
İran yönetimi bunca yıl hakaret ve nefret mesajları saçtıkları ABD ile doğrudan görüştükleri anlaşılırsa ne içerde ne de aslında Ortadoğu’daki diğer partnerleri nezdinde dibi görmüş itibarlarını daha fazla ayakta tutamayacaklar.
Son Güncelleme: 16 Nisan 2025 Çarşamba - 11:03 | GDH Haber
Geçen hafta bu köşede sizlere Suriye, Libya ve Irak’ın nükleer programlarının ABD-İsrail işbirliği ile nasıl yok edildiğinden bahsetmiştim. Dahası 1979’da bir devrimle işbaşına gelen İran’daki sözde İslam rejiminin 1980 ve 1981 yıllarında İsrail ile al gülüm ver gülüm tadındaki neşe içerisindeki istihbarat işbirliklerini ve Saddam Hüseyin rejimini zayıflatacak saldırılardaki koordinasyonlarına dair tarihi gerçekleri paylaşmıştım.
Gün oldu devran döndü, şimdi kazan İran için kaynamakta. 12 Nisan günü Umman’da ABD ile İran arasında, Tahran yönetiminin nükleer programının geleceğine dair bir görüşme gerçekleşti. İranlılar ısrarla “dolaylı” görüştüklerini iddia ederken, ABD tarafına göre bu doğrudan bir görüşmeydi. Her iki tarafı da anlamak mümkün.
İran yönetimi bunca yıl hakaret ve nefret mesajları saçtıkları ABD ile doğrudan görüştükleri anlaşılırsa ne içerde ne de aslında Ortadoğu’daki diğer partnerleri nezdinde dibi görmüş itibarlarını daha fazla ayakta tutamayacaklar. ABD’ye gelecek olursak, en hafif tabiriyle bir dediği bir dediğini tutmayan ve geride kalan 85 günde neredeyse her tehdidinden geri adım atan Washington’un temsilcilerine itimat etmek mümkün değil.
Her neyse görüşme ister dolaylı, ister dolaysız ister araya bir perde germek suretiyle gerçekleşmiş olsun, ortaya çıkan sonuç şu: İran geçmişteki örneklerde olduğu gibi meseleyi zamana yaymak, diplomasinin çıkmaz sokaklarına dalmak ve nükleer programın çetrefil ayrıntılarını büyük meselelermiş gibi masaya sürerek zaman kazanma niyetinde. Ancak karşılarında Donald Trump’ın eksantrik kişiliğinin varlığını unutuyor gibiler.
Trump bir müzakere insanı değil. “Al ya da git” insanı. Yani zenginleştirilen uranyumun oranı, santrifüj sayısı gibi ayrıntılar Trump’ın ilgileneceği konular arasında değil. Nitekim müzakerelerin gidişatına dair yaptığı açıklamada Tahran yönetimi için kullandığı ifadelerin üzerinde durmak gerek. Öncelikle şu cümle: “İran bizimle anlaşmak istiyor ama nasıl olacağını bilmiyorlar”. Trump aynı cümleyi ticaret anlaşması konusunda Çin Devlet Başkanı Şi için de kullanmıştı. Bu üstten bakan ifade tarzının Pekin’de karşılık bulması mümkün değil ama İranlılar için şu anlama geliyor. “ABD’nin ne istediğinin farkında değilsiniz.”
Ve devam ediyor Trump:
Cumartesi günü onlarla nasıl bir toplantı yaptığımızı gerçekten bilmiyorlar. Önümüzdeki cumartesi bir toplantı daha planladık. Dedim ki, bu çok uzun bir süre. Bilirsiniz, bu uzun bir süre. Sanırım bu bizi biraz oyalıyor olabilir.ABD Başkanı, İran yönetiminin “ipe un sermeye” odaklı siyasetinin gayet farkında ve bunu uzatmalarına müsaade etmek niyetinde değil. İran’ın nükleer silaha sahip olamayacağını üst üste 3 cümle ile daha vurgulayan Trump’ın şu son cümlesi de kayda değer:
“Bence bizi oyalıyorlar çünkü bu ülkede aptal insanlarla uğraşmaya çok alışmışlar”
Tahran yönetimindekilerin yerinde olsam bu cümleyi duyduktan sonra 17 Ekim 2024’te başlayıp, son olarak 4 Nisan’da Yemen hava sahasında sahnelenen bir gelişmeye dikkat ederdim. ABD’nin B-2 stratejik bombardıman uçakları bir buçuk yıldır Yemen üzerinde talim yapıyorlar. Yaklaşık 9 bin kilometreyi yakıt ikmali yapmadan geçebilen bu uçakların en önemli özelliği GBU-57 mühimmatıyla toprağın derinliklerine gizlenmiş karargahları, füze depolarını ve nükleer tesisler gibi hedefleri ortadan kaldırabilmelidir.
Üzerine doğru gelen fırtınadan bir şekilde kaçabileceğine dair sarsılmaz inancını koruyan İran’daki yönetime bir bakıma saygı duymamak mümkün değil. Ama tarih de çekirgenin ancak iki kere sıçrayabildiği örneklerle örülü.
Mesela Roma İmparatorluğu’ndan günümüzü gelen şu meşhur söz: Ceterum censeo Carthaginem esse delendam – Bu arada kaaatimce Kartaca yıkılmalıdır”Romalı senatör Marcus Porcius Cato, katıldığı senato oturumlarında hangi konuda konuşursa konuşsun hitabını hep bu sözle noktalarmış.
Senatör Cato’daki bu takıntının sebebi ise Milattan Önce 152 yılında Kartaca’ya yaptığı ziyarete dayanıyor. Roma ve Kartaca, Milattan Önce 218-211 yılları arasında Akdeniz’in hakimiyeti için İkinci Pön Savaşı’na tutuşmuşlardı. Kartacalı General Hannibal filleriyle Roma’nın kapısına dayanmış neredeyse dünya tarihinin akışını değiştirmenin eşiğine gelmişti.
Ancak Romalı Scipio sahneye çıktı ve savaşı Kartaca’nın topraklarına yani Afrika’ya taşıyarak Roma’nın talihini değiştirdi. Hannibal bu mağlubiyetin ardından sürgüne gitmiş, Romalılara teslim edilmemek için de bugünkü Gebze civarında intihar etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle mezar yeri aranmış, ancak bulunamamış olsa da bugün Gebze’deki TÜBİTAK arazisinde adına bir anıt yapılmıştır ve ziyarete açıktır. Konumuza dönecek olursak işte bu savaşın ardından Milattan Önce 152 yılında diplomatik bir görevle Kartaca’ya giden Cato hayretler içerisinde kalır. Çünkü Kartaca 60 yıl önce uğradığı yenilgiyle ilgisi olmayan bir şekilde refah içerisindedir.
Cato’ya göre sınırları küçülmüş olsa da bu refah seviyesindeki bir Kartaca’nın günün birinde tekrar Roma’ya saldırma ihtimali kaçınılmazdır. Cato’nun beklentisi yalnızca üç yıl sonra karşılık bulur ve Milattan önce 149’da başlayan üçüncü Pön Savaşının 3 yıllık neticesinde Kartaca sadece tarih sahnesinden değil, haritadan tamamen silinecek şekilde yok edilir. Çekirge üçüncü defa sıçrayamamıştır.
İsrail’in Gazze’deki katliamla Ortadoğu’da başlattığı paradigma değişimi de artık İran’ın modern Kartaca olacağına işaret ediyor. Gelişmeler eşyanın tabiatının gereği, İran’ın vurulmasını kaçınılmaz kılıyor.
Devamını Oku
17 Aralık 2025 Çarşamba - 10:10
Devamını Oku
10 Aralık 2025 Çarşamba - 15:58
Devamını Oku
03 Aralık 2025 Çarşamba - 16:26