, bölgedeki asker sayısını kırk bine çıkaran ve İsrail'e sağlam güvenlik taahhütleri veren ABD'nin de yer alması kaçınılmazdır.

ABD'nin bölgedeki operasyonları, 2021'den bu yana İsrail'in yanı sıra Arap ülkelerini de kapsayan ve İsrail-Arap işbirliği için bir arka plan sağlayan ABD Merkez Komutanlığı tarafından yürütülmektedir.

Diplomatik ve ticari anlaşmalar da ABD ve İsrail'i, I2U2 (ABD, Hindistan, BAE ve İsrail) ve Hindistan ile Avrupa'yı Suudi Arabistan ve BAE üzerinden birbirine bağlayan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru da dahil olmak üzere birçok Arap komşusuyla yakından ilişkilendiriyor.

İran'ın ya da müttefiki milislerin herhangi bir hamlesi geri tepme potansiyeline sahip. Öncelikle Sünnilerin çoğunlukta olduğu bu ülkelerdeki kamuoyu Şiilerin çoğunlukta olduğu İran'a pek sıcak bakmıyor.

Ancak işin içinde başka faktörler de var.

Ekonomik sıkıntılar içindeki Lübnan'da Hizbullah, İsrail karşıtı duruşu ve İsrail'in Lübnan topraklarına yönelik saldırılarına karşı çıkması nedeniyle Şii olmayan nüfus arasında bile belli bir desteğe sahip.

Irak'ta Başbakan Muhammed El Sudani Tahran destekli siyasi partilerin ve milislerin desteğini alıyor ama aynı zamanda selefi Mustafa El Kazımi'nin Irak'ın egemenliğini Tahran'dan alma ve Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi diğer Arap ülkeleriyle bağlarını genişletme çabalarının en azından bir kısmını sürdürüyor.

Niteki Nisan ayında Sudani, bölgenin İran ve İsrail arasındaki “gerginliğe dayanamayacağını” belirtti.

Sudani ayrıca 13 Ağustos'ta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile görüştü ve “gerilimin tırmanmasını önlemenin önemini” teyit etti.

İran'ın en sadık Arap müttefiki Suriye bile Arap Birliği ve BAE ile bağlarını güçlendirmeyi düşünüyor.

Husi isyancılar İran'ın en önemli müttefikleri arasında yer alıyor ve stratejik konumlarını Kızıldeniz'deki ticareti sekteye uğratarak ve Suudilere yönelik saldırıları yeniden başlatarak kullanabilirler.

Ancak Husiler de Riyad ile düzenli diyalog halinde ve 2022'den bu yana büyük ölçüde durmuş olan Yemen-Suudi savaşını yeniden başlatmak istemeyebilirler.

Kısacası; daha geniş çaplı bir savaş durumunda İran kendisini, ABD üslerine ev sahipliği yapan ve çatışma istememek için pek çok nedeni olan Arap ülkeleriyle çevrili olarak bulacaktır.

Böyle bir savaşın sonuçları ise muhtemelen tüm taraflar için felaket olacaktır.

Tartışma