
Trump, ticaret savaşlarının yarattığı ekonomik hüsranı ve piyasalardaki belirsizliği perdelemek için bir savaşa ihtiyaç duyabilir.
Son Güncelleme: 11 Nisan 2025 Cuma - 10:52 | GDH Haber
İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney ordu komutanlarına hitap etti - AA
Türkiye, "Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Savunmak" sloganıyla Antalya Diplomasi Forumu'ndan tüm dünyaya barış ve işbirliği mesajı vererek küresel krizler karşısında müzakerelerin önemine dikkat çekse de savaşlar ve çatışmalar, son dönemin en acı gerçeği.
Türkiye, savaşları tırmandıran aktörlere karşı barış yapıcı konumunu pekiştirirken, İsrail başta olmak üzere pek çok saldırgan devlet, coğrafyamızın istikrarını tehdit ediyor.
Özelde bölgemiz ve genelde ise dünya, her geçen gün yeni bir krize, yeni bir kaosa uyanıyor. Nitekim İsrail'in Gazze'deki soykırımı başlattığı 7 Ekim 2023'ten bu yana Orta Doğu'nun tüm manzarası değişti. Bir yandan Gazze'deki katliamlar devam ederken; diğer taraftan İsrail, Suriye'ye yönelik saldırılarını sürdürüyor.
Şimdilik Lübnan'daki çatışmalar yatışsa da İsrail ile Hizbullah arasındaki ateşkes, patlamaya hazır bir barut fıçısı durumunda. Dahası ABD ve İngiltere'nin Yemen'de Husilere düzenlediği hava saldırıları da devam ediyor. Aynı şekilde Husilerin Kızıl Deniz'deki faaliyetleri de sürüyor. Kısacası Orta Doğu, bir ateş çemberine dönmüş vaziyette.
Tam da bu ortamda gündemi işgal eden yeni bir konu var: İran'a yönelik müdahale. Bir başka deyişle kapıda bekleyen yeni bir savaş. Zaten Husiler ve Hizbullah da İran'ın vekil aktörleri. Haliyle vekaleten savaşın asaleten savaşa dönüşme riskinden bahsetmek mümkün.
Esasen ABD-İsrail ikilisi ile İran arasındaki karşılıklı tehdit algısının tarafların işine gelen bir durum olduğunu söylemek mümkün. Zira İslam Devrimi'nin gerçekleştiği 1979'dan bu yana İran dosyası, ABD ve İsrail'in gündeminde ama karşılıklı tehditler hiçbir zaman sıcak savaşa dönüşmedi.
Bunun bir nedeni de var. Çünkü İran tehdidinin varlığı, Körfez'deki Arap ülkelerini ABD ile yakınlaşmaya itiyor. Hatta Washington yönetiminin öncülüğünde Arap başkentleri ile Tel Aviv arasında yürütülen normalleşme süreci, yani İbrahim Anlaşmaları da İran tehdidiyle yakından ilişkili.
Üstelik ABD, İran'dan tehdit algılayan ülkelere önemli meblağlarda silah satarak ticaretini de yapıyor. Dolayısıyla İran tehdidinin sona ermesi, ABD'nin Orta Doğu'daki varlık nedenini de ortadan kaldırabilir.
Benzer şekilde "büyük şeytan" olarak tanımladığı ABD ve "küçük şeytan" şeklinde nitelendirdiği İsrail ile mücadele iddiası da İran'a Müslüman halklar nezdinde olan sempatiyi artıyor ve Tahran yönetimi, direniş ekseni adı altında Şii yayılmacılığı için alan kazanıyor. Ortada bir kazan-kazan durumu var. Öyleyse savaş neden kapıda? Ya da ne değişti
Olağan koşullarda normal sürçler yaşanıyor olsa, ABD'nin de İsrail'in de İran tehdidini yok etme gibi bir gündeme yönelmesi beklenemez. Aksine karşılıklı kazan-kazan ilişkisini sürdürmek çok daha avantajlı. Ancak bu kez şartlar çok farklı. Nasıl mı?
Öncelikle Trump, maliyet hesabı üzerinden getirdiği gümrük vergileriyle başta Amerikan borsası olmak üzere uluslararası piyasaları ciddi bir kaosa sürüklemiş durumda. Her ne kadar Çin dışındaki ülkelere getirilen vergileri 90 günlüğüne askıya almışsa da Çin ile olan sürtüşme sona erecek gibi gözükmüyor. 90 gün sonra diğer ülkelerle yaşanan gümrük krizinin yeniden başlamayacağının da hiçbir garantisi yok.
Böylesi bir ortamda Trump, ticaret savaşlarının yarattığı ekonomik hüsranı ve piyasalardaki belirsizliği perdelemek için bir savaşa ihtiyaç duyabilir. Bu ortamda İran'ın nükleer silah geliştirmesini engelleme iddiası, petrol ve doğalgaz zengini bir ülkeye açılacak savaş için kullanışlı bir argümana dönüşebilir.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze'deki savaşı uzatma ve hatta savaşı bölgeye yayma konusunda İsrail'in çıkarlarının ötesinde kendi siyasi çıkarlarını düşünen bir soykırım suçlusu. Çatışmalar uzadıkça siyasi ikbalini güçlendiren biri. Yani savaşlardan besleniyor.
İran'ın nükleer silah elde etmesinin engellenmesi konusunda da diplomasiyle sonuç alınamayacağına inanan Netanyahu, İran'ın vurulması gerektiğini düşünüyor. Dolayısıyla koşullar savaşın masadaki güçlü seçeneklerden biri olduğunu ortaya koyuyor.
Trump'ın İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney'e yazdığı mektupta vurguladığı çok net bir şey var: Anlaşma yapmazsanız sizin için çok kötü olacak!
Trump'ın tehditlerle dolu müzakere çağrısının nihai aşamasında iki ülke yarın Umman'da müzakerelerde bulunacak. Bu müzakereler, belki de diplomasinin son şansı.
Axios'un iddiasına göre ABD, İran'a 2 ay içerisinde kapsamlı bir nükleer anlaşma imzalatmak istiyor. Aksi takdirde savaş seçeneği masada. İran'ın ise alelacele kapsamlı bir anlaşma imzalamak istemediği ve bu yüzden geçici bir anlaşma önereceği belirtiliyor. Fakat Trump'ın İran'a ağır şartları dayattığı ve tüm dünyaya zafer olarak anlatacağı bir anlaşma imzalamak istediği ortada. Yani ABD, İran'ın geçici anlaşma teklifini çok büyük olasılıkla reddedecek.
ABD'nin istediği kapsamlı anlaşma ise sadece İran'ın nükleer programını değil, balistik füze programını da sınırlandırmasını öngörüyor. Bu da Tahran'ın kabul edebileceği bir durum değil. Böylesi bir ortamda diplomasinin şansı azalırken; kapıda bekleyen savaş riski, her geçen gün daha güçlü bir ihtimal haline geliyor.
Trump, bu olasılığı "İran’a karşı askeri güç kullanmak gerekirse, askeri güç kullanılacak. İsrail elbette bu işin içinde olacak, hatta liderliğini yapacak. Ancak hiç kimse ABD'ye liderlik edemez. Biz ne yapmak istiyorsak onu yaparız." diyerek açıkça ifade etti. Netanyahu ise dünden razı. Neticede diplomasi sonuç vermezse, coğrafyamız yeni savaşa gebe.
Devamını Oku
30 Mayıs 2025 Cuma - 15:00
Devamını Oku
15 Mayıs 2025 Perşembe - 13:14
Devamını Oku
09 Mayıs 2025 Cuma - 11:54