
ABD sadece darbeyi desteklemekle kalmadı, darbeden sonra Türkiye’nin yeniden çoğunluğun yönettiği bir ülke olmasının önüne geçilmesi anlamına gelen vesayetçi sistemin de dış destekçisi hüviyetine büründü.
Son Güncelleme: 27 Mayıs 2025 Salı - 08:51 | GDH Haber
Yassıada yargılamaları - AA
Türkiye, 2. Dünya Savaşından sonra başlayan soğuk savaşta Sovyet Rusya’nın tehditlerine karşı Batı ittifak şemsiyesinin altına girebilmek ve 25 yıllık tek parti yönetiminin biriken muhalefetine meşru bir kanal açabilmek için çok partili hayata döndü. Çok partili hayatın gerçek bir demokratik hayata dönüşmesi ciddi mücadelelerin, elitlerin uzlaşmasının ve milletin çoğunluğunun demokrasiyi ısrarla istemesinin sonucunda gerçekleşti. Ancak tek parti yönetiminin katı ve müfrit elitleri demokrasiye geçişi hiçbir zaman hazmedemediler. CHP liderliği ise demokrasiyi hazmedemeyen bu elitlerle kesin olarak yolunu ayırmadı ve onların sertlik yanlısı antidemokratik seçeneklerini ikinci bir yol olarak zihninde ve yedeğinde muhafaza etti. Bu halin hem CHP’yi hem de genel siyasi ortamı olumsuz etkilediği ve demokrasinin icap ettirdiği güven ortamını ortadan kaldırdığı bir çok örnekten anlaşılabilir.
Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950 seçimlerinde başlayan ve 27 Mayıs 1960 darbesiyle sona eren 10 yıllık iktidarı Türkiye’ye her alanda çağ atlatmıştır. DP’ye oy veren seçmenlerin talepleri doğrultusunda başlayan tarımsal sıçramanın sanayileşme istikametine yönelmesi, Türkiye’deki elitleri ve Türkiye’ye tarımsal bir devlet olma misyonunu biçen ABD’yi rahatsız etti. Bu ikili rahatsızlık, 27 Mayıs darbesinin yolunu açtı ve 27 Mayıs darbesi sonrası vesayet sisteminin ittifak sistemini de kurmuş oldu. Önce DP ve demokratik sisteminin bu ikiliyi neden rahatsız ettiğinin mantığını ortaya koyalım.
CHP başlangıçtan itibaren bürokratik zümre ve eşrafın bir kesimine dayanmıştı. Emlak-ı metruke olarak adlandırılan Ermeni ve Rumlardan kalan malların dağıtılması, yurt dışından gelen göçmenlerin yerleştirilmesi ve devletçiliğin verdiği imkanlarla yaratılan zenginler CHP’nin tabanını genişletmeye imkan verdi. CHP bu genişlemeye rağmen toplumun çoğunluğunu tabiatı icabı memnun edemeyen bir sayısal azınlık kesimine dayanan bir sosyal tabana oturdu. CHP tabanı bu haliyle durumundan memnundu. O yüzden toplumsal değişim ve taleplere kapalıydı. Bu değişim ve talepleri kendi varlığına karşı bir tür tehlike olarak görüyordu.
Toplumdaki her türlü hareketliliği tehdit olarak gören bu bürokratik zümre, bu yüzdende toplumu kontrol edecek bir baskı mekanizmasına müracaat ediyordu. Devletçilik ve müdahalecilik bu bakış açısının ekonomik yüzünü temsil ediyordu. Bu tabanın dışında kalan toplumun büyük kesimi ise muhalif bir pozisyondaydı. Nitekim yapılan ilk serbest seçimde bu görüldü ve CHP iktidardan düştü. Seçimle iktidara gelen DP, kamu kaynaklarını bürokrasinin değil, tabanını teşkil eden köylülerin istekleri doğrultusunda bütçeye yansıttı. Bunun neticesinde yaşanan tarımsal üretim patlaması, köylüleri ve Türkiye’yi zenginleştirdi. Tarımsal üretime makinaların girmesiyle topraktaki fazla nüfus şehirlere aktı, zenginliği artan köylülerin bir kısmı müteşebbis olarak şehirlere geldi. Bu şekilde tek parti döneminde kontrollü bir şekilde korunan şehir merkezleri köylülere açıldı; bu merkezlerdeki elitlerde zenginliği hizmeti, iktidardan arsayı paylaşmak mecburiyeti ciddi reaksiyoner bir rahatsızlık yarattı. Bütçeden aldığı pay azalan ve itibarını kaybeden bürokrasi ve artık bize kız dahi vermiyorlar hissine kapılan askeri bürokrasi de iktidara ve şehre yeni gelenlerden rahatsızdı.
DP ise tarımsal zenginlikle yetinmedi, ticaretin önünü açarak yeni oluşan şehirleri esas alan bir ağır sanayi hamlesine yöneldi. Bu şekilde içerideki toplumsal hiyerarşiyi bütçe ve piyasa ekonomisiyle değiştirerek çoğunluğun önünü açan DP, dışarıda da Batılı müttefiklerince Türkiye biçilen tarımsal ülke olma rolüne razı olmadığını gösterecekti. Türkiye’yi tarımsal üretim patlamasında destekleyen Batı ve bilhassa ABD, Türkiye’nin sanayileşmesi hamlesi karşısında desteğini kesti.
Kredi ve teknoloji konusunda Batıdan umduğu desteği görmeyen Türkiye, soğuk savaş şartlarına aldırmayarak Sovyet Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye yöneldi. Batıdan alamadığı kredi ve teknolojiyi Sovyet Rusya almak yönündeki teşebbüsleri, Batıda ve bilhassa ABD’de çok ciddi bir rahatsızlık uyandırdı. Türkiye’nin Sovyet Rusya ile iyi komşuluk, iç işlerine karışmama temelinde iktisadi işbirliğine yönelmesi, ABD tarafından Türkiye’nin kontrolden çıkması olarak görüldü ve çok sert bir müdahaleyle karşılaştı. Bu sert müdahale, 27 Mayıs 1960 darbesinin önünün açılması anlamına geliyordu.
ABD sadece darbeyi desteklemekle kalmadı, darbeden sonra Türkiye’nin yeniden çoğunluğun yönettiği bir ülke olmasının önüne geçilmesi anlamına gelen vesayetçi sistemin de dış destekçisi hüviyetine büründü. Bu bakımdan 27 Mayıs sonrası Türkiye, adeta 2. Dünya savaşında yenilmiş ve anayasal sistemle vesayet altında tutulan bir ülke statüsüne getirilmeye çalışıldı. Türkiye’nin 27 Mayıs sonrası siyasi tarihi, bunu kabul edenlerle buna karşı çıkanların uzun mücadelesinin tarihidir.
Devamını Oku
17 Aralık 2025 Çarşamba - 11:15
Devamını Oku
16 Aralık 2025 Salı - 08:51
Devamını Oku
15 Aralık 2025 Pazartesi - 11:46