
Türkiye’de pek çok çevre hala "Eski Dünya" ezberleriyle Batı’yı en güvenli liman sanıyor. Oysa bizzat Avrupa’nın içinden, Viktor Orban’dan sarsıcı bir itiraf var: "AB şu an dağılma sürecinde!"
Son Güncelleme: 30 Aralık 2025 Salı - 10:21 | GDH Haber
Dünya değişirken eski ezberlerle yol alınabilir mi?
Dünyadaki jeopolitik ve ideolojik depremi anlama çabamız devam ediyor. Türkiye’de Batıcı ve Avrupacı jeopolitik ve ideolojik angajman sahibi çevreler, bu depremi görmemekte ısrarlılar. Bu çevreler soğuk savaş ezberiyle Batı ve Avrupa’yı “en emin yol” ve liman olarak görmeye devam ediyor, dünyadaki gelişme ve tartışmalara gözlerini kapıyorlar… İlerleme, güç ve barışı Batının ve Avrupa’nın temsil ettiği varsayımına dayanan Batıcı jeopolitik ve ideolojik angajman, bugün bizzat Batının içinde sona ermiş duruma. Geçtiğimiz günlerde ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi üzerinden ABD’nin bu konudaki kopan bakış açısına ve Alman Şansölyesinin açıklamalarına da dikkat çekmiştik. Bugün bu tartışmayı bu sefer Avrupa içinden bir siyasetçinin bakış açısıyla anlamaya çalışalım.
Macaristan Başbakan Viktor Orban, Noel röportajında Magyar Nemzet ile konuşmasında Avrupa’daki barış halinin sarsılmasına, savaş korkusuna ve bunun arkasındaki Avrupa’nın ve Avrupa Birliği’nin gerilmesi, güç kaybetmesi haline işaret ediyor.
“Barışa alışık olarak büyüdük. Avrupa’daki son büyük savaş 1945'te sona erdi ve o zamandan beri seksen yıl geçti üstünden. Bu, Avrupa'da son derece nadir görülen bir durum. Uzun bir süre boyunca, nükleer kitle imha silahları kıtadaki ülkeleri savaşmaktan alıkoydu. Herkes, Avrupa’da bir çatışmasının kaçınılmaz olarak nükleer bir dünya savaşına dönüşebileceğini düşünüyordu. Bu korku, seksen yıl işe yaradı. Ama şimdi tamamen yeni bir dünya ortaya çıkıyor. Finansal, askeri ve siyasi gücün yeniden dağılımı sürüyor ve bu da savaşı tetikleyebilir. Avrupa'da hissedilen savaş gerilimi, Batı Avrupa ve Avrupa Birliği'nin gerilemesinin bir sonucudur.” (BRÜKSEL SAVAŞ İSTİYOR, MACARİSTAN BARIŞ İSTİYOR. Kaynak: https://magyarnemzet.hu/english/2025/12/brussels-wants-war-hungary-wants-peace )
Macaristan Başbakanı Orban Avrupa Birliği’nin zayıflama ve dağılma sürecini çok net bir şekilde tanımlıyor. Avrupa Birliği bürokratları bir Avrupa İmparatorluğu kurma hırsına kapılmış durumdalar. AB merkezi olarak karar alıyor ama uygulayamıyor, bu arada devletlerin egemenliklerini de kısıtlayarak devletlerin çözüm üretmesini de engelliyorlar:
“Avrupa Birliği şu anda dağılma sürecinde... Şu anda tanık olduğumuz şey, Brüksel bürokrasisi içindeki imparatorluk kurma hırslarının güçlenmesiyle birlikte vaki olan bir dağılma sürecidir. AB'nin dağılmasının nedeni şudur: Brüksel'de kararlar alınır, ancak uygulanmaz. Önce bir ülke uygulamayı reddeder, sonra iki, sonra üç… Merkezi gücü artırma iradesine rağmen, karar vericiler sürekli olarak geri adım atmaya zorlanır. Bu, ağırlığı kaldıran ancak onunla ayakta duramayan ve sonunda yere düşüren bir halterci misalidir. Buna iyi bir örnek yeşil ekonomiye geçiş programıdır. Üye devletlerin iradesine karşı ilan edilen bir programla Komisyon, Avrupa endüstrisine, özellikle kimya endüstrisine ve otomobil üretimine ciddi zarar verdi. 2035'ten itibaren geleneksel motorlu otomobillerin artık üretilemeyeceğini açıkladılar. Bunun imkânsız olduğu anlaşıldığında geri adım attılar. Göç konusunda da aynı şey oluyor. Macaristan göç paktını uygulamıyor, bu yüzden günde bir milyon avro para cezası yiyoruz. Polonyalılar da aynısını yapıyor, ama ödüllendiriliyorlar. AB, elde ettiği yetkileri kullanamazken, sürekli olarak ulusların egemenliğini kısıtlıyor. Brüksel'de bugün de bu kaos hüküm sürüyor. Eğer hızlı ve kapsamlı bir yeniden yapılanma olmazsa, ki bu hala mümkün, o zaman çözülme geri dönüşü olmayan bir yere gidecektir…”
Macaristan Başbakanı Orban AB’nin bu problemleri görerek hızlı ve kapsamlı bir yeniden yapılanmaya gitmesini teklif ediyor. Bu meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için Orban’ın Batı Avrupa’dan ayrıldığı konulara daha yakından bakmak lazım.
“Batı Avrupa'yı mahveden üç günah şunlardır: Küresel büyük sermayenin çıkarlarını halkın çıkarlarının önüne koymak; göçmenleri kabul edip yeniden yerleştirmek ve çocukları ‘woke’ ve cinsiyet ideolojisiyle aşılamak. Üçünü de reddediyoruz. Bugün bu, ulusal egemenliğin özüdür. Brüksel, Macaristan'ın direnişten vazgeçip kendileri gibi olmasını istiyor. Tisza Partisi de bunu temsil ediyor. Bu eski bir hikaye. Şu anda bunun son baskısını izliyoruz. Bugün iki taraf var: Ulusal egemenliği savunanlar ve Avrupa imparatorluğu’nu savunanlar… Bu kişiler 1990'ların başından beri Macaristan'ın sadece Batı araçlarını ve yöntemlerini benimsemekle kalmayıp, esasen Batı Avrupa'ya asimile olması gerektiğini söylüyorlar. Bu, Macar siyasetinde her zaman bir ayrım çizgisi olmuştur. Bir akıl, merhum Başbakan Jozsef Antall'ın dediği gibi, ‘Biz Macar’ız ve bu nedenle Avrupalıyız’ diyor. Diğeri ise, Macaristan adı verilen bir bölgede Avrupalı bir insan olarak yaşamak gerektiğini söylüyor. Onlar her zaman ikincisini temsil ettiler. Şimdi parçalar tekrar eşleşti.”
Görüldüğü üzere Macaristan Başbakanı Orban aslında ABD’de de adeta bir iç savaş gibi tartışılan konular Avrupa siyasetinin de temel tartışma konuları olduğunu söylüyor. Bizdeki bazı çevrelerin ABD Başkanı Trump’ın şahsi takıntıları sandıkları şey, dünyada siyasetin yeni tartışma ve bölünme alanlarına denk düşüyor. Siyaset ve ideolojilerin yeni tartışma alanları küresel sermaye, göçmenler, çocuklara yönelik cinsiyet tartışmaları… Orban bu konuda çok net olarak bu üç eğilimi reddederek ulusal egemenliği savunduklarını, Avrupalı olmaktan önce Macar olduklarını ve Batı Avrupa’ya asimile olmayı reddettiklerini söylüyor.
Orban Batı Avrupa’nın hatalarından Macaristan’ın iki sütunlu bir politikayla ayrışarak başarılı olduğunu söylüyor:
“İki temel sütun inşa ettik. Biri iş gücüne dayalı ekonomi. Batı Avrupa'nın en büyük hatasının, çalışmadan ve çaba göstermeden iyi yaşanabileceği yanılsaması olduğunu fark ettik. Bu da devlet yardımlarına dayalı bir ekonomik sisteme yol açtı ve bunun artık sürdürülebilir olmadığı kanıtlandı. Biz bunun yerine şunu söyledik: Bir ülkeyi ancak çalışma, liyakat ve performans ayakta tutabilir. Ekstra çabayı teşvik etmek için eğitimden aile desteğine kadar her şeyi dönüştürdük. Diğer temel unsur ise aile merkezli bir toplumdur. Liberal yaklaşımdan farklı olarak, bireyi değil, aileyi, yaşamın temel birimi olarak görüyoruz. Çalışma merkezli bir ekonomi, aile merkezli bir toplum “Macar yaşamı” bugün bunun üzerine kuruludur.”
Orban Avrupa Birliği bürokrasisinin devlet yardımları politikasının yozlaştırıcı yönünü eleştirerek çalışma, liyakat ve performansa dayalı bir istihdam politikasına dayalı bir ekonomiyi esas aldıklarını vurguluyor. Orban Macaristan’ın Avrupa Birliğinden ayrıştırdığı ikinci husus ise birey yerine aile merkezli bir toplumu esas almak olarak takdim ediyor.
Avrupa Birliği’nin ve daha geniş olarak Avrupa’nın güç kaybının, dünyadaki jeopolitik ve ideolojik tartışmaların takip edilmesinin dünyayı ve buna kaşı Türkiye’nin pozisyonunu anlamak bakımından kaçınılmaz bir mecburiyet olduğu görülüyor. İnsan zihni belirsizlikten korktuğu için ezberlerini tekrar etmek eğiliminde oluyor. Bu bakımdan başta CHP olmak üzere Türkiye’deki bir çok siyasi ve entelektüel çevrenin Batı ve Avrupa birliği ezberinin dışına çık(a)maması, büyük bir eksikliktir. Orban’ı ve Macaristan modelini basit bir muhafazakar popülist kavramlaştırmasıyla çerçeveleyerek temel konuları tartışmaktan kaçınmak, siyasi ufkumuzu daraltmak dışında bir sonuç doğurmaz. Dünya değişirken, ezberlerin dışında yeni isimlere, konulara ve uygulamalara bakmak lazım…
Devamını Oku
29 Aralık 2025 Pazartesi - 14:15
Devamını Oku
28 Aralık 2025 Pazar - 08:00
Devamını Oku
27 Aralık 2025 Cumartesi - 10:42