
Savaşları bitirme iddiası ile başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump, ABD siyasetini, dolayısıyla Kongre’de yaslandığı çoğunluğu satın almış olan Yahudi lobilerine direnemedi.
Son Güncelleme: 23 Haziran 2025 Pazartesi - 17:19 | GDH Haber
Amerika Birleşik Devletleri, İran’ı ve uluslararası diplomasi iklimini iki defa aldatarak İsrail’in yanında Ortadoğu’da yükselen şiddet dalgasında yerini aldı. Savaşları bitirme iddiası ile başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump, ABD siyasetini, dolayısıyla Kongre’de yaslandığı çoğunluğu satın almış olan Yahudi lobilerine direnemedi.
Fordo başta olmak üzere İran’ın 3 nükleer tesisine yapacağı müdahaleyi planlarken, hem ekonomik, hem siyasi hem askeri maliyeti en alt düzeyde tutarak Yahudi lobilerini memnun edecek bir seçeneğe yöneldi.
ABD’nin küresel çaptaki askeri gücünün en etkili silahı B-2 stratejik bombardıman uçakları tam bir dünya turu yaparak, toplam 37 saatlik uçuşla GBU-57 tipi mühimmatı kullanarak, tarihteki en büyük operasyonlarını gerçekleştirdiler.
B-2 bombardıman uçakları geçmişte Libya, Yemen, Sırbistan, Afganistan ve Irak hava sahalarında kullanılmıştı. Ancak, İran’a yönelik saldırılarda kullandığı mühimmat tarihte bir ilk oldu. Yerin 60 metre derinliğine nüfuz ederek infilak eden 2 buçuk tonluk patlayıcı başlığa sahip GBU-57 mühimmatının İran’ın nükleer programını ortadan kaldıracağı umuluyordu. Hatta bu saldırı Ortadoğu’daki ABD denizaltılarından fırlatılan Tomahawk füzeleri ile de desteklendi.
Peki sonuç ne oldu? Trump Fordo saldırısını "spectecular military success" yani “görsel şölen içeren bir askeri başarı” olarak niteledi.
Eylemleri ile söylemleri birbirini tutmayan Trump’ın bu açıklamasına güvenmek mümkün mü?
Saldırının ardından geçen 24 saatlik sürede Washington’da ve ABD medyasında hakim olan hava, pek de Trump’ın söylemlerini destekler nitelikte olmadı.
ABD’nin elinde Fordo uranyum zenginleştirme tesisinde açılmış iki krater dışında somut bir sonuç görünmemekte. Dahası Washington Post gazetesinin uydu fotoğraflarına dayandırdığı haberine göre ABD, Fordo, Natanz ve İsfahan nükleer tesislerine yapacağı saldırı konusunda İran’ı önceden bilgilendirmiş ve Fordo’daki nükleer materyal 19 Haziran tarihinde başka yerlere taşınmıştı.
Nafile saldırının faturası ne olacak?
Jeopolitik anlayışın mimarlarından kabul edilen Carl von Clausewitz’in tabiriyle “Savaş, siyasetin başka araçlarla ( yani şiddet araçlarıyla ) devamı” ise ABD saldırısının herhangi bir siyasi ve diplomatik çözüme vesile olması mümkün mü?
Yine İran’ın Fordo saldırısını takip eden 24 saatteki tepkilerine bakacak olursak ne nükleer programından ne de İsrail ile çatışmaktan geri adım atmayacağını anlamak mümkün.
İran Dışişleri Bakanı Arakçi 23 Haziran günü Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından kabul edilirken, İsrail Hava Kuvvetleri, İran’ı ateşkese zorlamak için öğle saatlerinde, 2 saatlik zaman dilimi içerisinde Tahran çevresine 100’den fazla bomba bıraktı.
Aracılarla gönderdiği mesajlar da, ateşkes yönünde Tahran’dan olumlu karşılık almadı. Dahası, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın raporundan 31 Mayıs tarihinde uluslararası basına sızan ve 12 Haziran tarihinde UAEA Yönetim Kurulu tarafından onaylanan bilgiyle haberdar olduğumuz İran’ın elindeki yüzde 60 üzerinde zenginleştirilmiş 408 kilogram uranyumun akıbeti de belli değil.
İsrail muhtemelen tüm imkanlarını seferber ederek şu anda bu uranyumu bulmaya çalışıyor. İran ise muhtemelen kısa vadede Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi, kısa adıyla NPT Anlaşması’ndan çekildiği açıklayarak, artık meşru savunma hakkı haline gelen nükleer silahının yapımında bu uranyumu kullanmaya hazırlanıyor.
Bu durumda ikinci soruya geliyoruz. ABD Fordo’yu vururken sonuç alamayacağını yani İran’ın nükleer programını ortadan kaldıramayacağını bilmiyor muydu?
Yoksa mesele nükleer program değil de geçmişte İran, Suriye ve Irak’ta olduğu gibi bir işgal, rejim değişikliği, iç savaş silsilesini İran halkına da yaşatmak mı?
ABD ve İsrail’in ağzındaki bakla: Rejim değişikliği
Nitekim Trump, Fordo saldırısına dair Tahran yönetimine verdiği ilk mesajda ısrarla amaçlarının rejim değişikliği olmadığını öne sürerken 22 Haziran’da bu söylemin de şekil değiştirdiğini gördük.
“ Rejim değişikliği demek artık siyasi olarak doğru kabul edilmiyor ama mevcut İran rejimi İRAN’I YENİDEN BÜYÜK YAPAMIYORSA, neden bir rejim değişikliği olmasın? Cümlesini sosyal medya hesabından paylaşan Trump, kulağını tersten göstermek suretiyle varılmak istenen nihai hedefin adını koydu.
Peki İran’da toplumun bu yönde bir eğilimi var mı? Her ne kadar ABD, PKK’nın İran kolu ile ya da Belucistan’daki ayrılıkçı gruplar vasıtasıyla Tahran yönetiminin diken üstünde olmasını gerektiren arayışlarını sürdürse de, İsrail saldırıları İran halkının rejimi değiştirmek bir yana işgalciye karşı birlik olma refleksini besliyor.
1823 Türkmençayı Anlaşması ile Rus Çarlığı ile Birleşik Krallık arasındaki jeopolitik oyunun sahasına dönüşmüş olan İran, son iki asırda emperyalist ülkeler tarafından işgal edilme tecrübelerini yaşadı.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ülkenin fiziki işgali sona erse de İngiliz ve Amerikan petrol şirketlerinin ülke ekonomisindeki işgalleri 1979’daki devrime kadar sürdü.
Hatta bu uğurda İran petrollerini millileştiren Başbakan Muhammed Mussadık 1953 yılında ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA ile İngiliz istihbarat servis MI6’nın ortaklaşa yürüttüğü Ajax Operasyonu neticesinde bir darbe ile devrildi.
1980-1988 Irak Savaşı’nda dahi Irak ile işbirliği yapmayan Arap toplumunu bünyesinde barındıran İran’ın, kendi içerisinde Mossad kaynaklı gelişen 5. Kol faaliyetlerine rağmen bir düşman işgalini veya ABD-İsrail organizasyonlu bir rejim değişikliğini desteklemesini beklemek mümkün değil.
Trump’ın pek spektaküler bulduğu Fordo saldırısının ardından yaşanacak gelişmeler, ABD’nin Titanik misali ağır ağır batan küresel hegemonyasının spektaküler çöküşüne dönüşebilir.
Devamını Oku
10 Aralık 2025 Çarşamba - 15:58
Devamını Oku
03 Aralık 2025 Çarşamba - 16:26
Devamını Oku
27 Kasım 2025 Perşembe - 17:45