Washington Post: Erdoğan'ın kazanması Türkiye'nin Batılı müttefiklerini endişelendiriyor

ABD'nin önde gelen yayın organlarından Washington Post, Türkiye'deki seçimleri ve olası sonuçlarını değerlendirdiği bir analiz yayımladı.

Washington Post'un Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve özellikle dış politika adımlarını hedef aldığı analizde, Türkiye'nin dış politika adımlarının NATO'nun çıkarlarını baltaladığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya-Ukrayna arasındaki arabuluculuğu ile daha büyük bir hedefin peşinde olduğu iddia edildi.

Washington Post ayrıca, Türkiye'nin faizleri düşürmesi, FETÖ ve PKK gibi terörle ilişkili kişileri tutuklaması gibi adımlarını da eleştirerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir dönem daha kazanma ihtimalinin Washington ve Avrupa dahil, Türkiye'nin Batılı müttefiklerinde endişe yarattığını yazdı.

İşte Washington Post'da yayımlanan analizin tamamı:

Türk lider Recep Tayyip Erdoğan yirmi yıl önce iktidara geldiğinde, Türkiye'nin dünyadaki müttefiklerine modern bir lider gibi göründü. Ancak ABD'deki 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından İslamcı aşırılığa karşı bir siper olarak bu imajdan büyük ölçüde uzaklaştı.

Türkiye'deki 14 Mayıs seçimleri öncesinde Erdoğan, dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olan Türkiye ekonomisini kötü yönetmesi nedeni ile ülkedeki yaşam standartlarını düşürdü, Türk lirasının değerini düşürdü ve enflasyonu yükseltti. Erdoğan'ın rakibi ve eski bir bürokrat olan Kemal Kılıçdaroğlu şu anda anketlerde önde gidiyor.

Türkiye'deki seçimler, 85 milyonluk ülkede giderek artan tek adam yönetiminin boyunduruğunu kırma kapasitesinin de bir sınavı olacak. Erdoğan bir dönem daha kazanırsa otoriterliğini artıracağına dair Washington ve Avrupa dahil Türkiye'nin müttefiklerinde bir endişe var.

69 yaşındaki Erdoğan, ittifakın en büyük ikinci ordusuna sahip olan ve NATO'da stratejik olarak kilit bir ülke olan Türkiye'yi yönetiyor. Erdoğan, NATO ile Batı ittifakının altını oyan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile savaş sırasında bile kendisine bir tür aracı rolü biçerek ilişkiler yürütüyor.

Erdoğan yönetimindeki Türkiye, Ukrayna'nın savunması için çok önemli olan İHA'ları tedarik etti. Rus savaş gemilerininin Karadeniz'e girmesini engelledi ve Rusya'nın Ukrayna tahıl ve diğer gıda ihracatı üzerindeki ablukasını kaldıran bir anlaşmaya aracılık etti.

Aynı zamanda Erdoğan, NATO'nun savunmasını baltalayacağı konusunda uyarıda bulunan Washington ve diğer büyük müttefiklerin sert itirazlarına rağmen, gelişmiş bir Rus füze savunma sistemi satın aldı ve İsveç'in NATO üyeliğini engelledi.

Erdoğan'ın, kilit bir lider olarak itibarını yükseltmek için Rusya ve Ukrayna arasında ortaya koyduğu arabuluculuk, bir oyundan daha fazlasıdır.

Erdoğan, Batı stratejisini alt üst eden ve Putin'e çok daha fazla manevra alanı tanıyan pozisyonları benimsedi. Buna karşılık Rusya, Türkiye'ye milyarlarca dolar değerinde yardım yağdırdı. Erdoğan bu dönemde, Çin ve Suudi Arabistan da dahil olmak üzere diğer otoriter devletlerin mali desteğinden de yararlandı.

Karizmatik bir lider olarak Erdoğan, dindar ve seküler Müslümanlar da dahil olmak üzere ülkeyi bölünmeleri körükleyerek yönetti. Temmuz 2016'daki başarısız darbe girişiminden bu yana yoğunlaşan bir baskı kampanyasıyla Türkiye'deki sivil toplumun gelişebileceği alanları daralttı.

Türkiye Merkez Bankası'nın onun emriyle faiz oranlarını düşürmesi, geçen yıl yüzde 85'i aşan enflasyonu körükledi ve Türk para biriminin beş yılda yüzde 80 oranında değer kaybetmesine neden oldu.

Erdoğan'ın konumu, Şubat ayında Türkiye'nin güneyini felç eden, en az 52.000 kişinin ölümüne ve iki katı kadar kişinin yaralanmasına neden olan yıkıcı depreme yavaş tepki verilmesiyle daha da zarar gördü. Bu başarısızlık, birçok Türk'e göre Erdoğan'ın yönetiminin özelliği olarak gördüğü yolsuzluğun ve kötü yönetimin simgesiydi.

Erdoğan'ın rakibi Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ı devirmek umuduyla bir araya gelen altı partili bir koalisyonu temsil eden mütevazı bir eski memur. 74 yaşındaki Kılıçdaroğlu, genellikle mütevazı mutfağından çekilen videolarda, tek bir dönem hizmet ederek Türkiye'yi giderek daha fazla birleştireceği bir dönem yaşatma sözü verdi. Bunu, Erdoğan'ın gücünü pekiştirmek için kullandığı anayasal değişiklikleri geri alarak ve merkez bankası, mahkemeler ve diplomatik birliğin bağımsızlığını dirilterek yapacağını söylüyor.

Kılıçdaroğlu'nun ana muhalefet grubu olan Cumhuriyet Halk Partisi, yıllardır çok sayıda seçimi Erdoğan'a ve onun Adalet ve Kalkınma Partisi'ne karşı kaybetdi. Pek çok Türk, Kılıçdaroğlu'nun karizma açığını, hoşgörü, çoğulculuk, insan haklarına saygı ve ekonomik istikrarı yeniden tesis etme vaadinden daha önemsiz görüyor.

Erdoğan, 14 Mayıs seçimlerinde veya iki hafta sonra yapılacak olası ikinci tur seçimlerde galip gelmezse, kendisinin ve destekçilerinin sonuca itiraz edebileceğine dair endişeler var. Demokrasinin nispeten sağlam bir temele sahip olduğu bir ülkede yaşanan bu endişeler, Erdoğan'ın normları ne kadar derinden alt üst ettiğinin ve getirdiği tehlikelerin bir ölçüsü olarak görülebilir.