
Eğer Trump 27 Kasım’a kadar Zelenskiy’nin anlaşmayı imzalaması ısrarını sürdürür ve müzakerelere daha fazla zaman tanımazsa, Ukrayna’nın yalnızca Avrupa desteğiyle savaşı sürdürmesi gerekecek.
Son Güncelleme: 24 Kasım 2025 Pazartesi - 10:16 | GDH Haber
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve ABD Başkanı Donald Trump - Reuters
ABD Başkanı Trump, kişiliğine uygun şekilde Ukrayna-Rusya savaşını sona erdirmek için şapkasından tavşan misali sürpriz bir plan çıkardı. 2022 yılının Mart ayında Türkiye’nin girişimiyle ilk adımı İstanbul Bildirisi ile atılan barış teşebbüsünü mumla aratacak “Trump Planı”, Ukrayna yönetimi bir yana Avrupa’da tam bir şok etkisi yarattı.
28 maddelik ABD-Rusya planının Ukrayna ve Avrupa Birliği’nde yarattığı şokun sebeplerini üç ana başlıkta irdelemek gerekir.
1- Ukrayna’nın ciddi toprak kayıplarına uğraması ve Rusya’nın talepleri doğrultusunda ordusunun ve sahip olacağı silah sistemlerinin kısıtlanması.
2- ABD’nin dondurulmuş Rus varlıkları üzerinden bir anlamda kendisine savaş tazminatı alması, Ukrayna’ya sağladığı silah ve mühimmat giderlerini finanse ederken, Avrupa’ya Ukrayna’nın yeniden inşası için de 100 milyar dolarlık fazladan bir yük bindirmesi.
3- Rusya’nın gelecekte yaratabileceği tehditlere karşı Batı Avrupa ülkeleri, Baltık ülkeleri hatta NATO’nun kaygılarının dikkate alınmaması.
Oysa tüm bu tavizlere yol açmadan, savaşı bitirmek hem Ukrayna’nın hem de savaşı uzatarak Moskova’da bir rejim değişikliği hevesinde olan Avrupa’nın elindeydi.
2022 yılının Mart ayında Türkiye’nin girişimiyle her iki ülkenin dışişleri bakanları önce Antalya’da biraraya gelmiş ardından İstanbul’da yürütülen uzun müzakereler sonucunda ortaya uygulanabilir ve Ukrayna açısından çok daha rasyonel bir yol haritası ortaya çıkmıştı. Ancak Ukrayna’yı savunmanın ötesinde, Rusya’yı hem askeri hem siyasi dahası sosyo-ekonomik boyutta çökertmeyi hedefleyen dönemin İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve ABD Başkanı Joe Biden’ın aklına uyan Zelensky bu yol haritasını çöpe attı.
Oysa şartlar, 2014’te ağırlıklı olarak psikolojik harp ile Kırım ve Donbas toprakları üzerindeki fiili kontrolünü yitirmesinden sonra Ukrayna’nın lehineydi. Rus ordusunun Kiev’i ele geçirerek rejimi değiştirme girişimi engellenmiş, başkent yakınındaki Hostomel havalimanını ele geçirme teşebbüsünde bulunan Rus ordusu tüm dünyanın önünde ağır bir yenilgiye uğratılmıştı.
Rusya’nın 24 Şubat 2022 günü başlayan Ukrayna’yı işgal girişiminin ikinci haftasında, Putin’in kurmaylarının hazırladığı planın hiçbir hedefine ulaşılamayacağı netleşmişti. RüzgarUkrayna’dan yana esmekteydi. Nitekim, Ukrayna’nın yakaladığı avantajlı pozisyon Belarus’ta başlayıp Türkiye’ye taşınan müzakereler neticesinde ortaya çıkan belgeye de yansımıştı.
Öncelikle bir konunun altını çizmek lazım. “İstanbul Bildirisi” olarak ortaya çıkan bu belge, nihai bir barış anlaşması değil, kalıcı bir çözüme ulaşmak için kullanılacak bir çerçeve anlaşmaydı. Bu bildirinin en önemli adımı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri ve Türkiye’nin de katılımıyla Ukrayna için bir garantörlük sistemi sunmasıydı.
Sürece katılan tarafların öncelikli hedefi Ukrayna’nın Rusya’ya karşı bağımsızlığını ve mevcut toprak bütünlüğünü muhafaza edecek ortamı tesis etmekti. Ukrayna, kalıcı tarafsızlık ilkesini kabul ederek, nükleer silah üretmemeyi ve topraklarında bulundurmamayı onaylıyordu.
Ayrıca Kiev yönetimi, askeri bir bloğa dahil olmamayı etmekle beraberAvrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ile Avrupa Birliği’nin barışı koruma misyonlarına katılmakta özgür olacaktı.
Dahası bu bildiri ile Rusya, Kırım’ın statüsünü gelecek 10-15 yıllık süreçte yeniden müzakere etmeyi de kabul ediyordu. Ayrıca İstanbul Bildirisi sayesinde, Ukrayna Rusya’nın dayattığı şartların üzerinde asker sayısına sahip bir ordu kurabilecek, 280 kilometre menzilli ağır silahlar da bulundurabilecekti.
Taraflar Nisan ayının ikinci haftası dolarken bu bildiriyi parafladılar ancak yürürlüğe konması için hükümetler ve devlet başkanların nezdinde gereken adımların atılması için vakit bulunamadı.
Cephede ve diplomatik alanda peşpeşe gelen provokasyonlar, 2 Mayıs 2024 itibarıyla İstanbul Bildirisi çerçevesindeki tüm diplomatik girişimleri etkisiz kıldı.
O tarihlerde Biden yönetiminin çeşitli uluslararası düşünce kuruluşlarına “İstanbul Bildirisi”nin fanteziden ibaret bir girişim olduğuna dair yazılar yazdırdığını da unutmamak lazım. Bu tarihten sonra Ukrayna ABD’den akan silah ile mühimmat sayesinde cephelerde dengeyi sağladı. Ancak gerek 2023 yılının yaz mevsimindeDonbas’taki karşı saldırısının başarısızlığı gerekse 2024 yılının Ağustos ayında Ukrayna ordusunun elindeki kısıtlı kaynakları heba eden Kursk bölgesinin işgal girişimi, ibrenin savaş alanında yeniden Rusya’dan yana dönmesini sağladı.
Ekonomisini savaş şartlarına uyduran Rusya, yaptırımlardan umulduğu kadar etkilenmezken, ABD’deki başkanlık seçimleri de savaşın seyrinin değişmesinde etkili oldu.
Bu noktada Trump’ın attığı adımlardan ziyade Avrupa’nın davranış biçimini sorgulamak gerekir. Trump henüz ilk başkanlık döneminde, ABD’nin artık Avrupa’yı korumak için para harcamayacağını ilan etmiş olmasına rağmen, Almanya, Fransa ve İngiltere hükümetleri ikinci başkanlık döneminde de Trump’ı ciddiye almadılar. Hatta 15 Ağustos 2025’te Trump’ın Putin ile Alaska’da gerçekleştirdiği zirvenin hemen ardından, 18 Ağustos günü Beyaz Saray’da yaşananlar da Avrupa’yı gaflet uykusundan uyandırmaya yetmedi.
Trump o gün Oval Ofis’te çocuk gibi karşısına dizdiği Almanya, Fransa, Finlandiya, İngiltere, İtalya ve Ukrayna devlet ve hükümet başkanları ile NATO Genel Sekreteri ve Avrupa Komisyonu Başkanı’na şu anda tartışılan 28 maddelik planın işaretlerini vermişti. Ancak Avrupa bu işaretleri de görmezden geldi.
Sonuçta Alaska Zirvesi’ni takiben Rusya Özel Temsilcisi Kirill Dimitriev ile ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff arasında Moskova-Miami hattında kotarıldığı anlaşılan ve bugün tartışmakta olduğumuz 28 maddelik plan ortaya çıktı. Ukrayna’nın Donbas, Kırım, Luhansk, Zaporijya ve Harkiv’deki toprak kayıplarını kalıcı hale getiren, yalnızca ABD’nin sağlayacağı güvenlik garantilerine dayanan, Avrupa’yı ağır bir ekonomik sorumluluk altına sokan dahası, özellikle Baltık bölgesinin Rus tehdidini daha fazla hissetmesine yol açacak bu anlaşma, beklendiği şekilde Avrupa ve Ukrayna yönetimlerinin tepkisine yol açtı.
Trump’ın ise itirazlara yanıtı net oldu: “Zelenskiy anlaşmayı imzalamazsa hevesini alana kadar savaşmaya devam edebilir”.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında savunma endüstrisini geliştirmek yerine bu yükü ABD’ye yıkan, Avrupa Birliği kurulduktan sonra dahi ortak bir savunma kimliği oluşturmak için hiçbir ilerleme kaydedemeyen Avrupa hala ABD’nin kendilerini kayıtsız şartsız korumasını beklemekte.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile Birinci Soğuk Savaş’tan ABD’nin teknolojik gücü ve insan kaynağı sayesinde ayakta çıkan Batı Avrupa bugün de gerçeklerle barışabilmiş değil. Üstelik Rusya tehdidinden yakınıp, ABD’nin kendilerine el uzatmayacağını gördükleri halde, Yunanistan’ın kaprisleri ve şantajlarına boyun eğerek SAFE ( Security Action for Europe ), EMERS (Avrupa Askeri Hareketliliği Geliştirilmiş Müdahale Sistemi), PESCO ( Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği Savunma Anlaşması ) gibi askeri programlardan da Türkiye’yi dışlamakta ısrar ediyorlar.
Peki şimdi ne olacak? Avrupa ülkeleri, Ukrayna’nın nadir toprak elementleri ile Rusya’nın dondurulmuş varlıklarının yarısına Washington’un el koymasını öngören, yani “kasanın” kazandığı ABD planına açıktan karşı çıkamadıkları için 28 maddelik planı “üzerinde çalışması gereken bir taslak” olarak nitelediler.
ABD tarafı, Avrupalı ortaklarının gönlünü yapmak için 23 Kasım’da onlarla Cenevre’de buluşmayı kabul etti. Trump eğer 27 Kasım’a kadar Zelenskiy’nin anlaşmayı imzalaması ısrarını sürdürür, müzakerelere daha fazla zaman tanımazsa Ukrayna’nın yalnızca Avrupa desteğiyle savaşı sürdürmesi gerekecek. Peki bu gerçekçi bir çözüm mü? Kesinlikle hayır.
Devamını Oku
03 Aralık 2025 Çarşamba - 16:26
Devamını Oku
27 Kasım 2025 Perşembe - 17:45
Devamını Oku
26 Kasım 2025 Çarşamba - 10:37