
ABD Başkanı’nın söylemleri bize bir şeyi iyi anlatıyor olmalı: Şarm el Şey Zirvesi’nde verilen mesajlar ve Gazze Şeridi’nde ateşkesin sağlanması ile bir görev tamamlanmış değil.
Son Güncelleme: 15 Ekim 2025 Çarşamba - 07:00 | GDH Haber
6 Ekim 1981… Mısır’ın başkenti Kahire’de 1973 Arap-İsrail Savaşı’nın yıldönümü vesilesiyle geçit töreni düzenlenmekte. Mısır Hava Kuvvetleri’ne ait Mirage tipi uçakların tören alanının üzerinden geçişi sırasında protokol tribündekiler dahil tüm alandaki izleyicilerin dikkati gökyüzüne yönelir.
Bu esnada Devlet Başkanı Enver Sedat ve yabancı ülke temsilcilerinin bulunduğu şeref tribünün önünden geçen askeri kamyonlardan birinden bir grup asker iner.
Gruba komuta eden Teğmen Halid el-İslambuli yanındaki 3 el bombasını şeref tribününe fırlatır. Askerlerin tören kapsamındaki gösterinin bir parçası olduğunu düşünen Devlet Başkanı Sedat bu esnada onları selamlamak için ayağa kalkmıştır.
Önce bombalar patlar daha sonra el-İslambuli komutasındaki suikast ekibi ateş açar. Saldırıda Mısır Devlet Başkanı’nın aralarında bulunduğu 11 kişi hayatını kaybeder.
Suikastin sorumlusu olarak İslami Cihad örgütünün Mısır kolu gösterilir. Halid el-İslambuli beraberindeki 23 işbirlikçisi hakkındaki idam kararları 15 Nisan 1982’de kurşuna dizilmek suretiyle infaz edilir.
El İslambuli ve suç ortakları, Enver Sedat’ı öldürmelerine gerekçe olarak 1979 yılında İsrail ile imzalanan Camp David Anlaşmalarını gerekçe gösterirler. Onlara göre Sedat yalnızca 1978 yılında ABD arabuluculuğunda İsrail ile anlaşması nedeniyle suçlu değildi.
Mısır Devlet Başkanı 19-21 Kasım 1977 tarihlerinde yaptığı İsrail ziyareti sırasında bu ülkenin parlamentosunda konuşma yaparak bir başka ihanet suçu daha işlemişti.
Sedat suikastının ardından Mısır’da başlatılan tutuklama dalgası, ilerleyen yıllarda dünya tarihine damgasını vuracak bazı isimlerin de ilk kez duyulmasına vesile olacaktı.
El Kaide örgütünün kurucu kadrosunda yer alan Ayman el Zevahiri, Sedat suikastına karıştığı gerekçesiyle 1981-1984 yıllarını hapiste geçirecekti.
BİR BAŞKA BARIŞ GİRİŞİMİ BİR BAŞKA CİNAYET
Geliyoruz şimdi 4 Kasım 1995 gününe… Yer İsrail’in başkenti Tel Aviv. On binlerce kişi bu defa Amerika Birleşik Devletleri’nin arabuluculuğunda Filistin Kurtuluş Örgütü ile imzalanan Oslo Anlaşmaları’nı kutlamak için Krallar Meydanı’nda bir araya geliyor.
Bugün iktidarda olan İsrail aşırı sağının unsurları anlaşmaya imza koyan İzak Rabin’i Nazi subayı üniforması ile betimleyen fotoğraflarla şiddetli protesto gösterileri düzenlemekte.
Tüm tepkilere rağmen barış mitingi olaysız sona eriyor ve yerel saatte 21.30’da Başbakan Rabin alandan ayrılmak üzere aracına doğru yöneliyor. Bu esnada 25 yaşındaki aşırı sağcı hukuk fakültesi öğrencisi Yigal Amir ortaya çıkıyor ve yakın mesafeden ateş açarak İsrail Başbakanını vuruyor.
Amir, Oslo Anlaşmaları’na karşı çıktığı için bu eylemi gerçekleştirdiğini ilan ederken, Rabin, kaldırıldığı hastanede 23.15’te yaşamını yitiriyordu. İsrail’de ömür boyu hapis cezasının 20 ila 30 yıl ile sınırlı olmasına rağmen 2001 yılında parlamentodan geçen ve suikastçı ile aynı adı taşıyan yasa ile Yigal Amir’in yaşadığı sürece hapisten çıkmasının önüne geçilmiş oldu.
Amir cezaevinde olmasına rağmen hafifletilen koşulları sayesinde 2012 yılında cep telefonu kullanma izni aldı ancak telefona 2019 yılında siyasi amaçlar için kullandığı gerekçesiyle el konuldu.
Şu anda 55 yaşında olan Amir’in serbest bırakılması için İsrail aşırı sağı eylemler düzenlemeyi sürdürüyor.
NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ ONLARA BARIŞ GETİRMEYE YETMEDİ
Enver Sedat ile İzak Rabin’in Ortadoğu’ya barış getirme çabaları haricinde buluştukları bir diğer nokta ise bu çalışmaları nedeniyle Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüş olmalarıydı.
Her iki devlet adamı girdikleri yolun sonunda hayatlarını kaybetmekle kalmadılar. Uğruna canlarını verdikleri barış planları da İsrail’deki aşırı uçlar tarafından ortadan kaldırıldı.
Peki Şarm el Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump liderliğinde sağlanan konsensüs Camp David ve Oslo’dan farklı bir perspektif sunabilecek mi?
O anlaşmaları oluşturan sayfalar dolusu belge ile kıyaslandığında ortadaki tek imzalı unsur bir “Niyet Belgesi”. Onda da İsrail’in ya da Netanyahu’nun imzası yok.
Trump, ABD’den yola çıkmadan önce yaptığı açıklamada Netanyahu’nun kendisine verdiği sözlü teminatlardan bahsetti. Şarm el Şeyh’ten dönüş yolunda söyledikleri ise Filistin halkını mutlak güvencelere kavuşturmaktan uzaktı.
“Gazze’yi yeniden inşa etmekten bahsediyoruz. Tek bir devlet ya da iki devletli çözümden değil. Biz Gazze’yi yeniden inşa etmekten bahsediyoruz. Bazıları tek devletli çözümü tercih ediyor. Bazıları da iki devletli çözümü. Bir noktada neyin doğru olacağına ben karar vereceğim”.
ŞARM EL ŞEYH BİR BİTİŞ DEĞİL BAŞLANGIÇ
ABD Başkanı’nın söylemleri bize bir şeyi iyi anlatıyor olmalı: Şarm el Şey Zirvesi’nde verilen mesajlar ve Gazze Şeridi’nde ateşkesin sağlanması ile bir görev tamamlanmış değil.
Bilakis yeni başlayan ve iki devletli çözüme gitmesi gereken yolun henüz çok başındayız. Gazze Şeridi’nin yeniden imarından başlayarak Türkiye-Mısır-Katar üçlüsünün inisiyatifi ele aldığı bölgesel çözüm formülüne daha fazla ülkenin katkı vermesi gerekiyor.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu’na göre İsrail saldırganlığının 55 milyon tonluk moloz yığınına dönüştürdüğü Gazze’yi yeniden inşa ederken, bir yandan da Netanyahu’yu iktidardan uzaklaştıracak bir siyasi iklimin Ortadoğu’ya hakim kılınması gibi çetrefil bir sürecin yürütülmesi şart.
İsrail’in bugüne kadar çiğnediği tüm yazılı anlaşma ve Birleşmiş Milletler kararları yerine, şifahi mesajlara dayanan hamlelerle meselenin çözüme ulaşması belki de aranan çözüm yolu olur. Kim bilir?
Devamını Oku
11 Kasım 2025 Salı - 12:08
Devamını Oku
05 Kasım 2025 Çarşamba - 09:33
Devamını Oku
29 Ekim 2025 Çarşamba - 07:00