
ABD-İsrail yaklaşımının berraklaşmasıyla beraber aslında yıllardır Filistin meselesinin çözümü için iki devlet formülü çevresinde yürütülen diplomatik girişimlerin, bu iki ülkenin dünyaya iyi polis-kötü polis oyununu sergiledikleri bir sahne olduğunu da anlıyoruz.
Son Güncelleme: 03 Eylül 2025 Çarşamba - 07:00 | GDH Haber
Filistin için ABD'den medet ummaktan neden vazgeçmeliyiz? ABD BM Genel kurulu için Filistin heyetine vize vermeyerek iki devletli çözümün önündeki engel olduğunu ilan etti.
İçerisinde bulunduğumuz ay düzenlenecek Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, ABD’nin “İyi Polisi”, İsrail’in “Kötü Polisi” oynadığı tiyatronun son perdesi olacak. Avrupa ve G-7 ülkelerinin iki yüzlü siyasetlerinin getirdiği noktada, Fransa, İngiltere, Kanada, Belçika ve Avustralya’nın Filistin Devleti’ni tanımalarının da bir anlamı kalmayacak.
Uluslararası toplum hala bir hususu kabul etmemekte direniyor. ABD ve İsrail’de iktidarda bulunan hükümetler ve onların seçmen kitleleri, kendileri dışında dünyada yaşayan diğer milletleri “insan olarak kabul etmiyorlar”.
ABD hala bu hususu açık olarak ifade etmese de 7 Ekim 2023’ün hemen ardından İsrailli siyasetçiler ve bürokratlar, Filistinlileri “yarı insansı hayvanlar” olarak tanımlamaktan utanç duymamışlardı.
Bu noktada ABD’nin Haziran ayında İran’a düzenlediği saldırıyla ilgili bir hususun üzerinde durulmalı. İsrailli politikacılar Trump’ı saldırıya cesaretlendirmek için onu İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’ya karşı nükleer silaha başvurma kararını veren Truman ile mukayese eden açıklamalar yaptılar.
Bu açıklamalarda “Trump’ın doğru kararı vereceğine duydukları inancı” vurguluyorlardı. Yani, Trump ve Netanyahu’nun Filistin’de “kıyamet” hayaliyle yanıp tutuşan seçmen kitleleri için, İsrail’in burnunun dibinde bir nükleer serpinti yaşanması dahi önem taşımıyor.
Kısa bir süre içerisinde İsrail kaynaklı olarak şu argümana rastlamak dahi şaşırtıcı olmayacaktır:
“Hiroşima’da 6 Ağustos 1945 günü, ABD 24 saatte 70 bini kişiyi öldürdü. 1945 yılının Aralık ayına kadar nükleer serpintiden etkilenenlerle beraber ölü sayısı 140 bine ulaştı. ABD’nin Hiroşima’da bir günde öldürdüğü kadar insanı biz 2 yılda doğrudan bombalayarak ya da aç, susuz, ilaçsız bırakarak dolaylı yollarla öldürdük. Kim daha acımasız. ABD bunu yapıyorsa biz neden yapmayalım?”
Artık meselenin temelindeki bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor. ABD ve İsrail’deki bir grup siyasi ve sermaye sınıfından elit Ortadoğu’da Asya’da Afrika’da yaşayanları insan olarak kabul etmiyorlar. Dahası artık Avrupa’yı dahi bu listeye ekleyebiliriz. ABD’yi yönetenler eski kıtanın hem siyasi elitlerini hem de halklarını gözden çıkarmış durumdalar.
Bu bakış açısı, yani bir grup insanın kendileri dışındakileri insan olarak görmeme hali, her türlü kötülüğün yapılmasını mübah kılmakta. İşte basitçe günümüz ABD bakış açısının insanlığa yabancılaştığını ifade edebiliriz.
ABD-İsrail yaklaşımının berraklaşmasıyla beraber aslında yıllardır Filistin meselesinin çözümü için iki devlet formülü çevresinde yürütülen diplomatik girişimlerin, bu iki ülkenin dünyaya iyi polis-kötü polis oyununu sergiledikleri bir sahne olduğunu da anlıyoruz.
Bu gerçek o denli netleşti ki ABD yönetimi, Eylül ayında New York’ta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yeni dönem açılış toplantısı için zaten varlığı ile yokluğu belli olmayan Filistin yönetimine vize vermemeyi dahi göze alabildi.
BU SİLAHLAR NEDEN FİLİSTİN HALKI ÜZERİNDE KULLANILIYOR?
Gelelim bir başka hususa. Filistinlilerin bu denli vahşice katledilmesinin esas amacına. İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin Japonya’ya karşı nükleer silaha başvurması konusuna bir kez daha dönüş yapıyorum bu noktada. ABD neden Japonya’ya nükleer silahla saldırdı?
Sıradan bir ABD’liye bu soruyu sorarsanız alacağınız standart cevap, Japonya ana karasının ele geçirilmesinin yüksek asker maliyetine yani can kaybına yol açmaması için bu yola başvurulduğu yani savaşı mümkün olan en kısa sürede bitirmek için uranyum ve plütonyum içeren silahlarla yıkım yaratıldığını savunacaklardır. Oysa Japonya’nın beyaz bayrak sallaması için bu silahlara ihtiyaç yoktu.
Japon İmparatorluğu zaten kendi topraklarında bulunmayan endüstriyel kaynaklara ve köle işgücü olarak kullanacağı insan kaynağına oluşmak için Asya kıtası topraklarında fetihlere girişmişti. 1945 yılının Ağustos ayı itibarıyla gelinen noktada Japonya anakarasının Asya topraklarındaki endüstriyel kaynakları ve askerleri ile bağlantısı kopmuş, dahası denizde ve havada saldırı kabiliyeti kalmamıştı.
Ada halkı şiddetli bir açlıkla mücadele etmekteydi, endüstrisi ise işlemez hale gelmişti. ABD uçakları napalm bombaları ile Japonya kentlerinde nükleer silahları aratmayacak katliamlar da gerçekleştiriyordu. Etkili bir deniz ablukası belki savaşı 6 ay daha uzatacak ancak Hiroşima ve Nagazaki’de yüzbinlerce can kaybına gerek kalmayacaktı.
Öyleyse tekrar soruyorum bu bombalar neden atıldı? Hedef, Yalta ve Potsdam Konferansları ile aç gözlülüğü ifşa olan Sovyet lideri Stalin’e gözdağı vermek, ihtiraslarına gem vurmaktı.
Peki bugün ABD silahlarının Ortadoğu’da bu kadar amansızca kullanımı, İran’a karşı daha önce denenmemiş mühimmatların devreye sokulması kime verilen gözdağı. Bu defa Hiroşima ve Nagazaki’de olduğu gibi Gazze’deki masumlar, kim, ne ve hangi hedefler uğruna kurban edilmekte?
Devamını Oku
10 Aralık 2025 Çarşamba - 15:58
Devamını Oku
03 Aralık 2025 Çarşamba - 16:26
Devamını Oku
27 Kasım 2025 Perşembe - 17:45