Politico: Avrupa Birliği neden Erdoğan’ı seviyor?
Erdoğan'ın artık kaybedeceği nokta olarak düşünülen seçim, Kılıçdaroğlu liderliğindeki muhalefetle başa baş noktada. Muhalefet kazansa bile sorunlar devam edecek ve AB dillendirmese de, Müslüman olan bir ülkenin üyeliğine temkinli yaklaşacak.
Son Güncelleme: 11.05.2023 - 14:08
Brüksel merkezli Politico'da, Türkiye'deki seçim sonuçlarının Avrupa Birliği üyeliği üzerinde nasıl bir etki oluşturabileceğine dair bir analiz yayımlandı.
"Avrupa Birliği neden Erdoğan’ı seviyor?" başlıklı analizde, AB ülkelerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarda olduğu sürece Türkiye'nin AB'ye katılımı süreci ile boğuşmak zorunda kalmadığı belirtilirken, bunun arka planında ise sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın politikalarının değil çok sayıda başka başlık olduğu dile getirildi.
Analizde; Washington dahil Batı'nın Erdoğan'ın gitmesini istediği belirtilirken, muhalefet kazansa bile özellikle Kıbrıs meselesi ve Türkiye'nin Müslüman bir ülke olması nedeniyle, Türkiye'nin AB üyeliğinin gerçekleşmesinin çok zor olduğu belirtilerek asıl neden ortaya konuldu.
İşte Politico'da yayımlanan analizin tamamı:
Batılı liderlerin Recep Tayyip Erdoğan'ı sevmemesi için pek çok neden var. Erdoğan iktidardayken AB, Türkiye'nin saflarına katılma olasılığıyla boğuşmak zorunda kalmıyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı, ülkesinin siyasetinin zirvesindeki 20 yıllık iktidarı sırasında "gazetecileri" ve "muhalefet figürlerini" hapse attı, protestoculara baskı yaptı ve ekonomiyi aykırı bir şekilde yönetti.
Dış politika cephesinde ise Rusya ile yakınlaştı, Suriye'ye operasyonlar başlattı ve NATO için kritik bir anda İsveç'in katılımını engellemek adına veto hakkını kullandı.
Ancak özellikle AB liderlerinin, Türkler 14 Mayıs'ta cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanırken Erdoğan'ın rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı kaybetmesi durumunda gözden kaçırdıkları bir durum var.
AB liderleri, Türkiye'nin AB'nin saflarına katılması gerekip gerekmediği sorusunu geçiştiriyor.
Pek çok Avrupalı siyasetçi için Erdoğan, AB'nin Ankara ile üyelik konusunda yapacağı ciddi ve meşru bir siyasi sürece engel olan 'yararlı' birisi oldu.
Erdoğan, "siyasi muhaliflere" dava açarken ve hukukun üstünlüğüne dair normlara meydan okurken, giderek daha fazla kabul edilemez hala gelen bu davranışları, AB'ye siyasi bir kılıf olanağı sağladı.
Türkiye'deki iktidardaki bir değişiklik bu dinamiği değiştirebilir.
Türkiye'nin Avrupa Birliği eski büyükelçisi Selim Kuneralp yaptığı değerlendirmede;
"Son yıllarda gördüğümüz şey, Türkiye ve AB'nin zıt yönlerde hareket ettiğidir. Erdoğan yönetimindeki Türkiye, Avrupa değerlerinden uzaklaştı, üyelik süreci tamamen durdu ve bunun sonucunda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olma fikri artık inandırıcı bir hedef olmaktan çıktı.”
tespitinde bulunuyor.
Sorunlu ilişkiler
AB-Türkiye ilişkilerinin hikayesi 60 yılı aşkın bir geçmişe dayanmaktadır. 1959'da Türkiye, AB'nin öncüsü olan Avrupa Ekonomik Topluluğu'na ortaklık başvurusunda bulundu ve bu başvuru 1963'te Ankara Anlaşması'nın imzalanmasına yol açtı.
Bu dönemde Türkiye'de bir dizi darbe, ekonomik ve siyasi istikrarsızlık yaşanması, Türkiye-AB entegrasyonu konusunun ikinci plana atılmasına neden oldu. 1980'lerde katılım süreci yeniden yoluna girdi. 1987'de Türkiye AET'ye katılmak için başvurdu ve yaklaşık on yıl sonra aday statüsü verildi. Türkiye bu tarihten sonra, AB tarafından belirlenen katılım kriterlerini karşılamak için önemli adımlar atmaya başladı.
İşte tam bu sıralarda Erdoğan iktidara geldi. Ardından, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin reformist bir lideri olarak çoğulculuk, demokrasi ve uyumdan bahsetti, hatta terör örgütü PKK ile barış görüşmelerini başlattı.
Türkiye'yi AB kriterlerini karşılamaya yaklaştıran, ülkenin ordusuna ilişkin yasaları değiştirmek ve ülkeyi sivil denetime tabi kılmak gibi reformları hayata geçirerek çalışmaya koyuldu. Ancak o zamanlar bu hamleler Avrupa Komisyonu tarafından övülse de, bu değişiklikler aslında Erdoğan'ın daha sonra ordu üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmasına zemin hazırladı.
Kısa bir "balayı döneminden" sonra Brüksel ile ilişkiler kısa sürede bozuldu. Erdoğan, AB üyelik sürecinin hızı konusunda giderek daha fazla hayal kırıklığına uğradı ve bazı üye devletler, Türkiye'yi birliğe kabul etmeye pek istekli olmadıklarını açıkça belirtti.
İlişkilerde duraklama
Her iki taraf da birbirini suçlarken, bozulan ilişkiler için aslında suçlanacak bir dizi konu başlığı olduğunu belirtmek gerekiyor.
AB'nin 2004 yılında Kıbrıs'ı birliğe kabul etme kararı, Türkiye ile sürekli bir sürtüşme noktası oldu. Türkiye, 1974'ten beri adanın kuzey bölümünü kontrol ediyor.
Sonra Sarkozy etkisi ortaya çıktı. 2011 yılında Fransa cumhurbaşkanı Türk başkentine beş saatlik kısa bir ziyarette bulundu. Ankara'ya vardığında verdiği mesaj açıktı.
"Türkiye'nin AB üyeliğine Fransa "hayır" diyor."
Çok sayıda yetkili Politico'ya yaptığı değerlendirmede, bu ziyaretin Erdoğan için bir dönüm noktası olduğunu belirtti.
İlişkinin diğer tarafında ise ülkenin AB'ye üyelik umutları için ölüm çanlarını çaldıran gelişmelerdi.
2013'te Gezi Parkı protestolarının acımasızca bastırılması, 2016'daki başarısız darbe girişimine daha da acımasız bir tepkinin habercisi oldu. Darbe girişiminin ardından on binlerce kişi hapse atıldı. Ardından 2017'de gerçekleştirdiği bir anayasa referandumu ile gücünü daha da sağlamlaştırarak ülkenin AB üyelik umutlarını tamamen rafa kaldırdı.
2018'e gelindiğinde AB liderleri bıkmıştı. O yıl bir Avrupa Konseyi bildirisinde bu bıkkınlık açıkça ifade ediliyordu.
Bildiride;
"Türkiye'nin katılım müzakereleri durma noktasına geldi."
ifadeleri kullanıldı.
'Daha iyi bir atmosfer'
AB-Türkiye ilişkileri üzerindeki asıl soru, bunun Türkler Pazar günü sandık başına gittikten sonra değişip değişmeyeceği.
Erdoğan'ın artık kaybedeceği nokta olarak görülen bu seçim, Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu liderliğindeki muhalefetle baş başa olduğunu gösteren anketlerin gösterdiği üzere, siyasi kariyerinin en büyük sınavlarından biri haline geldi.
Türkiye'de iktidar değişikliği muhtemelen Türkiye ile Batı arasındaki ortaklığa yeni bir soluk getirecektir. Zira Kılıçdaroğlu, AB üyelik sürecini yeniden başlatmak istediğini ve Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyma yükümlülüğü altına sokacağını söyleyerek olumlu sinyaller verdi.
Ancak Türkiye'de yeni bir liderlik beklentisi, AB ile olan sürtüşmenin altında yatan pek çok nedeni ortadan kaldırmayabilir.
European Court of Human Rights düşünce kuruluşunda kıdemli araştırma görevlisi olan Gallia Lindenstrauss;
"Türkiye'de iktidarda kim olursa olsun, belli zorluklar aynı kalacak."
değerlendirmesinde bulunuyor.
Washington da, NATO'nun önemli bir üyesi olan Türkiye'de olası bir hükümet değişikliği ile ilgili arzusunu pek gizlemedi. 2019 yılında, o zamanlar henüz başkan adayı olan Joe Biden, ABD'nin Türk muhalefet liderlerini "Erdoğan'ı alt etmek ve yenmek için" desteklemesi gerektiğini söyledi.
Lindenstrauss, Kılıçdaroğlu'nun iktidara gelmesi durumunda Brüksel ile Ankara arasında “daha iyi bir atmosfer” olacağını öngörüyordu.
Ancak arka plandaki; Kıbrıs ve görece olarak yoksul büyük bir nüfusun bloğa katılma olasılığı gibi sorunlar, Avrupa'da çok az kişinin Türkiye'yi isteyeceği anlamına geliyor.
Çok azı açıkça söylese de, birçok ülke Türkiye gibi çoğunluğu Müslüman olan bir ülkenin, birliğe katılmasına izin verme konusunda temkinli davranıyor.
Brüksel'deki üst düzey bir AB diplomatı Politico'ya yaptığı değerlendirmede;
"AB üye devletlerinin Türkiye'nin AB üyeliğini düşünmeye hiçbir şekilde yaklaşması mümkün değil"
ifadelerini kullandı.
Yeni başlangıç
Lindenstrauss, vize serbestisi veya AB ile Türkiye arasında 1995'ten beri yürürlükte olan gümrük birliğinin güncellenmesi gibi konularda ilerleme kaydedilebileceğini, ancak muhtemelen bundan öteye gidemeyeceğini belirtiyor.
Lindenstrauss;
"Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin sorunların Erdoğan'dan önce de var olduğunu düşündüğümü söyleyerek Avrupa'daki şüphecilere katılıyorum”
değerlendirmesinde bulundu.
Bir başka düşünce kuruluşu olan CSIS'in kıdemli üyelerinden İlke Toygür ise, AB ve Türkiye arasındaki ilişkileri canlandırmanın bir yolu olduğunu belirtiyor.
İlke Toygür; AB'nin, katılım sürecini yeni başlatan diğer ülkelerle yaptığı gibi Türkiye ile de bir ortaklık anlaşması yapmasının iki tarafın da yararlanabileceği bir yol olduğunu öne sürdü.
Toygür'e göre yenilenmiş bir anlaşma, iklim krizi, göç ve ticaret gibi konuları kapsayabilir ve daha zor olan katılım süreci de bu şekilde yumuşatılabilir.
Kaynak:
GDH Haber
İLGİLİ HABERLER
VOX: Gölge filo stratejileri ve ABD'nin Venezuela hamlesi
Arab News: Türkiye Suriye'de ne planlıyor?
The New Arab: İsrail bir sonraki savaşına hazırlanıyor
Real Clear World: Rusya Avrupa'ya karşı “gri bölge stratejisini” nasıl işletiyor?
The Center for European Policy Analysis: Derinleşen Çin-Rusya ekseni Batı için büyük tehlike
UnHerd: Trump Avrupa'yı nasıl fethetti?
DİĞER HABERLER
VOX: Gölge filo stratejileri ve ABD'nin Venezuela hamlesi
Arab News: Türkiye Suriye'de ne planlıyor?
The New Arab: İsrail bir sonraki savaşına hazırlanıyor
Real Clear World: Rusya Avrupa'ya karşı “gri bölge stratejisini” nasıl işletiyor?
The Center for European Policy Analysis: Derinleşen Çin-Rusya ekseni Batı için büyük tehlike
UnHerd: Trump Avrupa'yı nasıl fethetti?
Al Jazeera: İsrail neden Suriye'ye saldırıyor?
Foreign Policy: ABD'nin yeni “Güvenlik Stratejisi” Asya için ne anlama geliyor?
The Guardian: Avrupa artık kendi başına mı?
Majalla: ABD'nin dünyadaki yeni öncelikleri ne?


